2

SANATÇILAR DIŞARI..


  • Oluşturulma Tarihi : 19.08.2014 07:22
  • Güncelleme Tarihi :

Şiirin sessizliğini bozacak  insan akıntısı sloganlarıyla kapının önünden geçtikçe  sorumluluklar artıyor..

 

Kimin sorumluluğu ?

Elbette duyarlılığını toplumsal boyutta  buluşturanların , özellikle  aydınların, sanatçıların, bilim adamlarının ve dünyanın  herhangi bir köşesinde, hayata müdahil olan herkesin..

 

Sanatın özdeksel yapısıyla; bütün dünya halklarının barış içinde ve kardeşçe yaşamlarını savunurken elbette Emperyalist-Siyonist ülkelerin halklarının  kendisini değil, yönetici erklerin  düşünsel ve politik hırs ve  uygulamalarına  karşı olmak, aydınım diyen herkesin öncül görevidir. Kaldı ki, sanatçının tarihsel görevlerinden biri de hayata ve bütün canlılara karşı sorumluluğudur. Savaşların artarak devam ettiği, açlıkların hüküm sürdüğü, doğanın katledildiği bir ortamda sanatçının fildişi kulesinde oturup, sırtını hayata dönme lüksü yoktur.

Bunu yapan entel-dantel şahsiyetlerin kendi vicdani çürümüşlüğünde  mevcut sistem dışında kimseye bir yararı, öncülüğü, aydınlığı olmadığı gibi, insanlığın gelişiminde birer geveze engeldir. Bu karakterleri tarih kendi çöplüğüne atarak ödüllendirecektir.

 

Bir toplumda şairler, sanatçılar susmuşsa orda her şey bitmiştir. Mustafa Kemal’in dediği gibi. “Hayat damarı kopmuş”  ve o toplum  can çekişmektedir..

Ve biliyoruz ki; meyhanede  kendini  kendi sesiyle tatmin eden zavallı güruh, yazdıkları  kısır bir gettodan öteye ulaşmayan, melankolik ruh yapısının zavallı sığınmacıları tarihsel  misyonluklarını salt  sevgilinin   yapay ıslaklığında  saklayan, hakim sistemin borazanlığını yapan  popülist kültürün  dublörleri çoğaldıkça halkların  özgürleşmesi ve barış biraz daha uzağa düşmektedir..

 

Peki ne yapmalı?  Öğrencilik yıllarımızda V.Lenin’in  bu adda kitabı vardı.. Her koşulda  diyalektik mantığın  toplumsal sentezde teorik bile olsa yorumunu, aydınlık açılımını  bulmak mümkündü.

Yaşadığımız koşullarda  bir şairin, sanatçının, aydının yapacağı, halkını aydınlatacağı veya en kötü koşullarda bile toplumsal direncin ayakta tutulacağı söylemler ve  tavırları vardır ve olmalıdır.

Ulusal  kazanda; faşist darbeciler ile  gerici gelenekçilerin arasına sıkıştırılan bir  toplumun  öncüleri, aydınları, şairleri; meyhanelerde,  çözüm ararken, dışarıda gürül gürül akan ve ne yapacağına karar veremeyen  halkımızdan ne kadar uzak olduklarının farkında bile değildirler....

 

Sanatın, sanatçının tarihsel misyonluğu nedir? Ne  olmalıdır..?

 

Hani insanın özgürleşmesi için, dünya barışı için verilen mücadele..

Hani sevginin yeryüzünde  egemenliği, hani  insan hakları ve savaşlara karşı tavır alınması.. Hani  açlıklara karşı, faşizme, emperyalizme karşı  verilmesi gereken mücadele..

Hani yol aydınlığı.. Her sistemde bedel ödeyen, işkenceleri, sürgünü ve ölümü göze alan havariler.. Savaşa karşı barışın kanatlarını büyüten soylu ruhların ataları..

Şair, yazar elbette  militan değildir, dağlara çıkması gereken değildir, ancak yaşadığı toplumu, hayatı ve bütün yeryüzünün hüznünü ve  güzelliğini yüreğinde hissetmesi gereken ve ürünleriyle  toplumun önünü ışığıyla-ürünleriyle   aydınlatan -olması gereken değil mi..?

 

Nerde topluma ve tarihe tanıklık !..

Neden  bu suskunluk ?..

Genelde sanatçılar özelde şairler de mi  mehdi bekliyor !…

 

Elbette bu ülkenin tarihsel sorunları var. Ama o sorunun çözümü  hepimizin omuz omuza özgürleşmesi ve yüreğini umudunu paylaşması  ve emperyalist güçlere ödün vermeden birlikte mücadele etmesiyle mümkündür.. Çünkü, hepimiz aynı  kaderi paylaşıyoruz, tıpkı  Çanakkale savaşındaki  atalarımız gibi… 

 

Çevremizde kan kazanları kaynıyor.. Bosna-Hersek, Afganistan, Çeçenistan, Filistin, Irak, Suriye, Lübnan, Kıbrıs, Kırım, Azerbaycan, Anadolu.. Ölenler hep  aç doğup aç ölen insanlardır.. Doğal halinde  bile bıraksanız, genç yaşta  gözleri çukurlaşmış, elleri titrek ve hayata doymadan gidecek olan insanlardır.. Emperyalizmin bütün yoksul halklar için  dünyanın her yerinde çizdiği tablo aynıdır..

 

Bu nedenle  “Sanatçılar Dışarı” diyorum…

 

Bir zamanlar  Faşistlerin ırkçı söylemlerinde başat sloganı olan “Titre ve kendine gel”  söylemini;  Amerikan emperyalizmini ve işbirlikçilerini  reddederek yeryüzü için, bütün insanlık için  yüreği çarpan  sanatçı kardeşlerim  için  söylüyorum.. “Titre ve kendine gel”

Titre derken elbette, meyhanede değil, ego tatmininde değil tabi ki, alanlarda… Ürünlerimizle.. Yapıtlarımızla.. Yüreğimizle.. Beslendiğimiz kaynağa.. Halkların arasına ve türkülerimizle çoğalarak..

Nazım babanın dediği  gibi,

“Sen yanmazsan, ben yanmazsam.. Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..”

 

Günümüz Şairleri, sığındıkları  meyhanenin  dumanlı söyleminden, üstü kapalı ve özel günlere endeksli  lüks binaların  küçücük salonlarından dışarı çıkmak zorundadırlar. Melankolik  söylemlerin ve birbirini dinleyen zavallı küçük gettoların  kapılarını kırıp  sokağa; halkın, hayat içindeki çelişkilerini kucaklayıp aktığı o deli ırmaklara karışmak ve birlikte çoğalmanın, paylaşmanın hazzına  ulaşmak zorundadır..

 

Ressamlar  münzevi hayat yaşadıkları  küf kokan  bodrum katlarından bahçeye, sokaklara, alanlara  şövalelerini taşımak zorundadırlar.. Müzisyenler bestelerini dört duvar tatmini içindeki zavallı güruha, seçkin sınıfın  aval bakışlarından ve yapay   gösterilerinden  kurtarıp sesin ve ruhun özgürlüğü için insanların aktığı  yollarda  söylemelidirler.. Heykeltıraşlar önce kampüslerin zavallı  renksiz duvarlarını aşıp hareketli bir platform üzerinde  mermeri yüreklendirmenin, bronz  umutları dökmenin heyecanını halkın içinde meydanlarda, pazar yerlerinde aramalıdırlar..

 

Bu nedenle  Anadolu  sanatçıları  olarak;  başta halkımızı olmak üzere bütün yeryüzü halklarını kucaklayacak, savaşa karşı tavrını militanca  sanat platformunda savunacak, aydınlığıyla  bizleri daha güzel günlere  taşıyacak, özgürlüğe ve barışa olan  inancını  ürünlerinde, yapıtlarında  yansıtacak olan  sanatçıları,  beslendiği kaynağa…halkın yanına, önünde durmaya davet ediyorum..

 

Bu davet bizim… Nazım babanın  davet şiirinde olduğu gibi…

Hep bir ağızdan şarkı söylemek için  aşklara, barışa ve hayata… İşte bu  inançla  yola çıkmak isteyenleri…

Merkezi  Türkiye olan “Uluslar arası Aktivist Sanatçılar Birliği”nde  buluşmaya davet ediyorum.

Aşk için, barış için, demokrasi için, hayatın bütün ırmaklarında buluşmak için.

      SANATÇILAR DIŞARI..

 

SANATÇILAR DIŞARI..
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan