Terör ve Hayat -2


  • Oluşturulma Tarihi : 26.01.2016 07:43
  • Güncelleme Tarihi :
Terör ve Hayat -2 yazının resmi

Terör örgütlerinin kendilerince inandıkları ve kendilerince haklı oldukları söylem argümanları hep vardır. Yoksa, her biri farklı bir iklimden gelmiş birçok kişiyi, sığınaklarda, yeraltında, zor koşullarda ve psikolojide  aynı sahnede tutmaları mümkün değildir.

Her ne kadar başlangıçta kuruluş amacı; baskılara, şiddete, kurulu düzene, hapishanelere, işkencelere, sömürüye adaletsizliğe karşı çıkmak, insanca adil bir yaşam talebi ile bağımsızlık veya özgürlük hareketlerine ses olmak ise de, birçok örgüt, süreç içinde ulusal veya uluslar arası istihbarat örgütlerinin aralarına sızmasıyla farklı amaçlar için kullanılacak enstrümanlara  dönüşmeleri kaçınılmazdır. Yani, kuruluşun bir felsefesi ve herkes tarafından kabul edilen haklı gerekçeleri varsa da süreç içinde yola çıktığı amaçtan sapmalar başlar...

Peki hepsi mi? Evet hepsi.

Bu nedenledir ki, sürecin ve değişimin bilincine varan birçok aktör, sahneden ayrılmaya çalışmaları halinde örnek oluşturmamaları için kapalı devre infaz edilirler.

Terör örgütlerine katılımı hızlandıran düşünsel ve inanç faktörleri dışında fiziki anlamda da hapishanelerdeki işkencelerin, dört duvar arasındaki mağduriyetin yarattığı öfke ve intikamın bileşkesi de vardır. Hapishaneler topluma uyumlu ıslah edilmiş birey yarattığı gibi, toplumu uçuracak dinamitlerin fitillendiği yer olarak da değerlendirilir.

Hapishanelerde yaşanan işkencelerin insan bedenini liflerine ayırması karşısında dayanabilen bedenlerin, aşağılanan ruhların ortak paydasında gelişen hareketlerin toplumsal değişimdeki rolü bedeli ağır da olsa bu oluşumda çok önemlidir. Bu nedenle, bilim insanları da terörizmi tetikleyen ve kurgulayan hayatın iç dinamiklerinde hapishanelerin çok önemli bir yer tuttuğunu söyler.

Örneğin, bütün ülkelerdeki örgütlerin hapishanelerden beslendiğini ve güçlenerek eylem alanını genişlettiğini, uluslararası arenada kendinden söz ettirdiğini hepimiz biliyoruz. Ayrıca terörizm oluşumunda en önemli faktör olarak da işgal ve savaşlar görülmektedir. Günümüzde, terörün Avrupa’nın göbeğine taşınmış olmasının nedeni ve gerekçesi; başta ABD olmak üzere bütün Avrupa ülkelerinin yıllardır sürdürmekte oldukları gizli haçlı savaşlarıdır, kendi cinayetlerini meşru sayan, yoksul ve aç ve silahsız insanları öldürmeyi marifet sayan emperyal emelleridir. Yani terörizmin lokal sınırlarını aşıp global bir sorun olmasının temelinde yine bu cicim ülkelerin kendi politikaları ve çaktırmadan terörist dedikleri örgütleri kurmaları veya kurulmuş olanları kullanmaları neden olmaktadır.

 Ben birey olarak, devlet terörü dahil bütün terör olaylarına ve eylem biçimlerine karşıyım.

Ancak terör dediğimiz yapılanmaların zembille inmediğini, kendiliğinden oluşmadığını, mutlaka tarihsel olarak bir zulmün veya devam etmekte olan bir haksızlığa tepki olarak  varlığını sürdürdüğünü ve oralardan beslendiğini  biliyoruz… Bu pencereden baktığımızda  Avrupa’nın merkezine taşınan terörün müsebbibi yine batılılar olduğunu da görmekteyiz.

Aç da olsa kendi memleketinde, kendi evinde, kendi sokağı ve kendi dost akraba topluluğu içinde kıt kanaat geçinen insanları öldürmeye, ailelerini parçalamaya, sürgüne göndermeye, hapishanelerde işkenceden geçirmeye, tecavüz etmeye, aşağılamaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Bu nedenle, özgürlük, bağımsızlık, demokrasi ve adalet götürüyorum deyip Irak cehenneminde olduğu gibi milyonlarca insanın ölümüne, sakat kalmasına, göç etmesine sebep olan başta Amerika ve diğer batı emperyal güçlerinin yarattığı travmalar karşısında direnç örgütlerinin oluşması, her ne adla olursa olsun bu örgütlerin çoğalmasını hiçbir güç engelleyememektedir…

Bunu herkes biliyor ki, ailesi öldürülen, gözleri önünde tecavüze uğrayan, aç kalan, çıplak kalan, her şeyini kaybettiği yetmezmiş gibi Ebu Garip ve benzeri birçok hapishanenin kanlı tezgahlarından geçen insanların mevcut sistemden veya bu oluşumun faillerinden fırsatını buldukça intikam alması kadar doğal bir şey yoktur.

 Psikolojik bir bütünlük olan insanın yaşadığı ve tanık olduğu hiçbir şeyi unutmadığı gerçeğinden hareketle Irak halkının, Afganistan, Pakistan, Libya, Cezayir, Bosna-Hersek, Kosova, Mısır, Suriye ve yıllanmış kangrenleşmiş yaralarıyla Filistin’in ve farklı ülkelerde dağınık yapısıyla veya tarihsel boyutu ile Çeçenlerin veya benzer ülke halklarının yapılan bunca zulümleri unutması, mümkün değildir. Yaralı insanların oluşturduğu direnç yapılarının sorumlu gördükleri ülkelerden intikam almasını veya bütün bu yıkımların ve ölümlerin arkasındaki erke zarar vermesini engellemek de kolay değildir.

Bu örgütlerin direnç ve ifade amaçlı kurulmasının temelinde o ülkedeki hapishanelerde yaşanan işkencelerdir, demek yanlış olmaz... Ruhu ve inancı parçalanan insanlara başka seçenek bırakmayan hakim düşüncenin karşısında bir intikam duygusuyla naif çıkışlarıyla şekillenen örgütlerin süreç içinde amaçlarından saparak taşeron katillere dönüşmesi de  karşılaştığımız olaylardır.

Çünkü haklı nedenlerle oluşturulan örgütler bir süre sonra başka bir ülkenin dayatması ve yönlendirmesiyle asıl amacından saparak kişiliksiz bir kimlikle taşeron eylemlere, emperyal güçlerin maşası olarak parayla farklı alanlarda boy göstermeye başlar.

Biliyoruz ki, kedilerini ifade etmek veya yapılan bunca zulüm ve katliamlara karşı durmak ve fırsatını buldukça intikam almak o mazlum insanların son sığınağıdır. Bunu bilen emperyal  zihniyet dolaylı olarak bu  yapılanmaların içine karışıp hem örgütü dejenere etmek hem de yerine göre başka amaçlarla kullanmayı da çok kolay başarmaktadır. “Düşmanımın düşmanı benim dostumdur”, diyerek ortak paydada geçici olarak kurulan ortaklıklar zaman içinde denetimden çıkıp her iki tarafa da zarar vermesi ve yok etmesi kaçınılmazdır.

Terör örgütlerinin yine bu tanımlamayı yapan devletler tarafından yönlendirildiğini, kullanıldığını da biliyoruz. “Tavşana kaç, tazıya tut” komutu veya örneği bayatlamış da olsa halen kullanılırlığı devam etmektedir. Bu nedenle ABD ve İngiltere Afganistan’ı işgal eden Ruslara karşı Taliban’ı kurmuş, eğitmiş, desteklemiş ve işi bitince de terör örgütü olarak ilan edip kendi adamları olan yöneticileri liderleri öldürerek, teröre karşıymış maskesiyle  havarilik taslamıştır…

Amerika, İsrail ve İngiltere’nin Ortadoğu’da kurduğu ve eğitip yönettiği Müslüman kardeşleri kuruluş amacını saptırıp gerekirse haklı talepleri olan başka örgütlere karşı kullanıp işi bitince de  terörist diyerek yok etmeye çalıştıkları gibi…

Uzun süre İran’a giremeyen batının iştahını açan zengin yeraltı kaynakları nedeniyle yıllarca Irak-İran savaşında diktatör Saddam’ı destekleyip 4 milyon müslümanın ölümüne sebep oldukları, Saddam’ı  bahane ederek Ortadoğu’yu cephaneye çevirmeleri ve  işi bittikten sonra   Saddam’ı öcüye çevirerek yok ettikleri gibi…

İran’ın Suriye yolu ile Akdeniz’e açılmasının yolunu kesmek adına emperyal katillerin cici çocukları tarafından kurulan, desteklenen ve yerine göre terör örgütü dedikleri IŞİD’i kurup Ortadoğu cehennemine  saldıkları gibi… Daha neler var, neler... De gidi de…

Terör ve Hayat -2
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan