2

Ansızın Aşk... Ansızın Filistin


  • Oluşturulma Tarihi : 17.09.2016 06:49
  • Güncelleme Tarihi :

Gün böyle başlar ansızın rüzgar renginde çığlık söyler sabaha

uyanırsın, özlenen bir sayfadan koşar sana çocuk ellerindeki kuşlar

umutların mahmurluğu içinde bahar yağmuru bekler seni kapıda

an ikiye bölünür yarısı rüyalarda saklanmış hüzün kokulu yalnızlık

yarısına perdeler çekilmiştir, sis basmıştır güneyin bütün masallarına

Gitmemeliydin... Göç yollarında dağılan bulutların içindeki yağmur damlalarının yere uzanmadan önceki son bakışlarını yüzünde saklamamalıydın. Bir çocuk gibi utangaç ellerini cebimden çıkarıp yaslandığın duvarın sakladığı sloganların en delisini mavi gözlerinden almıştım. Ekmek kadar sıcak ve tuz kadar beyaz bir güvercin kanatlandı sana doğru fotoğraflarda…

dışarıda rüzgar bir bankın denizine sarılır sahilde yürürsün

aylardan en yorgunu, yıldızların sana bıraktığı nisan

karşılar olgun buğday derinliğindeki sesleri sararak saçlarına

elini uzatırsın yaralıdır ben, yorgun sokak çocuğu martılar,

suskun kalan kucağındaki kitap ve karşılıksız aşklar

Aniden rüzgar sustu. Dağlardan aşağı yuvarlanan bildirilerin hepsini yüreğinden topladım... Uzunca bir yürüyüşün kıyısında yorgun düşmüş hayallerin gölgesine sığınmış güllerin en kanlısı yere düştü. Aldım. Ellerimde yaralı sözcüklerin son şarkısında ellerin vardı. Sonra izleri bakışlarımızın...

yağmur bütün saçlarıyla sana ıslanır, ödenmiş hayatların damlası

sahilde çakıl taşlarının çığlığını söyler yüreğine dalgalar

oturursun sırtın duvarda çiçek özlemiş küf kokusuna vurur deniz

alır götürür bir çocuğu bakışları kirlenmeden su içinde sesin

çoğalır gözlerinde renkler artık bir inci oluşmalı gitmelisin

Dur... Yine de gitme… Kal, çocukluğumuzun oyun özlemlerinde... Aşkların kuruduğu saatlerde saklanan ayak izlerimizin yanında... Yürüdün... Yürüdüm aynı sahilin şarkısına doğru çocuklarımız koşturuyor... Bu rüzgar bizim değil, bu kar bakışlı gökyüzünün gözleri... Dağlar üşüdü, sular ve yüreğimiz... Denizin beyaz elleri... Bize doğru koşuyor yıldızlar... Beyaz elleri sarılarak birbirinin renklerine... Kucakladı tarifsiz ve tarihsiz aşkların kıvılcımını, özlemimiz...

kıblemde kanlı sofralar ve sürekli eksilen hayatımdaki damarın şahına

yüreğimin silahlanmış ordularını öptün yaralarım önceden yazılmıştı

öfkeliydim, uçurtmalarım hep senin yüzünde kaldı, oyuncaklarım

ve hep yenildim aynalara, her bakışımda yağmur ve gördüğüm sendin

gözlerini taşıdım tarihin sapanlarına

Hayatın bütün mermilerini çıkardım yüreğimden. Çöl rüzgarında saklanan bütün duaların dumanını sardım yoluna. Çılgın saatlerin peşinden koştum. Sen ordaydın... Sen dağların rüzgarı, sen vadilerimin serinliği ve hayatımın geceye uzanan sedef kanatlarının, buruk sayfasında kalan sestin...Hırçın çocukların anlatamadığı; masalların son hücresindeki kız. Mavzerin sesindeki giz ve denizin kıyısına düşen yıldız... Benimsin ve benimle... Filistinlim… Şiira…

ıslandığın zaman, bana geçmişti hüzün her bankın anlattığı

rüzgar her aydan nisan taşıdı kokusunu mavi yeşil yağmurun

çocuklar beyaz elbiseleriyle dağa çıktılar, kanatsız kaldırımlara

gözlerin aynalardan taşındı güneyli mavzerlere ve ben vuruldum

güneşten önce çakıl taşlarındaki ezgiyi taşıyan güvercin

umudun rengini bayrağında saklayan bir Filistinli gerilla

Ah sustum, yüzyılların acısını... Sustum, siperlerin en hırçın mermisinde kendimi umuttum... Direnen uykuların kollarında sana gelmek için kuştum. Koştum... Uçtum halıların sabah ezanına. Lacivertin gözlerine, denizin dibine, ellerinin ıslaklığına ve hayatın en sıcak koynuna. Uçan halıların en kadim deseninde sana renktim. Duygularında ılık bir gece, sabaha kaçan rüyaların kendisiydim… Seni beklerken zamanın içinde... Bir mermi, bir gerilla ve genç ölümlerin son bakışlarında sustum... Hayatın anlamına takıldı yelkenliler ve bir denizci beyaz elbiselerinde sana geliyordum… Kuşların ilk ve son şarkısıydı ellerinin yumuşaklığı, sana dokunurken ve seni beklerken. Sabahın gözlerini çalan renklerine.

gün hep böyle başlardı benim için ağlayan suyun serpintisini aldım

uzakta annem ve kızım nar içinde uyurlar umutlarımın en köşesi

söyleyemediğim ezgilerle sarıyorum aşkımın kollarını papatya kokar

ve özgürlük... umudum kanatlanır ya- leyli sabah olmadan beni öpsün

senin gibi Filistin, sarsın yüzyıllık yaralarına

Uzun bir yolculuğun çocukluğunda kaldı ellerimiz... Sonra benim sayfamdaki hıçkırıkların dağ başındaki marşına düştü öksüz çocuklar. Bizim çocuklarımız, ellerinde mataralarıyla son yudumunda rüzgara koştular. Kendi sesine kuşların, ayak izlerinde durdular. Sana uzandım, uykusuz gecelerin en dibine. Oturdum, bakışlarına yorgun umutlarımı saklayarak. Sen tarihin utangaç çocuklarından geliyordun. Direngen ve suskun kendi hayatına. Ben senin sustuklarını mermiye ve sapana taşıyan bir el, gecenin siyahını çalmış saçlarımla.

Ah masallar… Bizim masalımızın şah damarına kondu ayrılıklar. Çocuklarımız denizin kıyısında kumsalda bıraktılar son mektuplarını... Ayrı yönlere gitti gölgelerimiz, onlarla uzun boylu saatlerde... Bizdik belki de ellerine sığınan çocuklar…

Bu kadar zulüm… ah bu kadar

rüzgar susmalı, deniz çekip gitmeli vurması gereken kıyılara taş

seni sevdiğim kadar yağmur anlatsın her damlada saçlarını uykularıma

ellerimin her gün doğumunda seni sarar gibi sıcak mermiler taşısın

hayatı vurmalıyım, sonra kendimi

sensiz kalırsam sarılarak deniz dibi bakışlarına

Deniz içine kapandı. Kendi mavzerine vuruldu hayat. Ve gittik ürpertisini saklayarak, ellerimizin birbirine dokunurken. Sen Filistinli sevgilim. Yaralı yanım. Sığınaklarımdaki direncim... Gecenin serinliğindeki ateşim... Yangınım, tarihim ve aşkımın ilk harfini saklayan çıkmaz sokağım. Annem ve ekmeğim. Çölün ıslığını bana saklayan rüzgar... Yüreğimin çarpan kapısı, ölen çocuklarımın gözbebeği, özgürlüğün mermisi, türküsü, marşı ve tarihin bakışlarında kalan onurlu sayfa. Yıkılmış sevda duvarlarının umuda uzanan dumanı, sarıl bana, üşüyorum yokluğuna... Kalk ayağa ve gel, gözlerinden düşen binlerce gözyaşının tarihe yazılan direncimin sapanlarına. Aşk ile, taş ile, kan ile, gül ile, ekmek ile, su ile…

Bana verdiğin gözlerinle... Tarihe; aşklara ve direnenlere kalan bayrağınla... Kan ve gözyaşının kardeşliğini mermiye armağan eden hayat... Filistinli sevgilim, Şiira... Ateşim ve mavzerim gözlerin... Ve gözlerim….

 

Ansızın Aşk... Ansızın Filistin
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan