2

NATO’ya Hayır…


  • Oluşturulma Tarihi : 23.02.2016 07:36
  • Güncelleme Tarihi :

Son elli altmış yıldır, dünyanın birçok ülkesinde darbe düzenleyen, katliamlar yapan demokrasi havarisi kesilip bütün mazlum halkların canına okuyan düşmanı hepimiz biliyoruz.

Bilmek yetmiyor, kendi celladımızı besler gibi ayakta kalması ve semirmesi için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz.

Yalnızca biz mi! Hayır bütün yoksul ülkelerin ruhunu teslim ettiği bu düşmanın en önemli özelliği yeni Haçlı zihniyetini hiç çekinmeden, korkmadan söylemeleri ve eylemlerinde bunu kanıtlamalarıdır… 

1990 yıllarına kadar derin yapılanmaların inşaatında çalışan bu düşman Varşova paktının dağılmasından sonra tek başına kalmış, dünya jandarmalığını çekinmeden ve kuruluş amacına uygun olmadan öyle ki, yeni düşman tanımlarıyla kendi bünyelerinde var olan birçok ülkeye aldırmadan yeni yüzyılın yeni düşman trendlerini ilan etti. İslam…

NATO’yu oluşturan devletler arasında Müslüman ülkeleri olmasına rağmen hepsi sustu. Susmakla yetinmedi; zavallı birçok ülke kendine yönelen düşmanlığı görmemezlikten gelerek yalakalığına devam etti. Her koşulda bu yapılanmanın içinde bütün kurallara uyacağını, biat edeceğini söyleyerek kendi geleceğini kendi düşmanına teslim etti.

NATO, yeni yapılanma kapsamında hazırlanan yeni projelerin içinde; Ortadoğu jandarma karakolunun Türkiye de kurulması; yani BOP hamallığının ve Azrail’in ölüm pelerininin ülkemizde açılması, başta Ortadoğu olmak üzere bütün İslam ülkelerinin yer altı zenginlikleri ve stratejik konumları ile İsrail ile olan ilişki veya ilişkisizliklerine bakarak yeniden şekillendirilmesi kararı ayakta alkışlandı.

Uzmanlar boş durmuyordu…William Safire, 5 Kasım 2001 tarihinde, The New York gazetesinde  bu yeni stratejiyi çekinmeden ve açık bir şekilde herkese açıklıyordu.:
“Müslüman ülkeleri yeniden şekillendirerek yeni taleplerimize hizmet edecekleri şekilde kullanmak…Nasıl ki, Sovyetlere karşı Çin kozunu kullanarak Komünist Bloku böldük, onları da aynı şekilde böleceğiz. Bu projenin en önemli ayağı güçlü ordusuyla laik Müslüman ülke olan Türkiye’dir. Unutmayalım ki,Türkler Müslüman ama Arap değiller.Yeni sınırları çizmeye gelince; Irak, İngiltere’nin 20. Yüzyıl kurgusuydu.İsrail devleti 50 yıl önce kuruldu ve yakında da sembolik bir  Filistin devleti kurulacaktır.Yeni zamanlarda yeni sınırlar olacaktır…” 

Bu proje BOP ilk sayfasıydı. Yeni düşmanı tanımlamaktan, saldırı tasarımlarının başlangıcını ifade etmekten çekinmeyen batı emperyal güçler bütün bunları yapmanın ve yaptırmanın en önemli aktörü, NATO’yu kullanarak yürürlüğe koydu.

Yani, yanına İslam ülkelerini alarak diğer İslam ülkelerini yok etmek… Ve sıra en son katılımcıya gelinceye kadar devam edilecekti.

Bu projenin ilk sayfası Libya’da açıldı. Onlara göre “deli-meli” ama Kaddafi onlar için tehlikeli bir liderdi. Çünkü o zengin petrol yataklarından pay alamıyorlardı. O deli adam, bütün petrol kaynaklarını millileştirmiş ve petrol gelirlerini ülkesinin geleceği için kullanarak; çölde vahalar oluşturmuş, dev kanal projeleri ile çölü tarım alanına dönüştürmüştü. Değişik ülkelerden verimli toprak ithali ile çölde tarıma yönelmesi, ekonomik gücünü süper projelere aktarması, halkının refah payında kullanması “Yeşil Kuşak” projesiyle dinde çağdaş reformlara yönelmesi yok edilmesi için önemli bir gerekçeydi… Ve böyle yapıldı.

Müttefik Haçlı ordusu olan NATO’nun Gladyosu içerden çökerttikleri ve böldükleri bu zavallı halkı, zavallı bu ülkeyi çakal sürüleriyle yok ettiler.

Mısır’da seçimle iktidara gelen El Mursi, NATO’nun projeleri için tehlikeliydi. Amerika ve İsrail tarafından kurulan ancak denetimini ve yönlendirilmesini ellerinden kaçırdıkları İhvanların bu başarısı diğer Arap ülkelerine örnek olur korkusuyla başta İsrail olmak üzere bütün Batı ülkelerini ürkütmüştür. Önce bu özgürlükçü yapının yarattığı olumlu havayı karartmaları, ihvanları çağdışı, yamyam, barbar, sapık ve katil gösterilmesi ve diğer Arap ülkelerinde başlayan sempati ve olumlu havayı değiştirmeleri için asparagas haberleriyle dünya sosyal medyasını işgal ettiler. Her şey tıkır tıkır işliyordu. Salak izleyicilerin, internette yayınlanan bu görüntülerin bir sistemi yok emek için yem olarak kullanıldığını hayal bile edemediler. Satın alınan medyaşörler kanalı ile oluşturulan kurgu haberlerle alt yapı hazırlanmıştı. NATO’nun sinema platolarında üretilen gerçek dışı kısa filmlerle dünya sosyal medyasında zemini hazırlarken Genel Kurmay Başkanı Sisi Amerika ya davet edilerek hazırlamış oldukları askeri darbeyi yaptırmış ve utanmadan demokrasi adına alkışlamışlardır.

Artık sıra Suriye’de olunca iş kolaydı. Yine, “ağacın kurdu kendinden olur” atasözünü aratmayan bir çeviklikle hemen Amerikan mandası Suudi Arabistan, Katar ve NATO’nun yandaşı, en büyük Ortadoğu ordusuna sahip olan ülkemizi yeni görevlerle donatarak cepheye sürmüşlerdir.

Ayrıca NATO’nun bilirkişi uzmanı Zbigniev Brzezinski, “Dünyanın merkezi Avrasya’dır.” Sözünü boşuna söylememişti… Çünkü dünyanın bütün petrolleri oradadır. Bu petrolleri ABD kontrol etmelidir. Bunu da oradaki iki milli güç olan Türkleri ve Rusları kontrol etmemize bağlıdır. “Ne yapıp edip bu iki gücü çatıştırmamız lazım

Bu görüş elbette yeni değildi. Daha önceden Lord Palmerston tarafından ortaya atılmış kuramlara göre de bu iki güç, İngiltere’yi, hatta Avrupa’yı ciddi şekilde tehdit etmektedir. Tehdit olarak görülen Türkler ve Ruslardan kurtulmanın yolu bunları karşı karşıya getirmekten geçmektedir. ABD ve Avrupa bu iki ülkeyi mutlaka karşı karşıya getirmenin yolunu bulması gerekiyordu. Buldular da…

Suriye olayında, her koşulda Türkiye’nin yanında olduğunu söyleyen NATO, düşürülen uçak olayından sonra sırtlarını çevirmiş ve Türkiye’yi yalnız bırakarak perde arkasından her iki tarafı da kışkırtarak savaşmaları için yeni stratejiler geliştirmişlerdir. Ortadoğu ve Avrasya’daki yer altı zengin kaynaklarına el koymak, yönetimleri ve sınırları yeniden şekillendirmek için bu iki düşman kardeşin devre dışı bırakılmasını yerine göre kapıştırılması, önemli ve gerekliydi.

4 Nisan 1949 yılında kurulurken Sovyet tehdidine karşı “Barışı” koruma misyonunu üstlenen NATO, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra kendini feshetmeyerek yeni düşmanlar üretmesini başarmıştır. O düşman da yer altı kaynaklarına sahip mazlum uluslar ve Müslümanlardır… NATO bu haliyle kuruluş gerekçesinin dışına çıkmış, Haçlı Ordusuna dönüşmüştür.

Birleşmiş Milletleri ve uluslar arası hukuk sistemini etkisizleştirerek, ABD’nin ve emperyal Avrupa’nın Haçlı zihniyetiyle bir savaş aygıtı olarak öne çıkmıştır. NATO, insanlık tarihinin sömürü için bugüne kadar oluşturduğu en büyük savaş organizasyonudur.

Dünya askeri harcamalarının ulaştığı 1,5 trilyon doların yaklaşık %80-90’nı tüketerek barışa değil savaşa yatırım yaptığı gibi silah sanayinin de perde arkasından gizli ortağıdır.

Yani, NATO savaş demektir. Silahsızlanma değil, silahlanma yarışının adıdır. NATO derin devlet yapılanmalarının adıdır. NATO haçlı ordusu demektir, nükleer tehlike ve nükleer yıkım demektir. NATO kapitalist emperyalist sistemin sömürü çarkının muhafazasıdır.

Bu nedenle yeryüzünün ıslahı ve barışının sağlanması ancak NATO’nun feshedilmesine bağlıdır. Ve ivedi olarak Türkiye’nin NATO’dan ayrılması, komşularıyla sıfır sorun bağlamında Rusya, İran, Hindistan ve Çin ittifakı ile yeni dünyada kendi rolünü bir köle olarak değil, eşit bir havari olarak barışın inşasında onurlu halklar arasında yerini almalıdır. Eskiden kurtuluş için “Tek yol devrim” derdik… şimdi değiştiriyorum NATO’ya HAYIR…

NATO’ya Hayır…
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan