24 Kasım ve Farkındalık


  • Oluşturulma Tarihi : 24.11.2025 08:48
  • Güncelleme Tarihi : 24.11.2025 08:48

Bir ülkenin gelişmişliğinin sadece yatırımlarla değil; eğitime değer veren ve eğitimi her adımda destekleyen öğretmenlerin farkındalığıyla anlam kazandığı bir gündür. Sanırım bu konuda hemfikiriz.
Ancak önemli bir ayrım var. Bu mesleği yürekten, sevgiyle, kendini geliştirerek yapanlarla; öğretmenliği sadece maddi kazanç sağlayan sıradan bir iş olarak görenler aynı kefeye konulmamalıdır.
Bir öğretmen; hayata bakışı, duruşu, paylaşımları ve davranışlarıyla verdiği eğitim kadar değerlidir. Çünkü öğretmenler, çocukların yaşamında, anne ve babalardan sonra en derin izi bırakan kişilerdir. Hatta gelecekte meslek seçimlerine, düşünce biçimlerine ve hayat yolculuklarına yön verebilecek kadar önemlidirler…
İşte bu yüzden öğretmenlik bir meslek değil; geleceğe dokunma sanatıdır. Yüreğinde sevgi taşımayan bunu yansıtamayan bu özel görevi yapmamalı.
Eğitimini alıp sadece diploma yeterli değil.
Her sınıfa girip diplomaya sahip kişi “öğretmen” unvanı taşıyabilir; ancak her çocuğun kalbinde yer edebilecek kadar öğretmen kalabilmek, çok daha farklı bir duruştur.
İşte can alıcı nokta. Liyakat tam da burada anlam kazanır.
Öğrencinin gözündeki ışığı büyütebilen, sesine umut yükleyebilen, yürüyüşüne özgüven katabilenler; bu görevin hakkını veren gerçek öğretmenlerdir.
Çünkü bazıları yalnızca ders anlatır,
Bazıları ise hayatı öğretir. Gülümserken çocuğun yüreğine dokunmayı başarır. İşte orada kalıcı iz bırakır.
Peki neden bunları yazdım?
Kendi alanım olan yazarlık dünyasında çok çeşitli insanlarla tanışıyoruz. Anlattıklarımı doğrulayan benzer tablolara sıkça rastlıyorum. Çocukları kitap fuarına getirip, kitapları kendi incelemeden bakmadan, hatta stantlara yaklaştırmadan yalnızca görev icabı dolaşıp kitaplarla ilgilenmeden geçen çocukları peşinden sürükleyen öğretmenler var. Hatta çocuk bakmak isterken hadi diye bakmasını engelleyen... Bunları üzülerek yazıyorum.
Yazarın emeğine yüzünü dahi çevirmeyen, yalnızca tanıdığı isimlere yönelip çocukları buna alet edenler var.
Onaylanmış yaş gruplarına uygun düzenlenen onay alınan kitapları bile, içeriğe bakmadan verdiği mesajı önemsemeden “Sayfa sayısı az/çok resim fazla” gibi yüzeysel kriterlerle sadece bilinçsizce değerlendirenler var.
En önemlisi de, ana dili olan Türkçemizi argo ya da sert emir kipi şeklinde yaptırım olarak çocuklara sunanlar…
Daha önemlisi sözsüz iletişimde yüzünde gülümseme ifadesi olmayan sadece kendisine tanınmış hak ve güç ile olumsuz davranıp çocukların hayatlarında derin yaralar bırakıp belki geleceğini psikolojik olarak baltalayan eğitimciler ne yazık ki var. Bu özel günde genel klasik sevimli cümleler kurarak yazmaya kalemim izin vermedi. Bu yüzden üzgünüm.
Aslında bu durum yalnızca öğretmenlik için değil; tüm meslekler için geçerli bir sorumluluk çağrısıdır. İnsan yaptığı yakışmalı diye düşünüyorum.
Öğretmenlik, diğer mesleklerden çok farklı ve önemli. Geleceğe uzanan köprü olma yönüyle ayrı bir yerde çünkü çocuklar geleceğimiz. Bu geleceği yetiştirmek her anlamda toplumu büyük ölçüde etkiler.
Bugün, gönlüyle öğretenlere sevgi sunanlara saygı duyuyorum.
Yüreğiyle çocuklara dokunan ve geleceği sevgiyle inşa eden bilgiyle donanan ve donatan gelişmeye açık adil eğitimciler hep olsun. Böyle eğitimcilere selam olsun. 
Milli Eğitim Şurası’nda söylediği Baş öğretmen Atatürk’ün Öğretmenlerle ilgili sözü:
“Öğretmenler! Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister. Yeni nesli bu nitelik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir.”

24 Kasım ve Farkındalık
Sibel Atapek
Yazarımız Kim ?

Sibel Atapek