Karanlık ve derin gökyüzünün içindeki pırıl pırıl inci tanelerini; yıldızları sevgilisine armağan eden insanlar öldü. Gökyüzüne bakıp mutlu ve güzel bir gelecek hayal edenler veya kayan her yıldızın arkasından ölecek birisini veya gizemli bir haber beklemenin sayfalarını düşünen insanlardan kimse kalmadı. Bu sonsuz atmosferin içinde kaybolanların ayak izleri de silindi. Artık gökyüzüne bakıp da romantik bir atmosfere hayallerini serpen kuşağın son küheylanları da gitti
Nasıl gitmesin!
Artık gökyüzünde, tepemizde dünyanın çevresinde o kadar çok uydu yerleştirildi ki, gece karanlığında ışıl ışıl yanan, sönen bu metal yığını içinde hangisinin yıldız, hangisinin uydu olduğunu ayırt etmek mümkün değildir. Zaten gökyüzüne bakıp da sevgilisine yıldız adayan da kalmadı... Zaman değişti. Yalnızlığımız hızla ve ölümcül bir virüs gibi ruhumuzu ve hayatımızı işgal ediyor.
Aynı sofrada yemeğe oturan insanların önünde tabak ve yanında cep telefonu
Herkes suskun ve birbirine bakmadan ve ne yediğini bilmeden, tadını algılamadan oturuyor. Herkes tanıdık, herkes akraba ve o kadar da yabancı.
Odalara dağılıyor insanlar, ellerinde çat çat telefon tuşları önüne bakmadan yürüyor
Bakmadan yemek yiyor... Bakmadan susuyorlar ve uzaklarda tanımadıkları veya tanıyıp da dokunmadıkları insanlarla hayallerini ve düşüncelerini paylaşıyorlar... Anneler, babalar, çocuklar... Hepsi aynı kara delik içinde önlerindeki renkli dünya içinde kaybolup gidiyor... Konuşmak yok... Bakmak yok... Sormak yok
Veya maddenin ruh hali...
Yolda yürürken de öyle
Allahtan yol dümdüz... Önüne bakmadan gözü ve kulağı bu küçük pandoranın kutusunda, yürüyüp gidiyor. Otobüste de öyle... Herkes dalmış, herkes büyük bir sorumluluk duygusuna kapılmış gibi derinliklerde vatan kurtarıyor... Kulağında kulaklık var, kendi kendine konuşuyor
Kablosuz iletişim sayesinde yolda kendi kendine konuşan, konuşurken kavga eder gibi bağıran çağıran insanlara şaşırmıyoruz artık
Kafayı mı yedi bu delikanlı! Hem de genç yaşta
Kendi kendine ne koşuyor? Bu çapkın bakışlarını ellerinin hareketleriyle çevresine dağıtan bu kızımıza ne oldu? Kendi kendine gülüyor! Gerçekten telefonla mı konuşuyor yoksa kafayı mı yedi... Hayat pahalılığı, çevresel sorunlar, dünyanın hali nedeniyle mi öfkeli ve tepkili...
Yan yana oturan sevgililer bile... Her biri farklı bir dünya da geziniyor...
Yabancılaşma...
Çağımızın hastalığı... Dünyayı kuşatan manyetik alanının yarattığı suskun ve içine gömülme devri
Ne oldu layn bize böyle!
Metroda, telefonun çekmediği yeraltında bile gençlerimizin kulağında uzaylı robot kulaklıkları parmakları çat çat... Sürekli mesaj
Nedir bu bitmeyen yazılar...
Yaklaşıyorum, kulağımı uzatıyorum o gençlerin alanına
Aynı tempo
Cıztak
Cıztak
Cıztak... Aynı ritim... Aynı tempo
Çıldırmış bir baterinin parçalanan organları dağılırken çıkardığı metalik sesler topluluğu... Müzik mi bu! Ne anlıyor gençler bu yuvarlanan teneke sesinden... Ne oldu bu gençlere! Ne oldu bizlere!
Dışarıda işsizler çoğalıyor... Savaşlar çoğalıyor... Aç insanlar çoğalıyor... Haykıran ama sesini duyuramayan insanlar çoğalıyor... Dilenciler... Hasta insanlar, mutsuz ve yalnız insanlar çoğalıyor... Sesini duyuramayan insanlar çoğalıyor...
Robotlar çoğalıyor
İnsan formatında robotlar
Ruhunu ve değerlerini kaybetmiş ve kendini sonsuz bir çöle atmış insanlar çoğalıyor
Aşksız ve geleceksiz insanlar
Nasıl duyursun ki sesini insanlar!
Yaralı ve hayattan talebi olan insanlar... Sürekli artan bunca robot arasında...
Dünyanın yüzü kirletiliyor kimyasal atıklarla... Denizler çöpe dönüştürülüyor... HESlerle canına okuyor doğanın... Dünyanın yarısı savaş içinde... Kan ırmaklarına atılıyor mazlum insanlar. Pakistanda, Afganistanda ekmeğe doymadan ölen insanlar... Irakta yıllardır bölünmenin sancıları içinde hayatlar parçalanıyor ayaklı bombalarla
Suriye de bir halk yok ediliyor, yıllardır mazlum ve kaçamayan insanlar ölüyor
Filistinde anaların çığlıkları ve gözyaşları, sürgün kamplarında yıllardır aç ve çıplak ve vatansız... Mısırda faşist darbeciler her köşede darağacı ve yüzyılların işkenceleri devam ediyor
Libyada kardeş kavgalarını başlatan emperyal maskeler dolaşıyor kan satarak
Kübada yıllardır ambargonun paslı zincirleri içinde direniyor devrimci ruhuyla... Ukraynada strateji savaşları uğruna öldürülen insanlar
Yemende, Cezayirde Ugandada ve dünyanın her yerinde kanayan bütün ırmaklarda ölen masum ve yoksul insanlar
Dünya kendi yalnızlığına dönüyor
Yalnızlığına gömülüyor insanlar... Robotlar çoğalıyor
Robotlar çoğaldıkça kapitalizmin işgali daha da artıyor. Ruhumuzu satın alan teknoloji kuşattı genç bedenleri
Yalnızlıkları artıyor... Dokunmadan, bir ölü gibi bakıyorlar amaçsız ve satılmış hayatlarıyla... Yenilmiş ordular çoğalıyor suskun ve kendi içlerine sarılmalarıyla.
Bir rüyadan uyanır gibi metrodan iniyorum... Konak Meydanı kıyamete koşan insanların işgali altında. Herkes bir durağa koşturuyor... Sığınma evine... Ölümün son saatlerine...
Birden bir ses... Hayat dolu bir ses... Sloganlar
Sloganlar yayılıyor yüksek binaların arasından denize doğru... Rüzgarla insanlar koşturuyor... Kenarda duran ve robot olmaya itiraz eden insanlar umutlarımı dağlara taşıyor. Çoğalıyorum. Kanat olup papatyalara renk oluyorum.
Hayat kendi suskun çocuklarına inat, direniyor... Direnenler yeni hayatlar kuruyor
Direnmenin adını kitaba veriyorum. Kitap açıldıkça çoğalıyorum
Çoğalıyoruz
Sen Bir Robotsun