Sayfa Yükleniyor...
Hayatın dar sokaklarında ayak izlerinin içinde biriken suların aynasından uçtu kuşlar. Kanatlarını rüyalarımıza vererek gittiler. Sessizce uykudan uyanmış ellerimizin şaşkınlığıyla. El sallamadan rüyalarımıza ve donup kalan gölgelerimizle. Oyuncakları kırılmış çocukların şaşkınlığıyla baktık arkalarından dostlarımızın. Rüyalara karıştılar. Bulut olup yağmura koştular. Çiçek olup rüzgarda kanat izlerinde yaprak bıraktılar. Ve gittiler ellerinin sıcaklığını, umutlarının çılgınlığını bırakarak saçlarımızda.
Dostlarımız gidiyordu birer birer. Sıraya girmeden ve haber vermeden karın beyazına, ayrılığın sıcak ırmaklarına ve ellerimizin boşalan sayfasına
Gitme dostum
gitme yangınlar kentidir yüreğim ayrılıklarda
gitme, gölgeler ayaklanır duvarlara sığmaz
alanlardan park kıyısına vurur hırçın çocuklar
vurur yıl dediğin yüzyıl sayfalarda mum kokusu
ve ardından dağlar uykusuz
bir yaprak düşer bulutlar gözlerine dayanmaz
gitme, ellerim üşür yalnız fotoğraflarda
gitme, zamanı değil mevsimsiz sokaklar ölüdür
herhangi bir ülke, herhangi bir kuş değil hüznüm
herhangi bir sevdanın suskun esmer şiirinde
ve ardında bir bahar dünya renkleri
çılgınım, bu aşkıma kitaplar yetmez
gitme dediysem adam gibi yağmur
gitme dediysem Kızılırmak, selviler boyu
gitme dediysem karanlıkta bir orman büyür
büyür çocuğumuzun gözlerinde nar çiçeği ekmek
gülerek seninle bir ozan ölür.
Ölüler çoğalıyor Çoğalıyoruz... Sessizliğe kendi adını verenlerin yollarında bekleyen kuşların ayak izleri. Her gidişin arkasından dökülen suların çizdiği haritadan ağaçlar çıkıyor, hüzün yapraklarından düşerek. Ömür bir yoldu. Ve yol bir gün kendine dönen labirentlerin ucuydu. Çocuklar tarafından yapılmış ince ve uzun bir şarkıdan artan rüyanın ilk ve son sayfasıydı. Sessizliğin içinde bir dizede takıldı dostlarım Uyumlu bir uykudan arta kalan izleri saklayarak yola çıktılar. Ve yalnızca sustular
Yolların sonu yoktu. Gidenlerin, beyaz kanatlarıyla göç edenlerin dönmediği yerin büyülü gizeminde hiç yorum yapmadan yalnızca birbirlerine baktılar. Gözlerinde, soğuk mevsimlerden kalan buzullardan donmuş söylencelerin yere düşerken parçalanmış sözcükleri parlıyordu. Yorum yapmadan herkesin sessizce ve son sözlerini söylemeden yola çıktığı ve kıyısında kanat satıcısı çocukların renk dağıttığı bir durağın bulutlarından çığlıklar düşüyordu. Cam parçalarını kendi yüreğine gömen ve yalnızca çocukluğunda duyduğu ilk ninninin fısıltısıyla bakışan gölgelerin sonu yoktu.
Biz bir gölgeydik aslında. Hayatın en anlaşılmaz duraklarında Gidiyordu dostlarım, toplanmış umutlarıyla. Soğuktu su, soğuktu uykudan kalkan hava.
üşüyor musun
daha üşüyor musun
çalı çırpı kadar ısıtır mı seni
yakarsam gecelerde sıcak türkülerim
ışıldar mı tekrar
nöbet tutarken sokak başlarında
umudu takınmış gözlerin
yeni bir akşam yazılacak mı dostum
gökyüzünü yırtacak mı
cebimde sakladığın sevdalı yumruğun
ya barış
ya özgürlük
ya çocuğun
sorar mı boyalı ellerimizin rengini
sorar mı gece yarısı
alnına konan yangın öpücüğü
seni tekrar yaratır mı
göz uçuklarımda derin ve ölümsüz
uyanıp da gece yarıları şiirlerim
geri döner mi ölüm
o sıcak
o sıcak kurşun
sığar mı tekrar namluya
sen dostum
sen geri döner misin
o dağ ve orman
o sevdiğin insan kokusu
o deniz dibinin mavi yeşil rengi
o can gözlerin
ışıldar mı tekrar
tutuşur mu sevgiler düşüncede
parkama sığınır mısın dostum
ağır yüklü karanlığın koynunda ağaç
yaslanıp da avuçlarımda sigara yakar mısın ...
gittin dostum
gittin
adı barış
adı özgürlük
ellerin bize kaldı..
Yalnızlaşıyor sayfaların renkleri. Yalnızlaşıyor ellerimiz kendi gölgelerinde. Sıcaklığı üşüyor bakışların, sessizce ve sırtını dönmeden gidenlerin ardında... Bir rüyadan uyanır gibi donuk bakışlarını bırakarak yeryüzü sokaklarında
Su ve rüya Açılan bulutların içinden düşen elma. Mavi ve derin, siyah ve suskun Dostlarım, ne kadar az konuştunuz hayata dair ve ne kadar tok kaldınız anılarınızda
Hoşça kal dostum Hoşça kalın dostlarım.
Bir rüyadan geçtiniz sessiz atlılarınızla. Rüzgar gözlerinizle, yağmur umutlarınızla
Hoşça kalın dostlarım En çok sevdiğiniz dizeleri size gönderiyorum. Suskun gölgeler gibi sofranızda
Ey demokrasi
senden nefret ediyorum
bana hep çirkin kızlarını verdin