Sayfa Yükleniyor...
Ümit Yaşar Işıkhan
Mevsimlerin yangın başlangıcına konan kuşların göç saatlerinden arta kalan mor çiçeklerin susmasıdır aslında. Çığlık çığlığa geçen Mayısın peşinden koşan Haziran bulanıklığına düşen mektupların postaya verildiği son an ve son sayfa
Geldiler
Geliyorlar
Peşimizden geliyorlar
Duman içinden çıkmış yangın gözleriyle dostum, dostlarım geliyor Oyuncaklarını bıraktıkları merdivenlerin başında dinlenerek marşlar söyleyen umutların peşinden düşüyorlar Kuru bir yapraktan fazla kör kulakları patlatan seslerin ninnisi gibi uykuya dalarak yavaş yavaş geliyorlar Gidiyorlar
Bütün dünyanın çığlığını bekliyorlar Ayağa kalkan bir çocuk ıslık çalıyor, Islıklar çoğalıyor Suskunluk sustular
Susuyorlar
Dostlarım haykırıyor Dostlarım, suskun kalan dünyanın gözlerine bakarak sustular Oysa, umutluydular, suskun gibi göründükleri aynanın sırları içinde başka bir mevsimin ağaç dallarına bayraklarını asarak çılgın çocukları bekliyorlar... Ufuklardan Dağlardan Derelerden ve alanların en derin suyunu da kuşanarak gelmesini bekliyorlar... Merdiven sonsuz umutların başlangıcıydı ve oradan çıkılıyordu tanrının dinlenme saatlerine. Ve oradan sarılırdı örülmüş saçlarındaki ellerin terli avuçlarındaki eylemlerin tufan çığlığına Oradan varılırdı Divana ve orda susulurdu
Oysa
Tertemiz çocuk elleriydi çizdiğiniz oyunlarda
Çehovun ve onların gözleriydi karanlığı dolanan
Ulaşa çamlıklardaki o barınaklar
Bir yapağıydı serilmiş direncinizden
Oy evler sarılmacadaydı dostluğu
Yeşil buğday başaklarının süzülüşü
Ve ekine gidişinizdi
Türkülerle gecekondularınızdan
Duman kendi karanlığına düştü Alev kendi yangınında yandı Duvarlar ve odaların sıvaları saklandı kendi suskunluğuna Dışarıda zebaniler yangına koşuyordu. Zebaniler, yeryüzü tanrısının suskunluğundan yeni bir ateş yaratıyordu Suskunluk ölümdü. Suskunluk yangın ve göç mevsimi bütün turnaların..
Her şey bir çırpıda ve her şey çocukların saçları arasında örülen kızıl çaputların sallanarak hayatı süslemesiydi ,avuçlarında
Sustular bir an Sustuk ve sustu bütün dünya
Temmuz yangınları temmuz da ölmek kadar çılgın oyunların içinde çoğalan bakışların direncini duvarlara, rüzgara, bulutlara, hayata çizerek düştü yere Elleri yorgundu pankartların, elleri ve gözleri is içinde hayatın. Onlar, onurluydu Onlar çocuk ve onlar bir şarkı peşinde alanlara koşuyorlardı Koşanlardı...
Yerde son fotoğrafı mevsimin ve son çırpınışı ayların ve saatlerin
Temmuzu seçtiler
Issız yılgın ve bahar
Bir martı çığlığı gibi derin
Gökyüzü kurşun çalıyordu
Zıpkın işlendi gölgesine gözbebeklerimizin
Yıldız diye çizdiler
Korkunç ve büyük
Ne sen duydun
Ne ben duydum
Oy sevdam oy yoldaşım oy
Süzüldü gönül
Çekildi direnç sevdalara
Ilgız ılgızdı gözleri barışın
Nerde takıldı peşimizde o hain rüzgar
Nerde o sarmaş dolaş ölüm
Saramadık birbirimizi
Ne sen gördün
Ne ben gördüm
Oy dostum ,oy canım oy
Dallarda sarkmış nar çiçeği
O kurşunlar ölüme davetsiz geldiler
Yeni doğmuş sımsıcak çocuk
İkimizi de vurdular
Sen bir yerde düştün
Ben bir yerde
Irak kaldı ellerimiz
Oy dostum,oy canım oy
Ah dostum
Dostlarım
Yeryüzünün ve göklerin asıl sahiplerine armağan edildiği büyülü bir mavilikten düşen kelebeklere de yol gösteren saatlerdir peşimizden gelen.
Çocuklar, kuşlar ve zebanilerin ayrıştığı zaman diliminde bize kalanların sığındığı gölgelikten bakan havarilerin son portresini duvara asan yoksul bir kadının gözleridir sırtımızda..
Yangın
Yeryüzü yangını
Çocuklar Kardeşlerim Kuru bir ekmek peşinde koşarken mayın tarlasından geçen leyleklerin son ayak izlerini silmeden önce baktılar
Aylardan Temmuz Aylardan duman ve sloganlar arasında düşen umutların küle dönüştükten sonra, aniden esen rüzgarla yeryüzüne yayılanlar Kardeşlerim Dostum.. en son söylenen şiirin son dizesini avuçlarına kazıyarak koştunuz tarihin aydınlığına Meşaleleriniz yanıyor hala birbirinize sarılarak oturduğunuz gökyüzüne çıkan merdivenlerin başında Dostum Kardeşlerim
Ölüm yalnız yaşamaktır
Dalgaların gömülüşü kumlara
Süzülüp tekrar, inceden mavi
Bir karanfil bir güvercin uçuşu
Hem sen bildin
Hem ben bildim
Oy sevdam oy yoldaşım ,oy dostum oy