2

Katil Kim?


  • Oluşturulma Tarihi : 28.11.2015 08:03
  • Güncelleme Tarihi :

Lamar 5 yaşında. Lamar, Macaristan’da bir ormanda saklanan  ailesi ile çalı çırpının üzerinde uyuyor. Lamar’ın ev deyince, bir zamanlar yaşadığı  Bağdat’taki evi, bebeği, oyuncakları ve bahçedeki tavukları ve civcivlerin olduğu yer olarak biliyor. Amerikan demokrasi ve insan haklarının gönderdiği bomba ile annesi, babası ve kardeşleri ölüyor. Önce bir anlam veremiyor bunca çığlığa, uçakların tavukları ürkütecek kadar alçaktan uçuşlarına ve neden bomba yağdırdıklarına. İnsanları toplu öldüren o sesin bomba olduğunu bile sonradan öğreniyor. Bütün ailesinden yaşlı bir babaannesi sağ kalıyor bu kıyım savaşından. Parasız, pulsuz ve kimsesiz  yola çıkıyorlar. Hayatın bütün çıkmaz sokaklarından direnerek, sürünerek geçiyorlar. Aç ve susuz ve soğukların ve aç köpeklerin havlamaları arasında güç bela  Avrupa’ya ayak basıyorlar. Aşağılanan hayatın kıyısında nerden geldikleri ve nereye gidecekleri belli olmadan yürüyorlar. Ot yiyorlar, kafiledeki diğer insanlardan artan kırıntılarla karnını doyuruyor Lamar. Bugünleri yok, yarınları yok ve daha sonraları da yok Lamar’ın. Farklı bir iklimin, farklı bir dilin ve dinin insafına ve gecelerine sığınarak geceleri  dağlardan, patikalardan ve sınırlardan geçerek yeni bir hayat, tok ve güzel günlerin iklimine, hayallerine, umutlarına kanat açıp yaralarını sarıyorlar. Lamar bir çocuk… Lamar’ın suçu ne? Lamar’ın gününü ve yarınını çalanlar kimler? Ailesini kim ve niçin öldürdü? Kim annesiz, babasız, evsiz, kedisiz, tavuksuz, oyuncaksız bıraktı? Ne oldu yaşadığı coğrafyaya, ülkesine, dağlarına. Bağlarındaki üzümü kim topladı. Deredeki balıkları kim besleyecek, arkadaşlarıyla  sarıldığı rüyalarını kim geri getirecek. Kim? Katil, katiller kim? Kim örecek saçlarını Lamar’ın. Kim ısıtacak üşüyen ellerini, yüreğini, kim düzeltecek rüyalarını hayatın…

Abdullah 5 yaşında ve Dera’daki evlerinde küçük kız kardeşinin öldürüldüğünü gördü. Paramparça olan vücudunu toplamış çevreden. Annesinin ve babasının çığlıkları arasında  donup kalmış Abdullah. Dışarıya çıkmaktan korkuyor. İnsanlardan ve seslerden, uçaklardan ve silahlardan korkuyor Abdullah. Abdullah ailesinin diğer kalanlarıyla yolda. Nereye gidecekleri belli değil. Ne yiyecekleri, ne kalacakları yer, ne su, ne banyo, ne oyuncak ne sıcak bir  hayat yok artık, Abdullah şokta ve her gece kabuslarla uyanıyor... Abdullah hasta,Abdullah sabaha kadar çığlıklarla uyanıyor. Bomba sesleri ve uçaklardan ve  bütün insanlardan korkuyor. Babasının işi yok; yol boyu ekmek alacakları paraları da yok. Su da yok. İlaç alacak kimseleri de... Umut da yok... Abdullah yorgun, hasta ve Abdullah anlayamadığı bu hayatın tutunacak merdivenlerinden aşağıya kayıyor. Şu anda, şimdi Belgrad Merkez İstasyonu yakınlarında yere, çöplerin arasına atılmış kirli bir yatağın köşesine başını dayayıp uyuyor. Abdullah aç. Abdullah hasta…Abdullah çocuk…Abdullah katillerden kaçtı; şimdi de katillerin kucağında... Abdullah  Avrupa’da ve gözleri kör bir kavmin çan sesleri arasında ölümü bekliyor… Abdullah’ın burada işi ne? Abdullah’ın geleceğini yakan, evini, bahçesini ve umutlarını yıkan uçakları kim gönderdi? Kim bu çocukların katilleri…

Ahmed altı yaşında ve ailesi ile yaya olarak uzun bir yol kat etmiş. Babası Kuzey Suriye’de (Deir ez-Zor) hayatını kaybetmiş ve amcası omuzlamış küçücük bedenini Ahmed’in. Geceleri ağlayarak uyanan Ahmed, artık  mülteci adayı  olarak yollarda… Ahmed çabuk yoruluyor ve düşüyor kokularını saklayan otların üzerine. Böceklere bakıyor, peş peşe giden karıncalara, amcasına bakıyor, kafiledeki diğer yoksullara. Ölümden kaçanlara, evlerini, işlerini, sevdiklerini paramparça hayatı bırakarak kaçan  insanlara bakıyor. Ahmed  otlarla konuşuyor yalnızca ve Ahmed gözlerini ufuklara dikiyor; dağ ardına, dere ardına, tepe ardına, gün ardına… Ve yorulup düşüyor yeşilliğin karanlık yüzüne. Ahmed’in burada işi ne? Ahmed’i buraya kaçmaya zorlayan koşulları kim yarattı. Kim gönderdi bombaları? Babasını kim, niçin öldürdü?

Sekiz yaşındaki Maram’ın evini bir roket vurduğunda daha okuldan eve yeni dönmüştü. Çatıdan düşen şarapnel parçaları başına  değdi. Maram travma geçirdi; Maram aylarca ölümün kıyısında, yalnızca tanımadığı insanların arasında tavana baktı. Çenesi kırık konuşamıyor; hayalleri kırık uyuyamıyor. Karnı aç, elleri soğuk, yanakları akan gözyaşlarından derin bir ırmak yatağına düşmüş. Kırlangıçlar geçmiyor penceresinden, ailesi de… Maram bir çocuk. Maram bir melek, Maram annesiz, babasız ve kardeşleri olmadan tanıdıklarının kucağında, aç ve yoksul ve kimsesiz insanların sıcaklığında ince bir dal tutunuyor, göç yollarında. Nereye gidiyor Maram? Kime gidiyor Maram? Ne işi var buralarda? Peygamberi kimdi Maram’ın?

Ralia 7, Rahaf 13 yaşında. Şam’da bir el bombası ile annesi ve kardeşleri hayatlarını kaybetmiş. İki kardeş babalarıyla birlikte uzun ve yorucu bir yolculuk yaparak ruhunu kaybetmiş bir kentin  varoşlarına sığınmışlar. Kağıt ve karton toplayarak, delik çizmelerinden giren pis suların her basışta çıkardığı seslere aldırmadan ekmeğe doğru yürüyorlar.Mülteci bile değiller. Kaçak ve kimsesiz… Birbirine sarılarak yatıyorlar açık havada,kartonların üstünde. Köpekler geliyor yanlarına. Uzanıyorlar birbirinin sıcaklığına. Kış geliyor… Yağmur ve soğuklar düşecek peşlerine. Bilmedikleri dilde, bilmedikleri sokaklar arasında  umut arayacaklar… Ralia’nın ve Rahaf’ın burada işleri ne? Bu sokaklarda, iğrenç insan bakışları arasında… Kim gönderdi? Kim  öldürdü annelerini? Kim öldürdü kardeşlerini? Niçin?

Moyad 5 yaşında. Annesi ile ıspanaklı börek yapmak için un satın almaya pazara gitmişler. Daraa’da bir bombanın patlamasıyla Moyad’ın annesi ölmüş. Moyad’ın kafasında ve sırtında  şarapnel parçaları… Artık kimsesi yok. Olanlar da kim bilir nerde! Moyad ölüm uykusunda. Moyad artık ellerini tutacak ve ona en çok sevdiği ıspanak böreğini yapacak annesi de yok. Farkında değil… Hastanede baygın yatıyor. Kimsesizler koğuşunda. Soğuktan perdeleri titreyen bir hayatın sayfasında; tanrıyı, adil tanrıyı bekliyor. Onun gibi yüzlerce çocuk ölüyor. Aç susuz ve günahsız… Neden günahsızlar ölüyor? Neden yoksullar ölüyor? Neden hep yollarda ve paramparça oldu bu insanlar? Kim yapıyor bütün bunları? Kim yapıyor bu bombaları? Kim kuruyor ölüm saatini?

Ey Paris, ey tanrının ikiz kuleleri, ey metroların derinliğindeki hayat, ey köprüler ve sislerin anavatanı Kuzeyliler, ey maskeli balodaki elleri kanlı havariler, ey çılgın bandonun peşinden giden şampanyaların ve ödüllerin ve paraların peşindeki çılgın hayat…

Hazırlanın…

Bu öksüz ve yaralı kalan çocukların sizden alacakları var!

Katil Kim?
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan