Kendini Beğenmeyen Sevişemez mi? Beden Algısı, Özgüven ve Cinsellik
Bazen insan aynaya bakarken gözünü kaçırıyor. Ya da ne bileyim, bir başkası dokunduğunda “keşke karanlık olsa” diyor belki de… Çünkü bir şey eksik hissettiriyor. Belki göbeğini beğenmiyor, belki kalçasını, belki yüzünü. Ya da sadece ne olduğunu tam tanımlayamadığı genel bir “yetersizlik hissi” var.
Peki, aynaya bakıp da kendini beğenmeyen biri, cinsellik yaşarken kendini nasıl bırakabilir? Ya da başka bir deyişle kendini sıkı sıkıya kapatan bir beden, hazza nasıl açılabilir?
Cinsellik sadece beden ile yaşanan bir şey değil. Zihin, duygular hatta geçmiş bile işin içinde. O yüzden kendini beğenmeyen biri nasıl rahat hissedecek, nasıl bırakacak ki kendini?
Kadın ya da erkek fark etmiyor, aslında çoğumuzun kafasında benzer şeyler dönüyor.
“Acaba şu an kötü mü görünüyorum?”
“Beni gerçekten istiyor mu?”
“Bu ışıkta bacaklarım daha mı kalın duruyor?”
“Keşke biraz daha zayıf olsaydım…”
Tüm bu düşünceler aslında bizi bedenden, andan, hazdan uzaklaştırıyor. Cinsellik birden keyif değil, “başarıyla tamamlanması gereken bir görev” gibi hissettirmeye başlıyor. Oysa ki olması gereken bu değil.
Cinsellik biraz da savunmasız olmak demek. Yani maskesiz, filtresiz, sadece sen varsın. Ama kendini zaten sevmeyen biri, bu kadar savunmasız kalmak istemiyor ki. İçten içe “Bir şeyler ters giderse?” diye düşünüyor. Bu da ister istemez bir gerilime, duygusal bir uzaklığa yol açıyor.
Peki ne yapacağız?
Her şeyden önce kendimize şunu hatırlatmamız gerekiyor galiba: “Cinsellik, güzel görünen değil; kendini iyi hisseden bedenlerde yaşanır.” Çünkü haz, aynada gördüğün görüntüye değil, o anda hissettiğin rahatlığa bağlıdır. Kendini beğenmek demek her şeyi kusursuz bulmak demek değil zaten. Kendini beğenmek, “bu benim bedenim” diyebilmek. Onu saklamadan, küçümsemeden, utanmadan… Kendinle temasta kalmayı öğrenmek.
Kendini beğenmeyen cinsellik yaşayamıyor olabilir.
Ama kendine şefkat göstermeyi seçen biri, bir gün öyle bir yakınlık kurar ki… Hem kendini hem cinselliği bambaşka bir yerden deneyimlemeye başlar. Belki aynadaki görüntü değişmez ama kendine bakışı değişir.
Ve inanın, bu çok şeyi değiştirir.