Eleştirebilme yetisine sahip olmayan birinin görüşü, çoğu zaman kendi sınırlarında kalması gerektiğini gösterir. Çünkü eleştiri, bilgi ve birikim gerektiren, dikkatle kullanılmazsa kolaylıkla yıkıcı hâle gelebilen bir beceridir. İnsan, bir konuda gerçekten bilgi ve deneyime sahipse, yaptığı eleştirinin değeri artar; doğru, yerinde ve yapıcı bir eleştiri hem karşısındaki kişiye hem de topluma katkı sağlar. Aksi hâlde, sırf konuşmak ya da ön plana çıkmak uğruna yapılan yüzeysel yorumlar, sadece gürültü yaratır. Böyle durumlarda susmak, çoğu zaman söylenen sözlerden çok daha kıymetli bir tavırdır. Çünkü suskunluk bazen bilgeliktir; insanın haddini bilmesinin en sessiz ama en güçlü göstergesidir.
Eleştirirken haddini bilmek hem nezaketin hem de olgunluğun bir işaretidir. Zira insanın eleştirirken karşısındakini küçültmeden, incitmeden, yapıcı bir dille yaklaşması gerekir. Eleştiri, birini aşağılamak ya da kendi egosunu tatmin etmek için değil, daha iyiyi aramak için yapılmalıdır. Aksi hâlde, yapılan yorum bir katkı değil, bir yıkım olur. Bu yüzden “haddini bilmek” sadece bir ahlaki ilke değil, aynı zamanda düşünsel bir olgunluk göstergesidir.
Bu konuyu düşündüğümde aklıma her seferinde yazdığım küçük bir hikaye gelir;
Bir adam, genç bir yazara yaklaşır ve kitabını eline alır. Sayfaları karıştırır, dudak büker:
“Bu kadar ağır cümleleri kim anlar? Biraz daha basit yazsaydın, herkes okurdu.”
Yazar gülümser. Masasındaki kalemi adama uzatır:
“O zaman sen de yaz, herkesin okuyacağı bir kitap olsun.”
Adam kalemi alır ama bir satır bile yazamaz ve sessizce yerine bırakır. Yazar ise usulca der ki “Başkalarını eleştirmeden önce sınırlarını bilmek önemlidir.”
Bu kısa hikaye aslında çok şey anlatır. Eleştirmen olmak başka, bir eser ortaya koymak bambaşka bir şeydir. Üretmek sabır, disiplin, inanç ve cesaret ister. Bir fikirle yola çıkmak, onu olgunlaştırmak, şekillendirmek, kusurlarıyla yüzleşmek, vazgeçmemek gerekir. Üretmek bir emek işidir, çoğu zaman yalnızlıkla, tereddütle, hatta korkuyla iç içedir. Bu yüzden, üretmeyen ama sürekli eleştiren insanlar çoğu zaman kolay olanı seçerler: Yıkmayı. Çünkü yıkmak, inşa etmekten çok daha az emek ister.
Haddini bilmeden, sadece ukalalık olsun diye yapılan eleştiriler üretmeye hiçbir değer katmaz. Çünkü bu tür sözlerin dayanağı yoktur, boş bir yankıdan ibarettir. Gerçek eleştiri ise bilgiye, gözleme ve sezgiye dayanır. Eleştiri yaparken, eleştirilen konuda bilgi sahibi olmak gerekir; hatta bazen o konuda daha iyisini ortaya koymuş olmak gerekir. İşte bu bilgi, deneyim ve emeğin birleşimi, eleştiriyi asıl değerli kılan unsurdur.