Sayfa Yükleniyor...
Hayatın yoksul sayfasında dinlenen, kendi şaşkınlığı içinde dünü ve bugünü yorumlamaktan aciz duruma düşen insanlar ve yol fenercileri filozofların yaşadığı şaşkınlığı yine kendilerinden ve kendi ördükleri demir ağları aşamamalarından kaynaklandığını gördükleri an da uyanacaklardır. Bu şaşkın suskunluk ve statik düşünsel dalgalar sürdükçe;yaşanılan bu algı tutulmasını düşünsel ve estetiksel kavramlarla birleştirip özgür bir ruhla hayatla buluşturmamanın acısını da farkında olmadan bütün insanlığa armağan etmektedirler.. Hayatı yorumlayan, şekillendiren ekonomistlerin veya kuramsal felsefecilerin hayata ve insana dayattıkları yaşam biçiminin çoğul mutluluk getirmediğini kendileri de görmektedir. İnsanın algısal derinliğini, düşünsel ve sanatsal özgür üretimleriyle noktasız ve çizgisiz formasyonlarla buluşturulup yeniden harmanlanması, canlandırılması, gün yüzüne çıkarılması gerektiğini ve bu başlangıçla insanlığın kurtulacağını bilmeleri gerekir.
Tarih tek başına bir değer değildir.
Mitolojik verilerin yerinde durması ve saklanması da toplumsal gelişmeye bir hareket katmamaktadır. Coğrafik özellikler ve güzellikler de kalıcı değildir. Oysa biliyoruz ki, düşünsel anlamda hayatımızı yönlendiren, şekillendiren bütün İST-İZMler yönetici erkin;tematik iktidarların kurmuş olduğu birer tuzaktır. Bütün insanlığın farkında olmadan düştüğü ve hep birlikte debelendiği ve her şeyin normal gözüktüğü bu hayat aslında yaşanılan sanal sürecin toplamıdır. Her gün insanoğlu yeni bir düşün sayfasını açarken, kendisini işgal eden anlayışların çizdiği sınırlar içinde hareket etmekte veya kendini sınırlanmış olarak ancak belirlenen mekan içinde-düşüncenin veya bağlantı kurulan herhangi bir İST-İZM çerçevesi hapishanesi içinde yorum yapabilmektedir.İnsanlığa tutulacak olan ışık, ancak çizilmiş koridorların duvarlarını aydınlatmakta ve dışarıya; hayata , sonsuz söylem ve eylem olarak çıkamamaktadır.
Özgürlük..Birey olarak konumunu netleştiren insanın hayatındaki çizgilerin, algı ve yorumların süregelen ve birileri tarafından belirlenmiş olan bu şablon yorum ve yaşam biçimlerinin dışına çıkamaması özgürlüğünü kısıtlamaktadır. Özgür olduğunu sanan insan gerek felsefe, gerekse hayatın estetiksel boyutunda geliştirdiği kavramların çizdiği sınırlar kadar özgür olduğunun farkında bile olmadan yaşaması, olması gereken yere ulaşmasını önlemektedir. Gerçek özgürlüğün rengi ve tadı farklıdır.
Düşünsel özgürlük; hayat içindeki bütün algısal türevlerin renksiz ve şekilsiz belki de oldukları gibi , dayatılmadan algılanmasını sağlayarak o objelerin yeniden algılanmasını ve daha farklı ve yeniden daha özgür bir ruhla yeniden tanımlanmasının ötesinde yeniden yaşama katılmasını sağlayacaktır.. Burdan başlayan yeni kavramsal algı özgür devinimi ile oluşacak kıvılcım, hayatın her alanında yayılacaktır. İşte imgelerin parçalanması budur.
Özgür ifade ve özgür eylem alanlarının hiçbir şablona bağlı kalmadan, hiçbir kurama bağlı kalmadan ve gerekirse ,algı sınırlamalarına karşı çıkarak bütün kuralları yıkması ve rengini, şeklini, adını, koyacağı yeni tanımların;saf ve temiz bir yansısını insanlığa armağan etmesinin önü açılmış olacaktır.
Her şeyi ret ederek yeni algılar yaratmanın zorluğunu biliyorum. Yüzyıllardır süre gelen kavram kargaşasında boğulan ve teslimiyetinin bile farkında olmayan insanın birden bire her şeyi silerek yeniden sıfırdan ve hiçbir şablona sığmayan düşünce üretmesi zor. Ama imkansız değildir. Mevcut kuralları silmek, yeni ve özgür bir hayatın bakış açısını kuşanmak ve bunu yaygınlaştırarak yaşam biçimine dönüştürmek mutlak zaman alacaktır. Ama,geleceğin dünyasında mutlaka bu özgür düşünce kalıpsızlığı hayatımızın her alanında kendi yaygınlık zeminini oluşturacaktır.
Bu söylenen anarşizm değildir. Daha doğrusu anarşizmin bize algılatıldığı tanımların dışına çıkan özgür hareket alanıdır.
Birileri..Çıkarları zedelenen birileri, buna elbette anarşizm diyecektir.Ve bu şablonla yeni algıların yolunu kesmeye çalışacaktır.Kendi koydukları yasalarla kendi dizgelerini,çıkarlarını korumak adına önlemler de alacaklardır. Bu kuramsızlığı karalayacak, saçmalık olarak tanımlayacak, kendi algısal yetersizliklerini örtbas etmek için kendilerince korunan sözcük ve tanımlarla beslendikleri bu iktidarlarını korumak adına saldırıya da geçeceklerdir.
İmgeler gerçekten parçalanıyor.. Teknolojinin hızla gelişmesi ve hayatımızın her alanında bizi kuşatması, bize dayatılan İST-İZMlerin sürekliliğine yeterli değildir.Gelişen hayat normları tam tersine sorgulamayı ve bizi kuşatan karanlığı yırtıp atmayı gerekli kılmaktadır.
Yeni teknolojik değerler, yeni parlak objeler hayatımızı anlamlandırmaya ve güzelleştirmeye yetmiyor. Çünkü, özgür düşünemeyen bireyin varacağı sonuç mevcut ve uygulanmakta olanın dışına çıkamamaktır.Ve bütün bunalımların gizli ama tek gerekçesidir.
Şöyle bir çevremize bakalım..
Her gün yeni bir icat..Her gün yeni bir savaş.. Her gün yeni bir lider Her gün yeni bir olay..
İşte tıkanıklığın işaretleri.. Kapitalizmin son çırpınışları..Sanayinin,ağır sanayi devlerinin yarattığı cehennemden kaçış senaryoları..Hiçbir şey,hiçbir lider, hiçbir olay artık insanlara özgü o içsel rahatlığı, mutluluğu, dinginliği vermiyor..
Karnını doyurmak, içmek, sevişmek, almak, bulmak, görmek, kazanmak artık insanı mutlu ve dingin kılmıyor. Çünkü hayatımızı kir-pas içinde işgal eden iğrenç yasalar, anlayışlar, inançlar ve kölesi durumuna düşmüş milyarlarca insanın negatif soluklarının kuşattığı bir dünyada birbirimizi sürükleyerek cehenneme doğru, mutsuz ve yalnız bir hayata doğru götürülüyoruz.Bu gidişin zebanileri de hazır.. Hem de yüzyıllar öncesinden haritası çizilmiş bir yolculuğun ve karanlık yolculuğun telaşı ve şaşkınlığı içinde.
Nereye gidiyor bu insanlık..Biz nereye gidiyoruz.. Bu güruh nerden çıktı..
Bu cinayet şebekeleri, bu hırsızlar bu yalancılar bu tanrıları satan ve saklayan ve her olayda karşımıza hep İST-İZM zırhlarıyla çıkan beyler, beyefendiler, bir parmak işaretleriyle demokrasi götürüyoruz deyip milyonlarca insanın ölümüne, binlerce insanın uzuvlarını kaybetmesine ,sevdiklerinden ve evlerinden ve vatanlarından sürülmesine sebep olan yeryüzü tanrılarının dayandıkları dinsel-ekonomik-felsefelerinin bittiğini anlamadınız mı !..
Tıkandıkları, ideolojilerinin ve dinsel sığınaklarının yıkıldığını görmüyor musunuz.. Çatırdayan gökyüzünün ,yeryüzünün cehennem dedikleri yere dönüştüğünü görmüyor musunuz.. Cehennem deyip kutsadıkları hayatı bize armağan eden bunlar olduğunu bilen ama kolu kanadı kırık seyreden milyarlarca insanın artık öncelikle kendini, dinini, ideolojisini, sanatı ve hayatı belirleyen bütün algıları İST-İZMleri yeniden değerlendirmesi ve hepsini ret ederek ayağa kalkması gerekmiyor mu ? İşte o zaman,geldi İmgeler parçalanıyor..