Majör depresif bozukluk veya klinik depresyon olarak da isimlendirilen depresyon, sürekli üzüntü vermenin yanı sıra ilgi kaybına neden olan bir duygu durum bozukluğudur. Depresyona giren kişilerin düşünceleri ve davranışları etkilenir. Bu nedenle kişide çeşitli duygusal veya fiziksel sıkıntıların ortaya çıkmasına neden olabilir.
Bir kişi için depresyonda denildiğinde, bir çeşit ruhsal çökkünlük halinde olduğu anlaşılmaktadır. Gündelik yaşamda herkes zaman zaman kendini moralsiz, üzgün, mutsuz hatta karamsar hissedebilir. Fakat depresyon bundan çok daha ciddi ve de tedavi ihtiyacı doğuran tıbbi bir durumdur. Gün içinde yaşanan bazı olaylar; insanların ruh halini olumsuz etkileyebilir.
Ancak depresyondan farkı; kişinin bu durumu çözümsüz ve kendisini de yetersiz hissetmemesidir. Gündelik olaylarla morali bozulan kişi olumlu gelişmeler olduğundan yine kendisini yeniden iyi hisseder. Ancak depresyon hastalığındaki kişi olaylara bağlı olarak kendini daha iyi hissetmez. Bu nedenle tüm gündelik moral bozukluklarını veya gelip geçici umutsuzluk hallerini depresyon olarak kavramsallaştırmak son derece yanlış bir yaklaşım olur.
Depresyonun nedeni henüz kesin olarak bilinemese de genel kabul gören görüş; beyinde kimyasal iletimde rol alan maddelerle ilgili bir dengesizliğin olmasıdır. Beyinde oluşan metabolik değişimler gibi bazı biyolojik faktörlerin yanı sıra psikolojik ve sosyal faktörler de depresyon oluşumunda rol oynar.
Yani beyinde oluşan bu dengesizlik, çevresel nedenlerden de etkilenmektedir. Bu nedenler; mevsim değişimleri, yaşanan olumsuzluklar, büyük acılar, sevilen bireylerin kaybedilmesi, uzun süren yas dönemi, ebeveynin depresyon hastası olması, aile problemleri, ayrılık, iş yaşamında yaşanan problemler, işten çıkarılmak, ilişki problemleri gibi nedenler örnek gösterilebilir. Ayrıca kanser, multiple skleroz, (MS) epilepsi, AİDS gibi hastalıklar ve kullanılan bazı ilaçlar kişinin depresyona girmesine neden olabilmektedir. Yine menopoz ve andropoz dönemleri veya gebelik dönemi de depresyona yol açan etkenler arasında yer alır. Tüm bu etkenler, kişiden kişiye farklı oranlarda depresyon hastalığının oluşumuna yol açabilir.
Depresyonun belirtilerinde kısaca şu şekilde bahsedebiliriz: Sürekli üzgün, hüzünlü ve mutsuz hissetmek, hayattan keyif almamak, değersiz veya suçlu hissetmek, rutin yapılan eylemlere karşı isteksizlik, yapılan aktivitelerden zevk alamamak, sürekli yorgun ve hâlsiz hissetmek, hareketlerde yavaşlama, sosyal ilişkilerden kaçınmak, çaresiz ya da köşeye sıkışmış hissetmek, iştah değişimi, kilo değişimi, unutkanlık, iletişime geçme konusunda isteksizlik, yapılan işe odaklanamamak, baş, boyun, sırt veya eklemlerde ağrı, mide ve bağırsak şikâyetlerinin artması, cinsel isteksizlik, sıklıkla ölümü düşünmek, intihar düşünceleri veya eğilimi.
Depresyon tedavisinde yaygın kullanılan tedavi yöntemi, ilaç ve psikoterapidir. Depresyon için bilişsel davranışçı terapi veya kişilerarası terapi gibi farklı psikoterapi türleri de oldukça etkilidir.
Sonuç olarak, depresyon psikiyatrik hastalıklar içinde en yaygın olan ve en çok yeti kaybı yapan hastalıklardan birisidir. Uzman olmayan kişiler tarafından uygun biçimde tedavi edilmeyen depresyon pek çok başka soruna da yol açmaktadır.
Unutulmamalıdır ki; Depresyon gerçek bir hastalıktır. Kişilik zayıflığı ile bir bağlantısı yoktur. Bu nedenle oldukça dikkate alınmalı ve önemsenmelidir. Sağlıklı günler dilerim.