Kampta beş gün bekletildikten sonra mahkemeye çıkarıldık. Her birimizin ifadesi ayrı ayrı alındı. Mahkemede alınan ifade kişiden kişiye ayrı bir zamana tekabül ediyordu. Türkiye’nin doğu bölgesinde yaşanan savaşın yarattığı yıkım ve sefalet, birçok kesimi olumsuz yönde etkilemişti.
Kimilerinin köyleri boşaltılmış, çoğunun gelir kaynağı kesilmiş, bazıları şiddete maruz kalmış, birçok duyarlı ve onurlu insan hedef alınmış aynı zamanda fiziki olarak ortadan kaldırılmıştı. Bu adı konmamış savaşta, büyük dramlar yaşanmış ve bu olumsuzluklar genelde doğu illerini kapsadığından dolayı, en fazla göçü de bu doğu illeri verdi.
Yapılan istatistiklere göre 1980, 12 Eylül askeri cuntasının yarattığı olumsuzluklar ve ötekileştirilmiş doğu bölgesinden 3 milyona yakın insan göç etmek zorunda kaldı. Bunların 2.600.000’bini Türkiye’nin çeşitli illerine yayılmış geriye kalan 400.000’i de Avrupa’ya göç etmiştir. Bu rakam oransal olarak tespit edildiği gibi olmasa da muhtemelen aşağı yukarı gerçeğe yakın tahmini bir tespit olduğu aşikardı.
Artık biz mülteci konumundaki şahısların mahkemede vermiş oldukları ifade, kaleme almayı tasarladığım konuları doğrular nitelikteydi. Mülteci konumuna düşmüş her bir birey badireler atlatmış, farklı olaylar yaşayarak, hayatını kaybetmemiş birer isimsiz kahraman olmanın görgü tanıklarıydı. Dolayısı ile verilen ifadeler, yaşanmış somut olayları kanıtlar nitelikteydi. Kimileri politik mülteci, kimileri ise somut şartlar ile koşulların beraberinde getirdiği zorlukların mağdur mültecileri idiler.
Mahkemede ifade sırası bize gelince: kardeşim Behcet asker kaçağıydı. İçinden geçtiğimiz zor süreçte kardeşim Behcet askere gitse bir sorun, gitmezse kendisi açısından ayrı bir yükümlülük teşkil ediyordu. Askere gitse, katılması muhtemel bir çatışmada yaşayabilmesi için başkasının hayatına kastetmesi gerekecek. Ve böylece hayatını kaybeden kişinin yakınlarının ocağına ateş düşecek. Veyahut aynı dramı kardeşim ve bizler yaşayacaktık. Bu ikilem arasında kararsız kalmıştık. Öylesine sıkıntılı bir ortamda askere gitmemesi gerektiği gereğini ve daha mantıklı olacağı kanaatine vardık. Kardeşim Behcet’in asker kaçağı oluşuyla ilgili mahkemede verdiği ifadenin bir parçası bu yönde oldu.
Mahkemeye ifade vermeye getirildiğim sırada, hakim hanımefendi ile mahkeme salonunda resmiyete geçmeyecek nitelikte aramızda bir sohbet oldu. Bana yöneltilen soruların başında, neden başka bir ülkeyi değil de illaki Almanya’yı tercih ettin. Ben ise: “Ülkeniz politik mültecilere daha imtiyazlı yaklaşmaktadır. Bundan dolayı siz ülkeniz Almanya’yı tercih ettim. Bu kısa süreli resmî olmayan karşılıklı sohbetin ardından resmiyete geçecek asıl mahkeme geçtik. (devam edecek )