2

DİREN FİLİSTİN.. YANINDAYIZ..


  • Oluşturulma Tarihi : 26.07.2014 06:09
  • Güncelleme Tarihi :

Hava puslu.. Uğultular içinde kentin değişik bölgelerinden gelen patlama sesleri, bütün insanların o yöne doğru koşması için yeterli. Yükselen dumanları bastıran insan çığlıkları, tarih boyunca hiç bu kadar acı yüklemli değildi. Patlayan bombalardan kaçması gereken insanlar bir beden olmuş gökyüzünden yağan bombaların üstüne yürüyor.. Her bomba bir ölüm.. Her bomba onlarca  hayatın sonu.. Her bomba yıkım.. Her bomba birbirine karışmış insan çığlığı ve her bomba yeniden diriliş Gazze’de.. Bombadan kaçmıyor insanlar.. Tam tersine bombanın düştüğü yere koşturup arkadaşlarını, akrabalarını, halkını kurtarmanın yarışı dökülüyor yollara..

Temmuz yangın… Temmuz ölüm…

Temmuz, ayrılık ve kan.. Temmuz bütün çocukların açlık saati ve Tanrı’nın en sabırlı günlerinde havadan yağan ölümlerin yeryüzüne bıraktığı acı rüzgara dönüşüyor.. Hayat yanıyor.. Çocuklar, anneler, babalar, sokaklar.. Dünya.. İnsanlar.. Kediler.. Evler.. Taşlar ve hayatın yarattığı her şey..

Bu suskunluk Tanrı’nın  uyku saati.. Parçalanan bedenleri kucaklayıp, tepesinde uçuşan kuşların kanatlarına adayıp, havaya kaldırıp, koşturan çığlık selinin en önünde başı yazmalı, barışın evrensel dilini taşıyan beyaz tülbendi ile anne..

Filistinli anne.. Baba.. Filistinli baba ve yaralı günlerin, haftaların, ayların, yılların ağırlığıyla kamburu çıkmış bir toplumun yalnızlık saati.

Kimse yok..

Yalnızca ölüm.. Yalnızca kan.. Yalnızca çığlık ve ayrılıkların, yangınların hayatı işgal ettiği alanlardan birikerek yıkılmış evlere, mahallelere, kentlere, bir poyraz hırçınlığında çöle doğru… Dağlara doğru.. Direnmeye.. Çoğalmaya.. Ve bağımsızlığı için onurla ölmeye doğru..

“Gittin,

Kıblemde kanlı sofralar  ve sürekli eksilen hayatındaki damarın şahına

Yüreğimin silahlanmış ordularını öptün, yaraların önceden yazılmıştı

Öfkeliydim, uçurtmalarım hep senin yüzünde kaldı, oyuncaklarım

Ve hep yenildim aynalara, her bakışımda yağmur ve gördüğüm sendin

Gözlerini taşıdım tarihin sapanlarına..” (*)

Akdeniz’in tarihine bir kara sayfa daha ekleniyor.. Şatilla katliamından kurtulanların torunları aşağılık ve korkak İsrail askerleri tarafından tekrar öldürülüyor. Tekrar bombalanıyor.. Tekrar yıkılıyor çadırlar ve tekrar simsiyah bir çığlık örtülüyor coğrafyaya..

Filistin.. Filistin.. Kardeşim.. Yoldaşım.. Çocuğum..

Hayatın en yoksul sevgilisi.. Hayatın en direngen ve güzel kızı.. Utanmaz ve suskun Arap liderlerinin suratına tüküren  çocuk.. Amerika’nın, Fransa’nın ve bilumum zulmü gelişmiş ülkelerin  yüzüne ve tarihine tüküren çocuk.. Onurun sahibi, açlığın ve ölümün ikiz kardeşi, gözyaşlarımın ve umudumun kızıl rengi.

Bombalar yağıyor, füzeler.. Top gülleleri.. Tanklar, çelik zırhlı korkaklar  ekranlara bakarak öldürüyorlar.. Aç insanları… Çıplak ve sahipsiz çocukları.. Öldürüyorlar.. Bütün dünyanın  kalan ruhunu..

Utanç içinde rüzgar.. Utanç içinde hayat.. Utanç içinde bütün dinlerin tanrıları ve utanç içinde açılan bütün kutsal kitaplar.. Camiler.. Kiliseler.. Havralar.. Mabedler.. Ve yalnızca ellerini açıp gizlice sırıtan mafya  papa..

Ölüm yağıyor Filistin üstüne..

Çocuklar ölüyor, paramparça.. Oyuncağı  olmayan çocuklar.. Süt içmemiş ve anne sıcaklığına doymamış çocuklar.. Anneler ölüyor.... Hayatın bütün çığlıklarını saçlarından koparan, dünyanın bütün acılarını bir yumruk yüreğinde taşıyan.. Gözyaşları kurumuş, aç ve çıplak ve ekmeğini bile doya doya yememiş kadınlar.. Anneler.. Annem.. Filistinli annelerimiz..

“Rüzgar her  aydan Temmuz taşıdı korkusunu mavi ve yeşil kuraklığın

Çocuklar beyaz elbiseleriyle dağa çıktılar, kanatsız kaldırımlara

Gözleri aynalarda taşındı güneyli mavzerlere ve ben vuruldum

Güneşten önce çakıl taşlarındaki ezgiyi taşıyan güvercin

Umudun rengini bayrağında saklayan Filistinli gerilla..”

İsrail bütün gücüyle vuruyor kendi korkaklığını.. İsrail Hitleri oluyor Ortadoğu’nun.. İsrail yüzyıllarca sürecek acılarını ekiyor kendi tarihine..

Tanrı’nın lanetlediği İsrailoğulları..

Tanrı’nın  daha da lanetleyeceği İsrailoğulları..

Kendi çocuklarına ve torunlarının torunlarına kan armağan eden zavallı yaratıklar.. Ölümlüler.. Emperyalizmin, global sermayenin, petrol yataklarının Ortadoğu’daki bekçi köpeği..

“Bu kadar zulüm…. Ah bu kadar

Rüzgar susmalı, deniz çekip gitmeli vurması gereken kıyılara taş

Seni sevdiğim kadar yağmur anlatsın her damlada saçlarını uykularıma

Ellerimin her gün doğumunda seni sarar gibi sıcak mermiler taşısın

Hayatı vurmalıyım, sonra kendimi

Sesiz kalırsam sarılarak deniz dibi bakışlarına” (*)

(Ü.Y.I.Netekim-aşktan sonra Hüzün-etki yayınları)

DİREN FİLİSTİN.. YANINDAYIZ..
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan