1
Doç. Dr. Zeki Uyanık
İlkses Gazetesi Yazarımız

Doç. Dr. Zeki Uyanık

Yazarın Köşe Yazıları

Çek senet kırdırmak neden dinen caiz değildir?

İş sahasında sıklıkla karşılaşılan konulardan da biri de çek, senet kırdırma hadisesidir. Elinde çek veya senedi bulunan ve nakit paraya ihtiyacı olan birinin, çek veya senedi, üzerindeki fiyattan düşük bir rakamla bir başkasına kırdırması dinen uygun bir işlem değildir. Yani kişinin elinde 5 ay vadeli 10 milyar liralık çek varsa, bunu 9 milyar karşılığında bir başkasına kırdırması dinen caiz değildir. Çünkü böyle bir uygulama haksız kazanca ve faize neden olduğundan dinen caiz değildir. Zira İslam fıkhında alışveriş bir malı alıp satma ile meydana gelir her iki tarafta da yani alıcı ile satıcı da bir bedel olmalıdır. Bedel yoksa alışveriş meydana gelmemiş olur. Çek, senet kırdırma da alışverişin şartları tahakkuk etmediğinden dinen uygun görülmemiştir.

Suyu bir defada içmede bir sakınca var mı?

Hz. Peygamber bir hadisi şerifte suyu üç defa içmekle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “Deve gibi bir nefeste içmeyin. İki veya üç nefeste için. Bir şey içeceğiniz zaman besmele çekin; içtikten sonra da “elhamdülillah” deyin!” (Tirmizî, “Eşribe”, 13.) Sevgili Peygam- berimiz, bu hadisi şerifte suyu üç yudumda içmeyi tavsiye etmektedir. Ancak bu bir tavsiyedir. Bunun yanında üç defa içmeyi tesviye eden hadis-i şerifler varsa da üç yudumdan daha az bir şekilde içmenin haram olacağına dair bir hüküm ve hadis-i şerif yoktur. Dolayısıyla suyu üç defada içmek efendimizin sünneti ve tavsiyesidir. Ancak bunu üç defada içebileceğimiz gibi bir veya iki defada da içebiliriz. Dinen de bunda hiçbir sakınca yoktur.

Yeminimizi nasıl bozabiliriz?

Gereksiz yere yemin etmek ve onu alışkanlık haline getirmek doğru bir iş değildir. Müslüman yemin etmeye ihtiyaç duymayacak şekilde sözüne güvenilen ve çevresi tarafından böyle bilinen bir kimse olmayı gaye edinmelidir. Yerine getirilmesi mümkün ve mubah olan bir şeyi, ileride yapacağına veya yapmayacağına yemin eden kişi, bu yeminini yerine getirmelidir. Yeminin yerine getirilmemesi halinde, keffâret ödenmesi gerekir. Yemînin keffâreti ise, on fakiri doyurmak veya giydirmek ya da köle azât etmektir. Buna gücü yetmeyen kimse üç gün peş peşe oruç tutar. Yüce Allah, “Allâh sizi kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı değil, fakat kalplerinizin kastettiği yeminlerden dolay sorumlu tutar. Yemînin keffâreti, ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on fakiri yedirmek yahut giydirmek ya da bir köle âzât etmektir. Bulamayan üç gün oruç tutmalıdır; yemininizin keffâreti budur. Yemin ettiğinizde yeminlerinizi tutun. Şükredesiniz diye Allâh size böylece ayetlerini açıklıyor” buyurmaktadır (Mâide 5/89). Farz veya vacip olan bir şeyi yapmamaya; haram ve günah olan bir şeyi yapmaya yemin eden kişinin, bu yeminini yerine getirmeyip keffâret vermesi gerekir.


Vefat eden kişinin eşyalarını kullanmak caiz mi?

Ölen kimsenin eşyalarını kullanmada bir sakınca yoktur. Kişi hayattayken elbise ve eşyalarını nasıl kullanabiliyorsa aynı şekilde öldükten sonra da onun bu geride bıraktıklarını bir başkasının kullanmasında da bir sakınca yoktur. Ancak ölen kişinin şahsi eşyaları, diğer malları gibi mirasçısına intikal eder. Mirasçılarını intikal ettiğinden bu eşyaları kullanma hakkı da mirasçıların hakkıdır. Mirasçılar da o eşyaları istedikleri gibi kullanabilirler. Kendileri kullanabilecekleri gibi aynı şekilde ölmüş kimsenin hayrına başkalarına bağışlayabilirler. Bunda da hiçbir sakınca yoktur.


Spikerin futbolcu için pozisyon yarattı demesi dinen caiz mi?  

İnsanların kullandığı yaratma sözü Allah’ın yaratmasından farklı anlamda kullanılmaktadır. Futbolda pozisyon yarattı, sanatta güzel bir eser yarattı… gibi sözler buna örnektir. İnsanlar burada ki yaratma kelimesini yoktan var etme anlamında değil de var olana yeniden şekil verme anlamında kullanmaktadır. Bu anlamda kullanıldığı için ve Allah’ın yoktan var etme anlamında ki yaratması şeklinde kullanılmadığından yarattı sözünü kullanmada bir sakınca yoktur. Ama kullanılmasa daha iyi olur. Zira Allah’tan başka hiçbir kimse yoktan var edemez. Her şeyin yaratıcısı o’dur. İnsanlar sadece var olanı keşfeder, icat eder ve yeni bir şekil verir. Nitekim olana şekil verme anlamında yaratma kelimesi, Kur’an-ı Kerim’de İsa aleyhisselam için de kullanılmaktadır: “İsa elçi olarak gelecek ve şöyle diyecektir: “Size Rabbinizin mucizesi ile geldim. Sizin için çamurdan bir kuş heykeli yaratacağım, sonra ona üfleyeceğim. O, Allah’ın izni ile bir kuş olacaktır. Doğuştan kör ve alaca hastalığına tutulmuş olanları iyileştireceğim. Allah’ın izni ile ölüleri dirilteceğim. Evlerinizde neler yediğinizi ve neleri biriktirdiğinizi size bildireceğim. Bu sizin için tam bir belge olacaktır; eğer inanacaksanız.” (Âl-i İmran, 3/49)

Cinsel İlişki olmadan başkasından alınan spermle hamile kalmak caiz mi?

Çocuk, Allah’ın biz kullarına verdiği en büyük nimetlerden biridir. Bunun için kadın ve erkeğin çocuk sahibi olmaya çalışması hem bir hak hem de bir zarurettir.


Adaktan yeme konusunda kadın da erkek gibi midir?

Nezri yapan kişinin, anne ve babası, dede ve nineleri, evlat ve torunları ile eşi o adaktan yiyemezler. Kadınla erkek arasında adak hususunda herhangi bir fark yoktur. Nezir konusunda erkek için geçerli veya geçersiz olan aynı şekilde kadın için de geçerlidir.


Bebeklerin göbek bağı kesildikten sonra ne yapılmalıdır?

İnsanoğlu eşrefi mahlukattır. İnsan, yaratılmışların en şereflisi olunca onun bütün organları ve parçalı da mükerrem ve saygıya değerdir. Göbek bağı da her ne kadar atılması gereken ya da önemsiz gibi görünen bir insan parçası da olsa en nihayetinde yaratılmışların en üstünü olan insanın bir parçasıdır. Durum bu olunca göbek bağı kesildiğinde müsait bir yere gömülmelidir. Ancak halk arasında var olan göbek bağının gömüleceği yerin bebeğe etki edeceğine dair inancın İslam dininde yeri yoktur. Bu tarz düşünceler daha çok batıl ve hurafe olan inançlardır. Bebeğin ahlaki özellikleri ailesinden ve çevresinden edineceği eğitim ve izlenimlerle oluşur. Durum bu olunca ailelerin bebeğin göbek bağından önce çocuklarına nasıl bir eğitim vereceklerini düşünmeleri gerekmektedir.


Tişörtle kılınan namaz geçerli olur mu?

Namazın şartlarından birisi de necasetten temizlenmektir. Yani namaz kılacak kişinin elbisesinde, bedeninde ve namaz kılacağı yerde, kan, idrar, şarap, dışkı... gibi namaza engel necasetlerin bulunmaması gerekir. Bu anlamda tesettüre uymak ve temiz olmak şartı ile kişi istediği kıyafetle namazını kılabilir. Bunda da dinen hiçbir sakınca yoktur. Bu kıyafet ister tişört veya atlet ister eşofman veya ceket, isterse gömlek olsun fark etmez namaz geçerlidir. Ancak örf ve adet gereği gerek evde, gerekse diğer mekanlarda kişi tek başına da olsa namazları temiz ve güzel bir kıyafetle kılması, şüphesiz daha iyidir. Ancak tişört ile kılınan namaz geçerlidir.


Hayırsız olan bir zaman ya da ay var mı?

Allah’ın bize bahşettiği bütün gün, gece, ay ve yıl yani zaman mefhumu değerli ve kıymetlidir. Allah indinde değersiz ve uğursuz bir zaman dilimi yoktur. Ancak bu zaman mefhumu içerisinde daha hayırlı ve bereketli zaman dilimleri vardır. Cuma gününün diğer günlerden, kadir gecesinin diğer gecelerden, ramazan ayının diğer aylardan daha hayırlı olması gibi.


İnşaat ustasının çalıştığı elbise ile namaz kılmasında bir sakınca var mı?

Necasetten temizlenmek ve setri avret namazın şartlarındandır. Namaz kılacak kişinin elbisesinde, bedeninde ve namaz kılacağı yerde, kan, idrar, şarap, dışkı gibi namaza engel necasetler bulunmamalıdır. Aynı şekilde tesettüre de uymak zorundadır. Buna göre namazda örtülmesi gereken yerleri örtmek ve temiz olmak şartıyla iş elbisesi ile namaz kılınabilir. Bu itibarla, işin cinsine göre iş elbisesinde bulunan madeni yağlar, pas ve benzeri kirler namazın sıhhatine engel değildir. Ancak kişi, camiye veya mescide gidecekse temiz elbise giymesi Kur’an’ın emridir. Camiye veya cemaate giden kimsenin en güzel elbiselerini giymesi cemaate saygının bir gereğidir. Gerek evde gerek diğer yerlerde tek başına da olsa namazların temiz ve güzel bir kıyafetle kılınması, şüphesiz daha iyidir. Ancak inşaat ustası çalıştığından gerek vakit gerekse kıyafet bakımından böyle bir imkanı yoksa iş elbisesi ile namaz kılmasında bir mahzur yoktur.


Hayırsız olan bir zaman ya da ay var mı?

Allah’ın bize bahşettiği bütün gün, gece, ay ve yıl yani zaman mefhumu değerli ve kıymetlidir. Allah indinde değersiz ve uğursuz bir zaman dilimi yoktur. Ancak bu zaman mefhumu içerisinde daha hayırlı ve bereketli zaman dilimleri vardır. Cuma gününün diğer günlerden, kadir gecesinin diğer gecelerden, ramazan ayının diğer aylardan daha hayırlı olması gibi. Ancak değersiz ve uğursuz bir zaman dilimi yoktur. Bu anlamda halk arasında var olan kameri ya da hicri aylardan olan safer ayının uğursuz ve belaların çokça olduğu inancı dinen doğru bir inanç değildir. Safer ayının uğursuz olduğu ve bu ayda bela ve musibetlerin çokça meydana geldiği şeklinde bir anlayış cahiliye dönemine ait olup, dinimizde yeri yoktur. Dolayısıyla böyle bir anlayış hurafedir. Şöyle ki bu ayın diğer aylardan hiçbir farkı yoktur. Hz. Peygamber böyle bir anlayışı reddetmiştir. Nitekim sevgili Peygamberimiz bir hadisi Şerifinde bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Eşya da uğursuzluk yoktur, Safer ayında uğursuzluk yoktur, baykuşun ötmesinde bir uğursuzluk yoktur.” (Müslim, “Selam”, 102)


Kaçak elektrik veya su kullanmanın ibadete bir etkisi var mı?

Kaçak elektrik veya su kullanmayı iki açıdan değerlendirmek gerekir. Birincisi kul hakkı ihlali ikincisi de ibadete olan etkisi. Kaçak elektrik veya su kullanan kimse öncelikle kul hakkını ihlal etmektedir. Çünkü kaçak elektrik veya su kullanmak kul hakkı işlemektir. Zira elektrik ve su faturasının parasını vermeyerek bunları kullandığından o para başka faturalara yansıtılabilmektedir. Şayet yansımasa dahi su ve elektriğin faturası yatırılmış olsa, para tüyü bitmemiş yetimlere, dullara, kimsesizlere ve genel manada halka yol, su, elektrik, okul… gibi hizmet olarak dönecekti. Bu davranışı ile insanların hakkı gasp edildiğinden kul hakkı yenilmiş olmaktadır ki kul hakkı Allah’ın şirk koşma ile beraber affetmediği bir günahtır. Yine bu yolla devletin ekonomik açıdan zayıflamasına sebep olunmaktadır. Vatanı sevmek ve korumak ise her Müslüman’ın bir görevidir. Kaçak su ve elektrikle yapılan ibadete gelince kaçak su ile yapılan ibadetin sevabı olmaz. Yani kaçak su ile alınan abdest ile kılınan namazın borcu ödenmiş farz yerine gelmiş olur. Ancak bu şekilde yerine getirilen ibadetin sevabına nail olunmaz. Aynı şekilde kişinin kaçak elektriğe dayanan bir ibadeti varsa ondan da sevap elde etmez. Faraza kaçak su kullanan kimse sıcak su ile abdest alıyorsa suyu kaçak elektrikle ısıtmışsa bu abdestten sevap elde edemez. Kısaca kaçak elektrik ve su kullanan kimse kul hakkını ihlal etmekte, ekonomik olarak devletini zayıflatmakta, dinen haram işlemekte, ibadetinden de sevap almamaktadır.


Nazar duası diye bir dua var mı?

Nazarın mahiyeti ve nasıl olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, bazı kimselerin bakışlarıyla olumsuz etkiler meydana getirebildikleri dinen de kabul edilmektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “İnkâr edenler Kur’an’ı dinlediklerinde, neredeyse seni gözleriyle yıkıp devireceklerdi.” (Kalem, 68/51-52) buyurulmaktadır. Hz. Peygamber, nazar değmesine karşı Muavvizeteyn yani Felâk ve Nâs sûrelerini okumuş sahabelere de bunları okumalarını tavsiye etmiştir. Ayrıca Hz. Peygamber torunları Hasan ve Hüseyin’i nazar ve benzeri olumsuzluklardan korumak için onlara şu duayı okurdu: “Sizi her türlü şeytan ve zehirli hayvanlardan ve bütün kem gözlerden Allah’ın eksiksiz kelimelerine ısmarlarım”(İbn Mâce, Tıb, 36). Yine Hz. Peygamberin, “Kim hoşuna giden bir şey görür de; ‘Mâşâallah lâ kuvvete illâ billâh’ (Allah’ın dilediği olur. Ondan başka kuvvet ve kudret sahibi yoktur) derse, ona hiçbir şey zarar vermez.” (Beyhakî, Şu’abü’l-îmân, VI, 213) buyurmuştur. Bunun dışında kişi nazara veya büyüye karşı farklı dualar da okuyabilir.


Tıbben iyileşme ümidi olmayan kimsenin ötenazi ile hayatını sonlandırması dinen caiz mi?

İyileşme ümidi büsbütün kaybolduğu doktorlar heyetinin kararı ile belirlenmiş olan hastanın daha fazla acı çekmesin diye kendisinin ya da akrabalarının isteği ile hayatına son verilmesi dinen uygun değildir. İster yeni doğmuş bir çocuk ister ileri yaşta bir yaşlı olsun, isterse ölüm döşeğinde olan hasta olsun, canları çıkıncaya kadar bunların tam bir yaşama hakları vardır. Böyle bir insanı öldürenle sağlıklı bir kişiyi öldüren arasında fark yoktur. Hayat sıkıntılarla doludur. Hayatından büsbütün ümit kesilmiş nice hastaların iyileşip aramızda yaşamaya devam ettiğini çoğu zaman görmekteyiz. Hastalık, darlık ve acı olaylar insanlar içindir. Bunlara karşı sabretmek ve ümidi yitirmemek gerekir. Ayette şöyle buyrulmuştur: “Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 2/153)


Tövbe etmekle bütün günahlar affedilir mi?

İslam dini, inanç, ibadet ve muamelat olmak üzere üç kısımdan oluşur. İnanç kısmını inkar etmek yani imanının altı esasından birini Allah’ı, Peygamberi… inkar etmek küfürdür dinden çıkmadır. Diğer konularda haddi aşmak ise günahtır. İçki içmek, namaz kılmamak, yalan söylemek… gibi.


Komada olan kimse kendine geldiğinde namazlarını kaza edecek mi?

Dinimizde sorumluluğun en önemli şartı akıldır. Aklı tam olmayan bir kimse dinimizin emir ve yasakları ile sorumlu değildir. Buna göre bilinci yerinde olmayan kişinin namazları düşer.

Bu itibarla bitkisel hayata girerek bilinci yerinde olmayan ve bir daha iyileşmeyen bir kişi tutamadığı oruçlardan ve kılamadığı namazlardan dolayı sorumlu olmaz. Dolayısıyla bu durumda iken vefat eden kişinin tutamadığı oruçları için fidye vermek gerekmez.

Bilinci giden ya da bitkisel hayatta olan kimse ayıldığında veya iyileştiğinde namazlarını kaza etmesi gerekir.

İşlediğimiz günah veya yaptığımız hata imanımıza zarar verir mi?

İman inanılması gereken hususlar açısından artmaz ve eksilmez. Bir kimse, iman esaslarının tümünü kabul edip de bir ya da birkaçına inanmazsa, iman etmiş sayılmaz. Bu durumda, iman gerçekleşmediğinden, artması ve eksilmesi söz konusu değildir. Ancak güçlü ve zayıf olmak açısından farklılık gösterir; kiminin imanı kuvvetli, kiminin zayıftır.

İmanda bu çeşit farklılığın bulunduğuna Kur’an-ı Kerim’de işaret edilmiştir: “Herhangi bir sure indirildiğinde, içlerinden (alaylı bir şekilde) ‘bu hanginizin imanını artırdı?’ diyenler olur. İman etmiş olanlara gelince, inen sure onların imanını artırmıştır.” (Tevbe 9/124); “O, inananların imanlarını kat kat artırmaları için kalplerine huzur ve güven indirendir.” (Fetih 48/4); “Allah’ın ayetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların (mü’minlerin) imanlarını artırır.” (Enfal 8/2)

Buna göre kişi günah işleye işleye imanını


Felak ve Nas sureleri hangi olaya binaen indirilmiştir?

Müşrikler ve inanmayanlar Peygamberimizi öldürmek için çok sayıda komplolar ve tuzaklar kurmuştur. Ama hiçbirinde muvaffak olamamışlardır. Allah Teâlâ her defasında efendimizi bu komplolardan ve tuzaklardan kurtarmıştır. Bunlar yine Hz. Peygamberi Hayber’de zehirlemek istemişlerdir ama Allah’ın izni ile buna muvaffak olamamışlardır. Hayber günü efendimize yapılan sihir de bu komplolardan birisidir. Her türlü sihir, komplo ve tuzaktan Allah’ın izni ve yardımı ile kurtulan efendimiz bu sihir tuzağından da kurtulmuştur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de yer alan ve koruyanlar anlamına gelen muavvizeteyn dediğimiz Nâs ve Felak sureleri bu tuzak üzerine indirilmiş ve Hz. Peygambere sihiri bozmak için bu sureleri okunması emredilmiştir. Böyle bir olayla karşılaşan kişi bu illetten kurtulmak için bu sureleri okumalı ve Allah’tan yardım ve şifa dilemelidir.

Sivrisinek gibi haşaratları öldürmek caiz midir?

İnsanlara zarar vermediği sürece hayvanlar öldürülemez. Bu sebeple insanlar karınca, kedi, kuş… gibi hayvanların olduğu yerlerde onlara zarar vermemek için oldukça itinalı davranmalıdırlar. Ancak bu hayvanlar ya da sinekler bulunduğu yerde, insanlara doğrudan ya da dolaylı bir şekilde zararlı hale gelmişlerse öldürülmeleri caizdir. Örneğin: Eğer ki karıncalar mutfağa girmiş yemeğin içeceğin içine düşecek duruma gelmişse öldürülmelerinde dinen bir sakınca yoktur. Aynı şekilde sineklerde kişinin yemeğine içmesine karışıyorsa, oturmasına yatmasına engel oluyorsa tabiî ki öldürülebilir. Ancak öldürmeden önce şu yol


Özelde ya da kamuda çalışan kişinin mesai saatlerinde namaz kılmasında bir sakınca var mı?

Kişi, bir iş yerinde çalışırken vaktini alacağı para karşılığında iş sahibine kiralamış demektir. Söz konusu vaktin içindeki mesai zamanı işverenin hakkıdır. Bu mesai zamanında zamanı değerlendirmeyip ihmallerle vakit öldürmek, işverenin hakkını çalmak, verdiği paranın karşılığını tam olarak vermemektir ki bu da kul hakkıdır. Ancak, işverene kiralanmış olan bu vaktin içinde bir de namaz vakitleri dediğimiz Allah hakkı vardır. Bu vakitler de Allah’ın emirlerine tahsis edilmiş vakitlerdir. Bu namaz vakti de Allah’ın hakkıdır. Bu bağlamda işverenin işinde çalışılacak olan kişi görevi olan işini hakkı ile yapacak ancak mesai saatlerinde Allah’ın hakkı olan ibadet sırası da geldiğinde o görevi de yerine getirmelidir. Bu sebeple özelde ya da kamuda çalışan kimsenin namaz kılma, oruç tutma hakkı ve görevi vardır. İşveren de bu ibadet için izin vermek ve ortamı hazırlamakla mükelleftir. Ancak namaz kılacak kimse de bu izni istismar etmemelidir.

Emlakçılık yapmak caiz midir?

Dinen helal olan bir malın veya hizmetin alım satımında aracı olan kişinin, yaptığı hizmetin karşılığında alıcı veya satıcıdan yahut her ikisinden tespit edilen oranda ücret alması caizdir.

Ücretin, önceden belirlenmemiş olması halinde ise, mevcut uygulama ve örfe göre hareket edilir. Bu itibarla emlakçının yaptığı iş karşılığında komisyon alması caizdir.

Hz. Peygamber’in hesap günü mutlaka sorulacak dediği beş şey nedir?


Mezhep değiştirmede dinen bir sakınca var mı?

Bir hak mezhepten öteki hak mezhebe geçmek caizdir. Zira bütün ehli sünnet mezheplerine uymak caizdir. Hapsine de uymak caiz olduğundan isteyen istediği mezhebi tercih edebilir. Tercih ettiği gibi tercih ettiği mezhebi bırakıp başka bir mezhebe de geçebilir. Yani Hanefi olan birisi Şafiî Mezhebine, Şafiî olan bir kimse de Hanefi mezhebine geçebilir. Ancak, kişi bunu bir oyun haline getirmemelidir

Namazda tadil-i erkan ne anlama geliyor?

Tadil-i erkan; namazların kıyam, rüku ve secde gibi rükünlerini tam bir sükunet ile ifa etmektir. Kıyamda kıraati tamamladıktan sonra, rükua vardığında her uzuv bir sükunet hali alıp bir en az bir kere suphanallah diyecek kadar beklemektir. Aynı şekilde rükudan kalkarken vücut dimdik bir vaziyet almalı ve en az bir tesbih miktarı (Sübhane Rabbiye’l-azim diyecek kadar) ayakta durmak, daha sonra secdeye varıp aynı sükunet hali üzerinde secdeyi tamamlamaktır. İki secde arasında bir tesbih miktarı oturmak da tadil-i erkandandır. Bu kurallara uyulmadan kılınana namaz eksik kabul edildiğinden birçok mezhebe göre geçersizdir.

Verilen yardımı harama harcayacağı kesin olan dilenciye para vermek caiz mi?

Bir günlük yiyeceği bulunan kimsenin dilenmesi dinen haramdır. Sıhhati yerinde olan, çalışacak ve ticaret edebilecek halde olan kimsenin de yiyecek, içecek veya bunları almak için para istemesi, dilenmesi uygun değildir. Ancak aç veya hasta olanın


Mezarlığa gitmeden bulunduğumuz herhangi bir yerden ölülerimize Kur’an ve dua okuduğumuzda kabul edilir mi?

Hz. Peygamber, mezarlıkları ziyaret etmiş ve bu ziyaretlerinde de ölülere selam vermiştir. Efendimizin ayrıca mezarlıklarda şu duayı okuduğu kaynaklarda vardır: “Ey Mü’minler yurdu, siz bizden önce gittiniz. İnşallah biz de size ulaşacağız.” (Müslim, “Cenâiz,” 104.) Sevgili Peygamberimiz bu sözü ile hem ölülere dua etmiş hem de yaşayanları ölüm konusunda uyarmıştır.

Mezarlıkları ziyaret etmek güzel ve sevap olduğu gibi ziyaret etme imkanı bulunmadığı durumlarda ise kişinin bulunduğu yerden ölüsüne Kur’an okuması ya da dua etmesi de uygun ve sevaptır.

Aynı şekilde yapılan ibadetlerin ve hayırların sevaplarını başkasına bağışlamak dinen caizdir. Buna göre kişi, mezarlığı ziyaret etme imkanı yoksa bulunduğu yerden okuduğu Kur’anı, yaptığı hatmin, kıldığı namazın ve istediği bir hayrın sevabını ölüsüne bağışlayabilir.

Çalışan anne gelirinden baba gibi evine harcamak zorunda mı?

İslam’da mal hürriyeti vardır. Yani erkeğin kazandığı malı kendisine, kadının kazandığı mal kendinedir. İslam’a göre herkes kendi malının sahibi ve tasarruf yetkilisi olduğundan ne kocanın ne de bir başkasının kadının malını nereye, nasıl ve ne kadar harcaması gerektiği gibi konularda karışma hakkı yoktur. Kadın dilerse malı yiyer, dilerse dağıtır, dilerse kocasına veya bir başkasına verir. Kimse bu konuda onu zorlayamaz. Kocanın o mal üzerinde bir yetkisi yoktur. Nitekim Allah’u Teâlâ bu hususta mealen şöyle


İnternetten indirilen programları kullanmak caiz mi?

Başkasının emeğini gasp anlamına gelecek her iş, tutum ve davranış, kul hakkı sorumluğunu gerektirir. Bu sorumluluk ise, söz konusu hak sahibine iade edilmedikçe veya helallik alınmadıkça ortadan kalkmaz. İslam emeğe büyük değer verir, haksız kazanca karşı çıkar. Kur’an-ı Kerim’de: “İnsan için ancak çalıştığı vardır.” (Necm, 53/39) buyurulur. Hz. Peygamber de emeğin hakkının verilmesini değişik hadisleriyle ifade etmişlerdir. Bunlardan birinde “Hiçbir kimse, elinin emeği ile kazandığını yemekten daha hayırlı bir kazanç yememiştir. Allah’ın Peygamberi Davud da kendi elinin emeğini yerdi.” (Buhari, Büyu’, 15) buyurmuşlardır. Bundan dolayı emek mahsulü olarak internet ortamına geçirilmiş olan her türlü program, yazılım, kitap gibi ürünleri sahiplerinden izin almadan elde edip kullanmak caiz değildir.

Bir kimse birinden borç para alsa, öderken bir miktar fazla ödese caiz olur mu?

Borç alırken bir fazlalık şart koşulmadığı takdirde ödemede verilen fazlalığın bir sakıncası yoktur. Hatta Şafiî mezhebine göre böyle bir davranış sünnettir. Zira kişi bir iyilik yapmıştır siz de pazarlık ve şart olmadığı halde gönlünüzden gelmiş ve borç verene bir jest yapmış olduğunuzdan caizdir. Ancak borcu verirken böyle bir fazlalığı şart koşmak caiz değildir. Çünkü böyle bir fazlalık faiz olur faiz ise İslam’ın yasakladığı ve haram kabul ettiği büyük günahlardan bir günahtır.

Kişi abdestsizken Kur’an-ı Kerime dokunmadan Kur’an


Anne baba çocuklarına haram bir işi yaptırabilir mi?

İslam, ana-baba hakkını çok önemser ve kutsal kabul eder. Öyle ki İslam’da cennetin bir yolu da anne babanın rızasından geçtiği kabul edilmektedir.

İslam, evlada anne ve babasına karşı hürmetkâr ve aynı zamanda hizmetkâr olmasını emretmektedir. Nitekim yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de mealen bu konuda: “Anne ve babana of bile demeyeceksin.” (İsrâ,17/ 23.) buyrulmaktadır. Onun için evlat daima anne ve babasının emrinde ve hizmetinde olması gerekir. Şu kadar var ki evladın anne ve babasına yaptığı hürmet ve hizmet, İslam’ın emir ve yasaklarına uygun olmalıdır. Yani ihtiyaçlarını dinî esasları ihlal etmeden karşılayacak. Nitekim Hz. Peygamber döneminde birçok sahabenin ana-babaları ilk günlerde İslâm’ı kabul etmemiş, hatta İslâm’ın zıddı bir putperestlikte kalmışlardı. Bunlar da evlatlarına baskı yapıyor, İslâm’ı terk etmelerini istiyorlardı.Gelen vahiyle, ana-babanın İslâm’a aykırı isteklerine uymamak gerektiği emredildi, ama anne ve babaları bütünüyle de terk etmemek gerektiği bildirildi. İslam dini, bizden mümkün olduğu kadarıyla anne babanın hizmetlerinde bulunmayı ancak dine uygun olmayan isteklerine uymamasını emretmektedir. Buna göre her çocuk anne ve babasına bakmak, emir ve isteklerini yerine getirmek zorundadır. Ama istekleri İslam dininin esas ve emirleri ile çatıştığı anda onların bu isteğini yerine getirmeyecektir.

Ölüler şu an cennet veya cehennemdeler mi?

Cennet ve cehennem şuan yaratılmış olmakla beraber insanlar şuan cennette ya da


Kadınların cenaze namazı kılmasında bir sakınca var mı?

Kadın, günün beş vaktini, cuma ve bayram namazlarını… camide ve cemaatle kılabileceği gibi aynı şekilde cenaze namazını da camide ve cemaatle kılabilir. Ama bu namazı kılarken birtakım kurallara da riayet etmesi gerekir. O da öncelikle her namazda ve günlük hayatta dinen kapatmak zorunda olduğu saçını kollarını ayaklarını kısaca bedenini dinin istediği ölçüde örtmesi gerekir. Aynı zamanda erkeğin önünde değil arkasında durması gerekir.

Resimli elbise giymek caiz mi?

Resimli elbise giymek mekruhtur. Aynı şekilde resimli elbise ile namaz kılmak da mekruhtur. Ama bu elbise ile kılınan namaz geçerlidir. İnsan veya hayvan resmi bulunan yaygının üzerinde namaz kılmakta da bir sakınca yoktur. Çünkü resimli yaygının ayaklar altında olması resimlere değer vermeme anlamına geldiğinden caiz görülmüştür. Yine bu resimler baş hizasından daha yukarıda kişinin hizasında ve önünde asılı olarak bulunduğu bir yerde namaz kılmakta mekruh kabul edilmiştir. Çünkü bu resimler hem kişinin huşuunu götürür hem de dikkatini dağıttığından iyi görülmemiştir

Buna göre resimli elbise giymek mekruh olmakla birlikte caizdir. Onunla kılınan namaz da mekruh olmakla geçerlidir.

Kimin kestiği hayvan yenir, kimin kestiği yenmez?

Müslümanların ve ehl-i kitap denilen Yahudi ve Hıristiyanların usulüne göre kestikleri hayvanların etleri yenir. Ateşe, güneşe, yıldızlara, puta tapanların dinden yani İslam’dan irtidat edenlerin, dine ve Allah’a inanmayanların ise


Hz. İsa yaşıyor mu?

Hz. İsa Ulul Azım peygamberlerinden bir peygamberdir. Aynı zamanda peygamberler zincirinin sondan ikinci halkasıdır. Peygamberlik görevi gereği tevhid tebliğini yaparken her peygamberin karşılaştığı itiraz, zorluk ve inkarlarla karşılaşmıştır. Ama o asla tebliğinden ve dini yaymadan geri kalmamıştır. Bunun üzerine ona inanmayanlar onu öldürmek istemişlerdir. Onu öldürmek istediklerinden ve de buna giriştiklerinden dolayı Allah onu inkarcılardan kurtarmış ve göğe yükseltmiştir.

Kur’an-ı Kerim’in Nisa suresi 157-158. ayetleri bunu şöyle ifade etmektedir. “Biz Allah’ın peygamberi, mesihi, Meryem oğlu İsa’yı öldürdük demeleri sebebiyle (Onlara azap ettik) halbuki onlar İsa’yı ne öldürdüler ne de astılar. Lakin kendilerine bir benzetme yapıldı. Sadece zan peşindedirler. Onu kesinlikle öldürmediler.” Doğrusu Allah onu kendine kaldırdı...”

Söz konusu bu ayetlerden de anlaşıldığı gibi İslam inancına göre, Hz. İsa çarmıha gerilmemiştir. Öldürülmek istendiğinde Allah tarafından kurtarılmış ve bir gün yeryüzüne tekrar kıyametin bir alameti olarak geri gelecektir.

Arabamıza nazar boncuğu asmamız dinen caiz mi?

İslam inancına göre nazar vardır. Onun için nazar değmesine karşı Allah’a sığınılmalıdır, ondan yardım dileyip ona ibadet edilmelidir. Nazarın vakî olduğu bir hakikattir. Bundan sakınmak için çeşitli yollar denemekte fayda vardır. Ayet-el kürsi, Nas, Felak, İhlas sûrelerini okumak bunun bir yoludur. Ama nazar


Ahiret hayatı sonsuz mu?

İnsan için şüphesiz iki hayat söz konusudur. Birincisi dünya, ikincisi ahiret hayatıdır. Dünya hayatı ruhun bedene girmesi ile başlar. Ölümle noktalanır. Ahiret hayatı da iki aşamadan meydana gelir. Ölümle başlayıp dirilişe kadar süren kabir hayatı ve dirilişten sonra sonsuza kadar devam eden ebedi hayattır. Yani dirilişten sonra insanlar hesabı verdikten sonra cennete veya cehenneme gidecekler ve burası onlar için artık sonsuz mekan olacaktır. Nitekim Kur'an-ı Kerim ahiret hayatının sonsuz olduğunu çeşitli ayetlerle ifade etmiştir. Bu ayet de sadece onlardan bir tanesidir. "İman edip salih ameller işleyenlere, kendileri için; içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdeler. Cennetlerin meyvelerinden kendilerine her rızk verildiğinde, Bu daha önce bize verilen rızk diyecekler. Hâlbuki bu rızk onlara benzer olarak verilmiştir. Onlar için ortada tertemiz eşler de vardır. Onlar orada ebedi kalacaklardır. (Bakara, 2/25)

Bu ayetten de anlıyoruz ki ahret hayatı Müslüman için de kafir için de sonsuzdur.

Şükür namazı hangi durumlarda kılınır?

Şükür namazı, nafile olarak kılınan bir namazdır. Başımıza gelen musibet veya olumsuz bir olaydan kurtulunca ya da bir nimete erişince Allah’a şükür babından kılınan bir namazdır. Mesela kişi ev, araba alınca, önemli bir hastalıktan kurtulunca, askerden gelince veya işe başlayınca, arzuladığı bir başarıya ulaşınca şükür


Bilardo oynamak caiz mi?

Kişinin ibadetini veya çalışmasını engellemeden ve yenilen tarafın yenen tarafa bir menfaat temin etmeden oynanan bilardo ve benzeri oyunların oynanmasında bir sakınca yoktur.

Süt kardeşinin kardeşi ile evlenmek caiz mi?

Çocuğun süt emdiği kadın onun süt-anası olur. İslam fıkhını göre süt emen kimsenin süt emdiği kadınla evlenmesi haramdır. Nitekim bu hususta Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Sizi emziren analarınız, süt kardeşleriniz size haram kılındı” (Nisa, 4/23)

Kişinin süt emdiği kadın ona haram olduğu gibi aynı şekilde o kadının kızları da sütkardeşleri olur ve bunlarla evlenmesi caiz olmaz. Hz. Peygamber hadisi şeriflerinde: “Nesep yoluyla haram olan, rada (süt emzirme) yoluyla da haramdır” buyurarak kişinin süt emdiği kadınla ya da onun çocukları ile evlenilmesinin caiz olmadığını bildirmektedir. Buna göre sütanneden süt emmiş kimse bu sütannenin diğer çocukları kardeşi olduklarından onlarla evlenmesi caiz olmaz. Ancak kadının öz çocuğu annesinden süt emen kimsenin kardeşi ile evlenmesinde bir sakınca yoktur.

Erkeğin altın kaplama saat takması caiz mi?

Erkeğin altın kullanması veya takması dinen caiz değildir. Dolayısıyla erkeğin altın yüzük, kolye, bilezik… takması haram olduğu gibi aynı şekilde altın bir saat de takması da caiz değildir.

Vefat eden akrabalarımız için ağlamanın bir sakıncası var mı?

Ölüm acı bir olay, insan da