- Sağlık
- 30.03.2025 08:29
Türkiye’de beden bağışı sayısının az olması sebebiyle kadavrada dışa bağımlı hale geldiğimize dikkat çeken Prof.Dr. Çelik, kadavra ihtiyacının büyük bir çoğunluğunun Amerika’dan karşılandığı belirtti
AYSELİN UZUN- ÖZEL HABER - Dünya genelinde tıp fakültesi öğrencileri için en temel eğitim materyallerinden biri olan kadavralar, son yıllarda ülkemizde bağış sayısının az olması sebebiyle birçok üniversitede bulunamıyor. Hekim adaylarının mesleki hayatına atılmadan önce el becerisi kazanması açısından önemli bir yere sahip olan kadavralar, ülkemize büyük oranda Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) ithal edilirken, bu durum bizi kadavrada dışa bağımlı hale getiriyor. Üstelik iki ülke arasındaki ithalatçı firmaların kar amacı gütmeleri nedeniyle çok yüklü miktarlara ithal edilen kadavralar ülke ekonomisine de zarar veriyor.
Tıp eğitiminde kadavranın önemine değinen Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Girişimsel Anatomi Plastinasyon Uygulama Araştırma Merkezi Müdürü Prof.Dr. Okan Bilge, “Anatomi Anabilim Dalı olarak, tıp fakültesi başta olmak üzere sağlık alanında pek çok lisans eğitimine dersler veriyoruz. Bu eğitimleri verirken eğitim materyallerimizin başında kadavra geliyor. Dolayısıyla kadavra olmazsa olmaz diyebiliriz. Çünkü öğrenciler kadavra üzerinde gerçek dokuyu görüyorlar ve bu sayede de patolojiyi daha iyi kavrayıp nasıl düzeltilebileceğiyle alakalı fikir yürütüyorlar. Hekimlik bir zanaattır. Yani bu meslekte el becerisi çok önemli bir husustur ve bunu sadece maketler üzerinde çalışarak asla tam anlamıyla edinemezsiniz. O yüzden kadavra bir hekimin ileriki meslek hayatında göstereceği başarıyı doğrudan etkiler” dedi.
İnsan bedenini incelememiş bir doktor adayının mesleğe başladığında yapacağı hata ve yanlış tanı koyma ihtimalinin artacağını belirten Bilge, “İnsan anatomisi ekrandan ya da maketten öğrenilmez. İnsan bir hekimin çalışma alanıdır. O çalışma alanındaki detaylara ne kadar hakim olursanız tanı ve tedavide o kadar faydalı olursunuz. Ancak ülkemizde çeşitli sebeplerle kadavra bağışı az olduğu için birçok doktor adayı hiç kadavra görmeden okuldan mezun oluyor ve ilk deneyimini mesleğe başladığında hastalar üzerine yaşıyor. Bu da aslında hem doktor hem de hasta için çok riskli bir durum. Bunu zaten bu şartlar altında eğitim alan ve mezun olan kişilerde görüyoruz. Yanlış tanı ve tedaviler daha sık bir şekilde karşımıza çıkıyor. Böyle giderse çıkmaya da devam edecektir. Bunun tek sebebi beden bağışıdır diye bir şey söyleyemem, bu mümkün değil ama sebeplerin başında bu gelir. O nedenle bizim ülkemizde kadavraya bu denli zor ulaşmamız ve yüksek maliyetlerle yurt dışından getirtmemiz tıbbın ilerlemesi ve dışarıya akan kaynaklarımız açısından çok kritik bir durum. Çünkü ülke genelinde kadavra sayısı azken öğrenci sayısı her geçen yıl artmaya devam ediyor. Bu nedenle öğrenciler doğrudan diseksiyon yapamıyor. Kadavra sayısı o kadar az ki öğrencilere sadece uzmanlık eğitimi alan asistanlarca önceden hazırlanmış kadavraları karşıdan gösterebiliyoruz. Aslında tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi her 10 öğrencinin bir kadavraya diseksiyon yapması gerekmektedir. Fakat bu mümkün olmuyor. Türkiye’de 1980’li yıllarda bu böyle değildi. Çünkü o zaman, Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi’nde hayatını kaybeden sahipsiz cenazeler kadavra olarak değerlendiriliyordu ve oradan ayda en az bir kadavra gelirdi. Üstelik bu ücretsiz olurdu. Şimdi ise yurt dışından ithal getirdiğimiz için maliyeti kat ve kat arttı. Çünkü siz zaruri bir malzemeyi kendi imkanlarınızla sağlayamıyorsanız bunu dışarıdan ithal etmek zorunda kalırsınız. Bizde çoğunlukla Amerika’dan ithal ediyoruz” diye konuştu.
Ege Üniversitesi (EÜ) Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve EÜ Girişimsel Anatomi Plastinasyon Uygulama Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Servet Çelik ise kadavra bağışı için vatandaşların bilinçlenmesi ve bu kapsamda projelerin gerçekleştirilmesi gerektiğine vurgu yaparak “Kadavra Türkiye’de hep az bulunuyordu. Yalnızca 1980’li yıllarda fakülte sayısı az olduğu için yeterli geliyordu. Ancak kadavra üzerinde eğitim alan okul ve fakülte arttıkça kadavra da yetersiz kalmaya başladı. Biz de bu sayıyı arttırmak adına bir takım çalışmalar yapmaya başladık ve bağış haftaları düzenlemeye başladık ve az da olsa faydasını gördük. Buradan da anladık ki sadece kongrelerde anlatmak ile bu iş olmayacak. Kadavra bağışının önemi en başta halka anlatılmalı. Sahada olmak gerekiyor. O nedenle de bu konuya ilişkin bazı projeler yapmaya başladık ve insanlara kadavra bağışı hakkında bilgiler vererek, yanlış bilinenleri giderdik. Bu gerçekten etkili oluyor çünkü birçok kişi yurtdışından kadavra getirildiğini ve buna yüksek miktarda para ödendiğini ya da kadavranın bu denli önemli bir yere sahip olduğunu bilmiyor. Öğrendikten sonra ise beden bağışına daha sıcak bakıyor” ifadelerini kullandı.
“Bizim takıldığımız bir diğer nokta ise bedenini bağışlayan kişilerin, bağış yaptığı sistemsel olarak kaydedilmediği için defnedilmesi” diyerek sözlerine devam eden Çelik, “Halbuki tıpkı organ bağışında bulunan insanlar gibi beden bağışında bulunan insanların da bir platformda kaydedilmesi ve bu kişi hayatını kaybettiğinde gerekli mercilere bildirilmesi gerekir. Böylece bu kişi sırf bedenini bağışladığı bilinmediği için defnedilmiş olmaz. Bizde nispeten daha az kadavrada dışa bağımlı oluruz” açıklamasında bulundu.