Sayfa Yükleniyor...
Bir aileyi oluşturan temel unsurlardan biri de kardeştir. Ancak kardeşler de büyüme aşamasında epey sıkıntılı bir süreç yaşar. Kıskançlık, ilgi eksikliği sevilmediğini hissetme duygusu gibi örnekler verilebilir. Eski toplumlarda aileler geniş bir şekilde yaşadıkları için belki o kadar da fark edilmiyordu. Günümüzde aileler daha küçük nüfusa sahip olduğu için aile içinde kıskançlık kardeşlerin çatışma halleri daha belirgin bir hal almaktadır.
Toplumumuzda ebeveyn kavramı oldukça önemli bir konu. Aileler; Avrupa ya da Amerikada ki gibi 18 yaşına gelen çocuğu ile bağını koparmaz. Çocuklarının eğitim sürecinin tamamlaması ardına iş durumlarını takip eder, evlenmeleri konusunda yardımcı olur en sonunda bu süreç aile olmasına kadar devam eder. Toplum yapımız bunu gerektirdiği için bize bu süreç gayet normal gelmektedir.
Bu hafta çocuklara hediye alma konusunu biraz olumsuzca ele alacağım. Neden mi? Çünkü çok fazla şikayet var. Günümüz çocukları çok doyumsuz vs vs. Peki, onları kim bu hale getiriyor. Tabi ki biz aileler, ebeveynler. Çocuklarımıza minik şirin maliyeti az hediyeler almak yerine işi daha yolun başında abartmaya başlayınca bir süre sonra baş edemez hale geliyoruz.
Bir pazar gününü oğlumla beraber evde geçirmek zorunda kalınca kafama soğuk havalarda çocuklarla hangi etkinlikler yapabileceğim takıldı. Bu haftaki köşemde de bu konuyu ele aldım. Havaların sıcaklığı hızla azalırken çocuklarınızla çeşitli aktiviteler yapmanın tam zamanı. Kış gelince dersler yoğun, havalar soğuk olacak. Çocuğunuzla aktivite yapma vaktiniz de haliyle kısıtlanacak. Bu nedenle sonbahar aylarını iyi değerlendirin.
Çok sinirlendiğinizde sinirlerinize hakim olamıyor musunuz? Evet bu haftaki köşemde tam da bu konuyu ele alacağım. Çocuklarına karşı sabredemeyen, sürekli bağıran ya da yer yer şiddete başvuran aileler. Aslında birçok anne baba bunu yaptığında çok üzülüyor, vicdan azabı çekiyor. Peki bu durumu neden tekrarlıyor? Ya da neden bir çözüm aranmıyor?
Çocuğunuz yemek seçiyorsa, ona sağlıklı ve dengeli bir beslenme alışkanlığı kazandırmak oldukça güçleşecektir. Bu hafta çocukların yemek seçmesini engellemek ve seçtiği besinleri yemesi için neler yapılabileceğini ele aldım.
Uzmanlar, özellikle anaokuluna ve ilkokula yeni başlayan çocuklarda görülen okula uyum sorununun nasıl aşılacağı konusunda önerilerde bulunur. Bu uzun ve zorlu süreç hakkında aileler ve eğitimcilere nasıl davranması gerektiği konusunda yardımcı olurlar. Tüm bunlara rağmen çocuğun okula hazırlanmasında ki en büyük desteğin aileye düştüğünü söyleyebilirim.
Çalışan annelerin en büyük sıkıntısı güvenilir uzun süreli bakıcı bulabilmek. Eğer bebek bakıcıya bırakılacak ise bazı hususlar çok önemli. Bebek bir şekilde bakıcıya bırakılacak ise doğumundan itibaren annesinin yanı sıra bu bakıcının da bulunması onunla da ilişki kurması önem taşıyor. Bakıcı konusunda dikkat edilecek bir diğer husus ise, baştan doğru seçim yapıp sık bakıcı değiştirmekten kaçınmak. Çünkü çocuğun en önemli ihtiyacı bağlanmak. İster istemez bakıcısı ile bir bağ oluşturan çocuğun bu bağ olmadan psikolojik gelişimini tamamlaması mümkün değil.
Araştırmalar, okul çağındaki her 10 çocuktan 3ünün okula giderken huzursuzlandığını, sorun yaşadığını ve gitmek istemediğini gösteriyor. Benimde ara ara yaşadığım bu sorunu bu hafta köşeme taşıdım. Sosyal medyadan yaptığım araştırmalar, okulu reddeden ve gitmek istemeyen çocukların genellikle anne ve babayla yakın ilişkiler içerisinde olan, endişe ve korku yaşayan çocuklar olduğunu gösteriyor. Biz soruna kendimizce bir çözüm bulduk. Saklambaç. Mesela okula başlamadan önce anne babalar çocuklarıyla sık sık saklambaç oynayabilirler. İlk okuduğumda çok şaşırmıştım. Ama şahsen bende denedim. Faydasını da gördüm. Kreşi ya da okulu da bir saklambaç oyunu gibi hayal ediyoruz. Uzun süreli bir saklambaç. Ama çocuk sonunda annenin ya da babanın ortaya çıkacağını, kendisini bulacağını ve de sobeleyeceğini biliyor. Bu duygularla kendisini daha güvende hissediyor. Bunun içinde evde parkta bol bol saklambaç oynuyoruz.
Yeni eğitim döneminin başlamasıyla birlikte çokça gündeme gelen kreşe ya da anaokuluna alışma süreçlerini geçtiğimiz haftalarda ele almıştım. Bu haftada çocuğumuzu kreşten aldığımızda neler yapmalıyız konusundan bahsedeceğim.
Anaokuluna başlama süreci, bazı çocuklarda hızlıca tamamlanırken, bazı çocuklarda da çok zorlu olur. Her okula başlayan çocuk aynı tepkiyi göstermez. Anaokuluna başlayan çocukların zaman ve uzaklık kavramı tam oturmadığı için, ilk kaygıları bu yönde olur. Peki anne babalar olarak bu süreçte neler yapmalıyız ya da nelere dikkat etmeliyiz? Öncelikle çocuğa anaokuluna başlayacağını bir iki ay gibi uzun bir süre öncesinden söylememek gerekiyor. Bekleme kavramı olmayan çocuk bu süreci korkuya ve kaygıya dönüştürüyor. Hemen çocuğumuzla bir empati yapalım. Evimize ne kadar uzaklıktayım? Annem beni alacak mı? Bu çocukları tanımıyorum. İhtiyaçlarımı kime söyleyeceğim, yardım ederler mi? Ev kuralsız bir yerdi. Her şeyi kuralla yapacak olmak sıkıcı.
Gelişim dönemleri içinde ele alındığında 2- 3 yaşlar önemli ve kritik yaşlardır. 2 yaşında artık rahatça kendini ifade etmeye başlayan çocuklarımız başkalarından ayrı bir birey olarak olduğunun bilincine de varmaktadır. Bu haftaki köşemde kendi deneyimlerime ve gözlemlerime dayanarak 2-3 yaş çocukların arkadaşlarıyla ilişkilerini ele alacağım.
Sağlıklı bir anne-çocuk ilişkisinin temeli, annenin ruh sağlığı ve çocuğa karşı davranışlarına bağlıdır. Çocuğun bir yetişkin olduğunda kişilik özelliklerini oluşturan ve kendi çocuklarına karşı tutumlarını belirleyen bu özel bağında nelere dikkat etmemiz gerektiğini bu haftaki köşemde ele alacağım.
Geçen hafta tesadüfen köşeme taşıdım kreş konusundan sonra yaşanan Alperenin kreş faciası aileleri daha da tedirgin etti. Bakıcıyla kreş arasında git geller yaşayan çalışan anneler artık daha da huzursuz. Peki, neler yapabiliriz. Bu tedirginliğimizi nasıl en aza indirgeyebiliriz. Ve huzursuzluğumuzu çocuğa yansıtmadan bu süreci nasıl sağlıklı bir şekilde aşabiliriz?
Çalışan bir anneyseniz, çocuğunuz üç yaşına geldiğinde, onu evde bir bakıcıyla bırakmak yerine diğer çocuklarla sosyalleşebileceği, erken eğitimine başlayabileceği ve kendini ispatlayabileceği bir ortama, yani kreşe bırakmayı düşünmeye başlayabilirsiniz. Tabi bu kararı verirken önce çocuğunuzun buna hazır olup olmadığını anlamanız gerekiyor. İki çocuk annesi bir çalışan olarak annelerin yaşadığı kreş kaygısı ve kreş seçerken nelere dikkat etmemiz gerektiğini araştırdım. Aslında çokta korkulacak bir şey olmadığını hatta kreşin çoğu zaman bakıcıdan daha iyi olduğunu hem duydum hem de okudum hem de yaşadım.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Genel Başkanı olduğu günden bu yana teşkilatta da hareketlenmeler oldu. Her defasında özellikle metal yorgunluğu vurgusunu yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yorulan çekilsin dedi. Şimdiye kadar bu çağrıya yanıt veren pek çıkan olmadı. Bu çağrının ardından teşkilatlarda da söylentiler yayılmaya başladı. Kimi söylentilere göre birçok il başkanının aynı anda toplu istifa edeceği bilgisi yayıldı. Bu illerin içinde İzmirin de olduğu söylendi.
Çeşme Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç, Çeşme daha çok üst gelir grubuna hitap eden bir yer ancak havlusunu alıp gelenlerin de denize girebileceği bir yer şeklinde bir açıklamada bulundu.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısında konuştu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın Mecliste AK Parti grubunda söylediklerine dikkat çekmek istiyorum. Erdoğanın AK Parti Genel Başkanı olduğundan bu yana grup toplantıları farklı bir heyecanla geçiyor. Sanki ilgi daha bir fazla. Duruşu, öngörüsü, içte ve dış meselelere hakim olması ve bitmek bilmeyen enerjisi takdirle karşılanıyor.
İnancımıza göre insan odaklı yapılan her iş, Allah için yapılmış demektir. Bundan dolayı çok yerinde bir söz var, Halka hizmet Hakka hizmettir. Bu söz gerçekten doğru ve yerinde kullanılmıştır.
15 Temmuz, Türkiye Cumhuriyetinin geleceğini ipotek altına almaya çalışan karanlık güçlere karşı halkın üstünlük alarak karşı koyduğu aşağılık bir darbe girişiminin olduğu gecedir. 15 Temmuzu unutmamak ve unutturmamak için her platformda her yıldönümünde yılmadan, usanmadan söz etmeye devam edeceğiz. Hainler bu ülkenin diz çökmeyeceğini, bu halkın boyun eğmeyeceğini anlayana kadar anlatacağız. Gövdesini tankın altına koyan kahramanları anlatacağız. Şehitlerimiz için anlatacağız. O yüzden 15 Temmuzun ne olduğunu yine size hatırlatmak istiyorum.
Yaz aylarının kavurucu sıcaklarında insanlar gibi hayvanlarda da su tüketimi artıyor. Peki, bizler sokak hayvanları için neler yapabiliriz. Sokak hayvanları için hiçbir şey yapamasanız bile artan yiyeceklerinizi onlara verebilir, sokağınıza varsa bahçenize ya da yaşadığınız evin yakınlarına bir kap su bırakabilirsiniz.
Bir Ramazan ayını daha geride bıraktık. Yazıydı, sıcağıydı derken geçiverdi bile mübarek ay. Seneye yine aynı güzelliği ve bereketiyle onu karşılamak üzere uğurladık bile. Ve ardından bayrama kavuştuk. Bayram neşesi her yaşta ayrı güzel, ayrı coşkularla dolu. Ama galiba gençlikte ve çocuklukta daha farklı anlamlar taşıyor bayramlar. Çocukluğumuzda bayramlar bir başka güzeldi. Bayramlıklarımızı başımızın ucuna koyar yatardık, annem akşamdan yöresel yemekler yapardı, sabah ezanında uyanır sofrayı kurardı. Biz de tıkırtılara uyanır lavaboya koşardık, ellerimize yakılan kınayı yıkardık mis gibi kokardı kınalar, saçlarımızı kınalardı sonra kardeşlerimle bayramlıklarımızı giyinir inerdik sokağa. Arkadaşlarımızla bayramlık elbiselerimizi gösterirdik birbirimize, ellerimizdeki saçımızdaki kınalarımıza bakardık kiminki daha çok kırmızı olmuş diye. Babalarımızın bayram namazından çıkmasını beklerdik dört gözle, çünkü bayram namazı çıkışında başlardı bayramlaşma. Elimizde poşetler sabırsızlıkla beklerdik babalarımızı, önce onların elini öper bayramlık harçlığımızı alırdık. Sonra başlardık sokakları bir uçtan diğer bir uca ev ev gezip şeker toplardık, poşetimiz dolunca eve gider boşaltır tekrar dolaşırdık mahalleyi, çocuklukta bayram bir başka güzeldi . Bayram harçlıkları, ziyaretler, tatlılar, şekerler, lunapark eğlenceleri, yeni giysiler ve daha niceleri geçmişimizde unutulmaz izler bırakıyor. Bayram namazı ve bayramlaşma faslı sonrası ceplerinin harçlıklarla dolu olarak eve gelmesi elbette unutulmaz anılardır. Şimdi benim çocuklarım aynı bayramı yaşayamıyorlar, apartmanda herkes bir yerlere gider ya tatile ya da köylerine. Çocuklarıma komşuları gezip bayramlaşmalarını söylerim ki bayram olduğunu anlayıp yaşasınlar. Fakat koca apartmanda çaldıkları kapıların sadece iki tanesi açılabilmekte. Bayramlık şekerimiz pek eksilmez çocuklar da bayramlaşmaya gelmiyorlar eskisi gibi. Aileler de haklı çocuklarını sokağa bırakmaya korkuyorlar. Anlayacağınız çocukluğumuzdaki bayramlar yok artık.
Dün arkadaşımdan çok ilginç bir bilgi yazısı geldi. Kendisinin hoşuna gittiği için benimle paylaşmak istemiş. Yazıda duygularımızı anlatmamız gerektiği, duygularımızı dışa vuramadığımız zaman ciddi sağlık problemlerine yol açabileceği uyarısında bulunuluyordu. Sağlıklı ve mutlu olmanın o kadar da zor olmadığını biliyorum. Yaşam tarzımıza, bakış açımıza, kararlarımıza biz yön veriyoruz. Her şey bizim elimizde. Eğer biz bunun bilincindeysek zaten sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürdürmüş oluruz.
Ramazan ayının kendine has manevi bir havası vardır. Biz çocukken Ramazan ayı geldiğinde içimiz kıpır kıpır olurdu, iftar sofraları daha bir özenle hazırlanırdı. Sahurlarda öyle. Sıcacık Ramazan pidesi bir de Ramazanın gülleri diye bir çörek vardı Adanada. Hala var mı bilmiyorum ama çok lezzetli bir çörekti ve sadece Ramazan ayında satılırdı fırınlarda. Gece davulun sesine uyanır sokağa fırlardık davulcuyu görmek için. Annem yaşımız küçük diye sahura kaldırmazdı bizi, biz ağlardık ne olur bizi de kaldır bizde oruç tutmak istiyoruz diye. Çok güzel günlerdi akşam ezanını dört gözle beklerdik okununca hemen eve koşardık.