Sayfa Yükleniyor...
Gün böyle başlar ansızın rüzgar renginde çığlık söyler sabaha
uyanırsın, özlenen bir sayfadan koşar sana çocuk ellerindeki kuşlar
umutların mahmurluğu içinde bahar yağmuru bekler seni kapıda
an ikiye bölünür yarısı rüyalarda saklanmış hüzün kokulu yalnızlık
yarısına perdeler çekilmiştir, sis basmıştır güneyin bütün masallarına
Gitmemeliydin... Göç yollarında dağılan bulutların içindeki yağmur damlalarının yere uzanmadan önceki son bakışlarını yüzünde saklamamalıydın. Bir çocuk gibi utangaç ellerini cebimden çıkarıp yaslandığın duvarın sakladığı sloganların en delisini mavi gözlerinden almıştım. Ekmek kadar sıcak ve tuz kadar beyaz bir güvercin kanatlandı sana doğru fotoğraflarda
dışarıda rüzgar bir bankın denizine sarılır sahilde yürürsün
aylardan en yorgunu, yıldızların sana bıraktığı nisan
karşılar olgun buğday derinliğindeki sesleri sararak saçlarına
elini uzatırsın yaralıdır ben, yorgun sokak çocuğu martılar,
suskun kalan kucağındaki kitap ve karşılıksız aşklar
Aniden rüzgar sustu. Dağlardan aşağı yuvarlanan bildirilerin hepsini yüreğinden topladım... Uzunca bir yürüyüşün kıyısında yorgun düşmüş hayallerin gölgesine sığınmış güllerin en kanlısı yere düştü. Aldım. Ellerimde yaralı sözcüklerin son şarkısında ellerin vardı. Sonra izleri bakışlarımızın...
yağmur bütün saçlarıyla sana ıslanır, ödenmiş hayatların damlası
sahilde çakıl taşlarının çığlığını söyler yüreğine dalgalar
oturursun sırtın duvarda çiçek özlemiş küf kokusuna vurur deniz
alır götürür bir çocuğu bakışları kirlenmeden su içinde sesin
çoğalır gözlerinde renkler artık bir inci oluşmalı gitmelisin
Dur... Yine de gitme Kal, çocukluğumuzun oyun özlemlerinde... Aşkların kuruduğu saatlerde saklanan ayak izlerimizin yanında... Yürüdün... Yürüdüm aynı sahilin şarkısına doğru çocuklarımız koşturuyor... Bu rüzgar bizim değil, bu kar bakışlı gökyüzünün gözleri... Dağlar üşüdü, sular ve yüreğimiz... Denizin beyaz elleri... Bize doğru koşuyor yıldızlar... Beyaz elleri sarılarak birbirinin renklerine... Kucakladı tarifsiz ve tarihsiz aşkların kıvılcımını, özlemimiz...
kıblemde kanlı sofralar ve sürekli eksilen hayatımdaki damarın şahına
yüreğimin silahlanmış ordularını öptün yaralarım önceden yazılmıştı
öfkeliydim, uçurtmalarım hep senin yüzünde kaldı, oyuncaklarım
ve hep yenildim aynalara, her bakışımda yağmur ve gördüğüm sendin
gözlerini taşıdım tarihin sapanlarına
Hayatın bütün mermilerini çıkardım yüreğimden. Çöl rüzgarında saklanan bütün duaların dumanını sardım yoluna. Çılgın saatlerin peşinden koştum. Sen ordaydın... Sen dağların rüzgarı, sen vadilerimin serinliği ve hayatımın geceye uzanan sedef kanatlarının, buruk sayfasında kalan sestin...Hırçın çocukların anlatamadığı; masalların son hücresindeki kız. Mavzerin sesindeki giz ve denizin kıyısına düşen yıldız... Benimsin ve benimle... Filistinlim Şiira
ıslandığın zaman, bana geçmişti hüzün her bankın anlattığı
rüzgar her aydan nisan taşıdı kokusunu mavi yeşil yağmurun
çocuklar beyaz elbiseleriyle dağa çıktılar, kanatsız kaldırımlara
gözlerin aynalardan taşındı güneyli mavzerlere ve ben vuruldum
güneşten önce çakıl taşlarındaki ezgiyi taşıyan güvercin
umudun rengini bayrağında saklayan bir Filistinli gerilla
Ah sustum, yüzyılların acısını... Sustum, siperlerin en hırçın mermisinde kendimi umuttum... Direnen uykuların kollarında sana gelmek için kuştum. Koştum... Uçtum halıların sabah ezanına. Lacivertin gözlerine, denizin dibine, ellerinin ıslaklığına ve hayatın en sıcak koynuna. Uçan halıların en kadim deseninde sana renktim. Duygularında ılık bir gece, sabaha kaçan rüyaların kendisiydim Seni beklerken zamanın içinde... Bir mermi, bir gerilla ve genç ölümlerin son bakışlarında sustum... Hayatın anlamına takıldı yelkenliler ve bir denizci beyaz elbiselerinde sana geliyordum Kuşların ilk ve son şarkısıydı ellerinin yumuşaklığı, sana dokunurken ve seni beklerken. Sabahın gözlerini çalan renklerine.
gün hep böyle başlardı benim için ağlayan suyun serpintisini aldım
uzakta annem ve kızım nar içinde uyurlar umutlarımın en köşesi
söyleyemediğim ezgilerle sarıyorum aşkımın kollarını papatya kokar
ve özgürlük... umudum kanatlanır ya- leyli sabah olmadan beni öpsün
senin gibi Filistin, sarsın yüzyıllık yaralarına
Uzun bir yolculuğun çocukluğunda kaldı ellerimiz... Sonra benim sayfamdaki hıçkırıkların dağ başındaki marşına düştü öksüz çocuklar. Bizim çocuklarımız, ellerinde mataralarıyla son yudumunda rüzgara koştular. Kendi sesine kuşların, ayak izlerinde durdular. Sana uzandım, uykusuz gecelerin en dibine. Oturdum, bakışlarına yorgun umutlarımı saklayarak. Sen tarihin utangaç çocuklarından geliyordun. Direngen ve suskun kendi hayatına. Ben senin sustuklarını mermiye ve sapana taşıyan bir el, gecenin siyahını çalmış saçlarımla.
Ah masallar Bizim masalımızın şah damarına kondu ayrılıklar. Çocuklarımız denizin kıyısında kumsalda bıraktılar son mektuplarını... Ayrı yönlere gitti gölgelerimiz, onlarla uzun boylu saatlerde... Bizdik belki de ellerine sığınan çocuklar
Bu kadar zulüm ah bu kadar
rüzgar susmalı, deniz çekip gitmeli vurması gereken kıyılara taş
seni sevdiğim kadar yağmur anlatsın her damlada saçlarını uykularıma
ellerimin her gün doğumunda seni sarar gibi sıcak mermiler taşısın
hayatı vurmalıyım, sonra kendimi
sensiz kalırsam sarılarak deniz dibi bakışlarına
Deniz içine kapandı. Kendi mavzerine vuruldu hayat. Ve gittik ürpertisini saklayarak, ellerimizin birbirine dokunurken. Sen Filistinli sevgilim. Yaralı yanım. Sığınaklarımdaki direncim... Gecenin serinliğindeki ateşim... Yangınım, tarihim ve aşkımın ilk harfini saklayan çıkmaz sokağım. Annem ve ekmeğim. Çölün ıslığını bana saklayan rüzgar... Yüreğimin çarpan kapısı, ölen çocuklarımın gözbebeği, özgürlüğün mermisi, türküsü, marşı ve tarihin bakışlarında kalan onurlu sayfa. Yıkılmış sevda duvarlarının umuda uzanan dumanı, sarıl bana, üşüyorum yokluğuna... Kalk ayağa ve gel, gözlerinden düşen binlerce gözyaşının tarihe yazılan direncimin sapanlarına. Aşk ile, taş ile, kan ile, gül ile, ekmek ile, su ile
Bana verdiğin gözlerinle... Tarihe; aşklara ve direnenlere kalan bayrağınla... Kan ve gözyaşının kardeşliğini mermiye armağan eden hayat... Filistinli sevgilim, Şiira... Ateşim ve mavzerim gözlerin... Ve gözlerim .