Sayfa Yükleniyor...
Bütün toplumlarda mutlaka ortak paydada herkesin buluştuğu dini veya milli bayramları vardır... Bu açıdan baktığımızda bayramları, değişik katmanlardan oluşan toplumlarda, ortak bir harç olarak görüyorum Hangi bayram olursa olsun, toplumun birlikte kutladığı, paylaştığı bütün ritüelleri de önemsiyorum. Kaldı ki, dinsel inançla ve milli duyarlılığın ortak paydasını oluşturan böyle özel günlerin insanları birbirine yaklaştırması, sosyal paylaşıma rehberlik etmesi, birbirine sarılması, barışması, toplumsal yaşam adına da çok önemlidir.
Bütün dinlerin kendine özgü kutsal günleri, bayramları vardır. Günümüzde her ne kadar inanç sistemi içinde Tek tanrılı dinler deformasyona uğruyorsa da yine de önemini koruyor. Ama sormadan da edemiyorum. Ne bayramı! Kimin bayramı! Elbette tartışılır ama yine de insan topluluklarında ortak hareket noktası oluşturması nedeniyle önemsiyorum.
Öncelikle saygı... Hangi kimlikten olursa olsun, kendi yaşam dizgesi içinde önemsediği ve kendi inançları doğrultusunda kutladığı bayramların kültürel boyut olarak geleceğe taşınması gerekmektedir
Anadolu halkı bin yıllardır aynı coğrafyanın değişik renklerdeki çiçeklerin oluşturduğu muhteşem tablonun içinde hep dünya uluslarına örnek oluşturmuştur. Din, dil, ırk ayırımı yapılmadan komşuların birbirinin bayramlarında yan yana durması, komşusu için önemli olan o günlere saygı duyup, yaşamdaki kurallarına uyması ortak paydada bütün insanları birleştirip, buluşturmuş ve dostluğu pekiştirmiştir.
Kilise avlusunda büyümüş biri olarak, Süryani kardeşlerimizin Ramazan ayında hiçbir Müslümanın önünde yemek yememesi, su içmemesi, sigara kullanmaması Hıristiyanların bayramlarında, kutsal günlerinde aynı şekilde sözleşmiş gibi Müslümanların da aynı saygıyı, özeni göstermesi, zorunlu bir davranış değil, tam tersi birbirinin komşusu, arkadaşı ve dostu olarak birbirlerine olan sevgi ve saygılarından kaynaklanıyordu.
Adı üstünde bayram Bayramlarda yaşam kutsanır, barış kutsanır... Savaşa bile ara verilir...
Etik olarak veya uluslararası anlaşmalar gereğince savaş sırasında sivil halkın sığındığı yerler, okullar, hastaneler ve ibadet yerleri koruma altında olup saldırılmaması, bombalanmaması gereken alanlar olarak bilinir. Ancak günümüzde özellikle İsrailin orantısız ve fütursuzca sürdürdüğü saldırı planları içinde askeri bölgeler olması gerekirken tam tersi korunması gereken çocukların, hastaların, yaşlıların, sivillerin saklandığı mekanları hedef alması hiçbir anlayışa sığmadığı gibi, dinsel olarak da karşılığı yoktur.
Artık insanlar birbirine saldırmak için birbirinin bayramını beklemeye başladı. Büyük savaşlarda bile bayramlar da geçici barış ilan ediliyorken, tam tersi oluşmaya başladı. Birinin en mutlu günü diğerinin en kötü günü olması, karşılıklı hıncın, öfkenin birikmesi ve kusulduğu gün oldu Geçmişte, kutsal mekanlar savaşta bile dokunulmazlığını koruyorken, şimdi ilk bombalanan ilk yok edilen yerler arasında yer almaya başladı... Psikolojik savaş içinde üstün gelme, düşmanı aşağılamanın yolu diğerine ait kutsal mekanları yok etmek veya kutsal günlerde saldırıp zararlar vermek insanlık tarihinde utançla yer almaya başladı.
Peki, yalnızca İsrail mi bunu yapan! Hayır Irak işgali sırasında, benim de sonradan gördüğüm; 600 çocuğun saklandığı sığınağın özellikle ve bilerek bombalanması sonucunda parçalanan bedenlerin izleri ve çocukların tırnakları hala beton duvarlara yapışık olarak duruyor... Bağdatta Sadun bölgesinde Amerikanın, özellikle beton delen bombaların kullanıldığı bu katliam unutulur gibi değil... Son sistem silahların denendiği bu savaşta ölen 600 küçük çocuğun ahı, vebali ve kanı Amerikan halkı, aynısını yaşayıncaya kadar yöneticilerinin yakasında sonsuza kadar kalacaktır. Ve Tanrı, bu renkleri asla unutmayacaktır.
Fransızların Cezayiri işgal ettiği ve milyonlarca Müslümanı katlettiği, soykırım uyguladığı tarihler genellikle kendilerinin veya saldırdıkları ülkenin kutsal günlerinde gerçekleştirilmiştir. Somali de, Afganistanda, Pakistanda, Irakta, Libya da , Tunusta, Ruandada, Çeçenistanda, Saray Bosna da.,. Suriyede... Hep insanların barışı diledikleri, kardeşçe yaşamı kutsadıkları günlerde bombalanarak ve orantısız güç kullanılarak öldürülmektedir. Kendi besledikleri Saddamı, işi bitince Müslümanların Kurban bayramında, Hıristiyanların yılbaşı şenliklerinde astıkları gibi
Artık savaş meydanlarında mertçe teke tek savaşan komutanların, onurlu savaşçıların devri bitti. Yenilen komutanın ordusuyla teslim olma devri bitti. Sivillerin korunduğu, çocuk, kadın ve yaşlıların, hastane ve okulların, ibadet yerlerinin korunması devri bitti. Esirlerin korunması, kent mimarisinde köle olarak kullanılması devri bitti.
Şimdi artık tam tersi Önce çocukları öldürüyorlar, büyüyüp ailelerinin intikamını almasınlar diye...
Kadınları öldürüyorlar, ülkeyi savunacak çocuk doğurmasınlar diye... Yaşlıları öldürüyorlar, işe yaramaz esirlerdir diye...
Gençleri, direnen gençleri öldürüyorlar Hepsini mi! Hayır... Esir alınan ve direnmeyen gençler, kobay olarak kullanılmak üzere veya canlı organ mafyalarına satılmak üzere saklanıyor... Artık alınan esirler bayıltılarak, özel uçaklarla organ nakli için zengin ülkelere gönderiliyor Adam başı, binlerce dolara satılıyor, yedek parça olsun diye. Sonra, sonra kalan parçaları asit havuzunda yok edip, sağlığa şarap içiyorlar Din bezirganları ve politikacılar, savaşı, kaçınılmaz maddi ve manevi ranta çeviriyorlar... Silah tüccarları, organ mafyası devletler ve Haçlı yarası kanayan ruh hastaları mutlu ve keyifli Yeni bir savaş... Yeni bir pazar, yeni organlar, yeni müşteriler ve yeni bir sayfa kanlı tarihlerine
Soruyorum... Din ayırımı olmaksızın, neden hep mazlum insanlar öldürülüyor, dünyanın bütün kıtalarında! Hep yoksullar aç ve çıplak ve her yerde ilk ölen kuşlar Neden bu sağır eden suskunluk, uygar insanın bakışlarında. Neden Tanrım Yüksek sesle müzik dinliyorsun... Ve terazinde şeytanlar at koşturmakta