2

TEMMUZ’DA  ÖLMEK...


  • Oluşturulma Tarihi : 30.06.2015 06:24
  • Güncelleme Tarihi :

Ümit Yaşar Işıkhan

Mevsimlerin yangın başlangıcına konan kuşların göç saatlerinden arta kalan mor çiçeklerin susmasıdır aslında. Çığlık çığlığa geçen Mayıs’ın peşinden koşan Haziran bulanıklığına düşen mektupların postaya verildiği son an ve  son sayfa…

 

Geldiler…

Geliyorlar…

Peşimizden geliyorlar…

Duman içinden çıkmış yangın gözleriyle dostum, dostlarım geliyor… Oyuncaklarını bıraktıkları merdivenlerin başında dinlenerek marşlar söyleyen umutların peşinden  düşüyorlar… Kuru bir yapraktan fazla kör kulakları patlatan seslerin ninnisi gibi uykuya dalarak yavaş yavaş  geliyorlar… Gidiyorlar…

Bütün dünyanın çığlığını bekliyorlar… Ayağa kalkan bir çocuk ıslık çalıyor, Islıklar çoğalıyor… Suskunluk… sustular…

Susuyorlar…

Dostlarım haykırıyor… Dostlarım, suskun kalan dünyanın gözlerine bakarak sustular… Oysa, umutluydular, suskun gibi göründükleri aynanın sırları içinde başka bir mevsimin ağaç dallarına bayraklarını asarak çılgın çocukları bekliyorlar... Ufuklardan… Dağlardan… Derelerden ve alanların en derin suyunu da kuşanarak gelmesini bekliyorlar... Merdiven  sonsuz umutların başlangıcıydı ve oradan çıkılıyordu tanrının dinlenme saatlerine. Ve oradan  sarılırdı örülmüş saçlarındaki ellerin terli  avuçlarındaki  eylemlerin tufan çığlığına… Oradan varılırdı Divan’a ve orda susulurdu…

…Oysa

Tertemiz çocuk elleriydi çizdiğiniz oyunlarda

Çehov’un ve onların gözleriydi karanlığı dolanan

Ulaşa çamlıklardaki o barınaklar

Bir yapağıydı serilmiş direncinizden

Oy… evler  sarılmacadaydı  dostluğu

Yeşil buğday başaklarının süzülüşü

Ve ekine gidişinizdi

Türkülerle gecekondularınızdan…

 Duman kendi karanlığına düştü… Alev kendi yangınında yandı… Duvarlar ve odaların sıvaları saklandı kendi suskunluğuna… Dışarıda zebaniler yangına koşuyordu. Zebaniler, yeryüzü tanrısının suskunluğundan yeni bir ateş yaratıyordu… Suskunluk ölümdü. Suskunluk yangın ve göç mevsimi bütün turnaların..

 Her şey bir çırpıda ve her şey  çocukların saçları arasında örülen kızıl çaputların  sallanarak hayatı  süslemesiydi ,avuçlarında…

Sustular bir an… Sustuk ve sustu bütün dünya…

Temmuz yangınları “temmuz da ölmek” kadar  çılgın oyunların içinde çoğalan bakışların direncini duvarlara, rüzgara, bulutlara, hayata çizerek düştü yere… Elleri yorgundu pankartların, elleri ve gözleri is içinde hayatın. Onlar, onurluydu… Onlar çocuk ve onlar bir şarkı peşinde alanlara koşuyorlardı… Koşanlardı...

Yerde son fotoğrafı mevsimin ve son çırpınışı ayların ve saatlerin…

 Temmuz’u seçtiler

Issız yılgın ve bahar

Bir martı çığlığı gibi derin

Gökyüzü kurşun çalıyordu

Zıpkın işlendi gölgesine gözbebeklerimizin

Yıldız diye çizdiler

Korkunç ve büyük

Ne sen duydun

Ne ben duydum

Oy sevdam… oy yoldaşım oy…

 

Süzüldü gönül

Çekildi direnç sevdalara

Ilgız ılgızdı gözleri barışın

Nerde takıldı peşimizde o hain rüzgar

Nerde o sarmaş dolaş ölüm

Saramadık birbirimizi

Ne sen gördün

Ne ben gördüm

Oy dostum ,oy canım oy…

 

Dallarda sarkmış nar çiçeği

O kurşunlar ölüme davetsiz geldiler

Yeni doğmuş sımsıcak çocuk

İkimizi de vurdular

Sen bir yerde düştün

Ben bir yerde

Irak kaldı ellerimiz

Oy dostum,oy canım oy…

 

Ah dostum…

Dostlarım…

Yeryüzünün ve göklerin asıl sahiplerine armağan edildiği büyülü bir mavilikten düşen kelebeklere de yol gösteren saatlerdir peşimizden gelen.

Çocuklar, kuşlar ve zebanilerin ayrıştığı zaman diliminde bize kalanların sığındığı gölgelikten  bakan havarilerin son portresini duvara asan yoksul bir kadının gözleridir sırtımızda..

Yangın…

Yeryüzü yangını…

Çocuklar… Kardeşlerim… Kuru bir ekmek peşinde koşarken mayın tarlasından geçen leyleklerin son ayak izlerini silmeden önce baktılar…

Aylardan Temmuz… Aylardan duman ve  sloganlar arasında  düşen umutların küle dönüştükten sonra, aniden esen rüzgarla yeryüzüne yayılanlar… Kardeşlerim… Dostum.. en son söylenen şiirin son dizesini avuçlarına kazıyarak koştunuz tarihin aydınlığına…  Meşaleleriniz yanıyor hala birbirinize sarılarak oturduğunuz gökyüzüne çıkan merdivenlerin başında… Dostum… Kardeşlerim…

 Ölüm yalnız yaşamaktır

Dalgaların gömülüşü kumlara

Süzülüp tekrar, inceden mavi

Bir karanfil bir güvercin uçuşu

Hem sen bildin

Hem ben bildim

Oy sevdam… oy yoldaşım ,oy dostum oy…

TEMMUZ’DA  ÖLMEK...
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan