2

KARDEŞLERİM..     


  • Oluşturulma Tarihi : 16.08.2014 06:12
  • Güncelleme Tarihi :

Güneş Cehennemin kıyısında. Dağların ve tepelerin birbirinin gölgesine sığındığı coğrafyanın tarihinde hep gözyaşları kurumuş insanların ayak izleri vardı. Çırılçıplak bir hayatın içinde birbirinin çığlığına sarılarak koşan insanların arkasında kalan rüzgar, toz içinde kendini örtüyordu.

Sıcak..Cehennemin kapısı..

Ölümün; sahipsiz insanların çığlıkları arasında yılan ıslığını dolanarak yükselen yollara bıraktığı izler çoğalıyordu. Su yok.. Ekmek yok.. Silah yok.. Onları koruyacak ağaç yok.. Vatan yok..

Vatansız ve sahipsiz olan bu insanlar, korkunun siyah renklerini bakışlarında saklayarak koşarken, düşenlerin ellerini tutup kaldıracak kimse yoktu. Sırtlarında çocuklarının ter kokusunu taşıyarak ve ellerinde bohçalarıyla belirsiz ve sonsuz bir akışın ırmağında gecenin karanlığına sığınarak giden insanlar benim kardeşlerimdi.

Dünyanın unuttuğu ve yalnızca toplu olarak öldürüldüklerinde; bu bereketli yeryüzünde açlıktan ve susuzluktan ölmeye başladıklarında anımsanan, sesleri duyulan bu insanlar Mezopotamya’nın en soylu ve kadim halkı olan Ezidilerdi.  İşgal altında can çekişen bir coğrafyanın ve kurumuş kuyuların sahipleri, koyunların ve kuzuların dilini konuşan, yıldızlarla gece boyu masallarda dolaşarak  büyülü gökyüzünde tanrıyı aydınlığa armağan eden dostlarımdı..

Ezidiler..Açlığın ve sahipsizliğin ve vatansızlığın dikenli tellerini ufuklarına umudun rengi olarak çizen ve yol boyu yaşlılarını ve çocuklarını taşların tanıklığında ölüme teslim eden, isyanını suskunluğunda mırıldayarak Sincar dağlarına armağan eden halkım..

Tavus kuşu kadar renkli ve dağları koruyan kartalların gözleri gibi derin öykülerini tütsüleyerek hayata, rüzgara  bırakan, çocukların avuçlarındaki toprağı öpen, kutsal boncukları maviye armağan eden kardeşlerim..

Hayat ve zaman ihanetin tutanağında insanlığı  saklıyordu.. İnsan yok.. İnsanlık yok.. Sözde uygar toplumlar aslında ölü suratlarını saklayıp yaşıyorlar. Ölü bakışlarıyla bakıyorlar kendi dinlerinin taş kalpli tanrılarına. Katedralleri, kendi mezar taşlarına dönüşüyor ve ölü elleriyle sessizce dokunuyorlar masa başında bekleyen çetelerin örtülü silahlarına. Silahları ve kuklaları onlar yaratıyor.. Ve mezarlarını onlar kazıyor yoksul halkların. Aç insanların, hasta çocukların, susuz çiçeklerin.. Onlar maskelidir. Onlar  hayatın ve çocukların katilleri..

Karşı tepelerin arkasından başka bir çığlık kaplıyor, gökyüzünü. Rüzgar aynı renkte ağlayan çocukların bayrağa dönüşmüş giysilerini sallıyor Rojava’dan. Direnişin ve onurun silahları kuşanmış dar sokaklarda.. Ölüm dışardan geliyor.. Ölüm satılmış bedenlerin ellerindeki ayetlerden düşüyor. Satılmış ayakların bıraktığı tozun dumanına toplar atılıyor.. Çocuklar, anneler, babalar sürekli azalarak direniyorlar. Hep hüzün ve hep ayrılık ..Dağdan dağa, tepeden dereye ulaşan  deve dikenlerin izinde çizilen  yolların yalın ayaklarında kalan gölgeleri tarihe armağan eden yoksul kardeşlerim.

Mazlum Irak halkı…Mazlum Suriyeli kardeşlerim.. Ekmekten başka talebi olmayan Kürtler, Araplar, Türkmen, Süryani, Ezidi  kardeşlerim..

Kerkük…Tuzhurmatı..Musul..Samarra..

Tanrıların düştüğü mevliyelerden kalan son basamak. Çamurdan ve toz topraktan tabletlerin içindeki sırrın son kentleri. Aşkın ve bereketin hoyratında beşiklerini sallayan zavallı halkım.

Kaç kişi kaldınız.. Kaç kişi öldü, yollarınızın tozları içinde.. Kaç kişi uyudu mağaraların yılan serinliğindeki oyuklarında.. Kaç kişi doydu ekmeğin kızarıklığına, sütün kaymağına.. Ve kaç kişi kaldı umudun kıyısında, inatla direnen gerilla..

Kardeşlerim.. Siz sınıfta kalanlarsınız.. Bizim sınıfta.. Emekçi ve köylü ve en önemlisi yoksul ve  hayatı, ölümü bir yorgan gibi gecenin üstüne çekenlersiniz.. Susuz kalan, ekmeğe şükreden ve  dinini, ırkını  ölümüne savunan son kuşlarsınız..

Dini, ırkı ve dili aynıdır yoksulluğun. Ve aynı coğrafyanın gerçek sahibi, ölenler ve sakat kalanlar sizlersiniz.. Siz yoksullar ve aç olanlarsınız.. Yani, savaşın  ve ölümün nedenidir, parasızlığınız.. Siz iflah olmaz, dünyanın en büyük sınıfısınız.. Siz köylüsünüz.. Siz ırgatsınız yeşili özleyen sarı toprakların.  Ölürken de aynısınız.. Hiç fark etmez sizin varlığınız.. Siz Kürt, Türkmen, Ezidi, Arap ve Süryani’siniz..

Savaşta fark etmez sizin diliniz ve kimliğiniz.. Zengin kardeşleriniz ilk uçağa binip gidenlerdir. Tatil yerinden, adalardan, yeşil ve mavi hayattan sizi seyreden ve azalmanıza kadeh kaldıranlar onlardır.. Sizden kalacak tarlaları ve evleri onlar alacaklardır.

Hiçbir şey aynı kalmaz kardeşlerim..  Bir gün savaş bitecek.. Bombalar saklanacak.. Ve gelip sizin topraklarınızda kahramanlık taslayacak olanlar, onlardır. Marşlarla karşılanacaklar sermayenin bekçileri. Sizi övecekler, öldüğünüz için.. Tenekeden madalyalar dağıtacaklar bol bol  sizlere.. Ve tekrar daha geniş topraklara daha büyük fabrikalar kuracaklar sizin için. Sakat kalanlarınızı bekçi yapacaklar.. Ve diğer  şarkılarda hep siz  oynayacaksınız , göbek havası.. Irak ve Suriye’de, Filistin’de hep sizin gibiler öleceklerdir..

Ah Ezidi kardeşlerim..Arap ve Kürt kardeşlerim..Türkmen kardeşlerim..

Ah nasıl anlatsam !..

Bu savaşta yalnızca yoksullar ölür. Asla ırksal ve dinsel değildir bu savaşlar.. Petrol için ve yeni Amerikan üsleri, yeni fahişeler ve köleler için.. Savaşı bitirdiklerinde sağ kalanlar; çocuklarınız sakat ve ölü fark etmez, yoksul ve çirkin fark etmez, onlar geleceğin proleterleri ve zavallı cahil köylüleri olacaklardır. Geleceğin ırgatları olurken..

Kapitalistler, sermayenin cinleri hep maske takıp sizi cepheye sürecekler.. Onlar, efendilerinin coğrafyasında kadeh kaldırırken, siz aynı sahnede birbirinizi öldüreceksiniz.. Uyanın ve bozun oyununu emperyal tanrıların ve sevincini uşakların.. Uyanın, bu kadim coğrafyanın kardeşlik ezgilerinde ve selam durun emeğin barış kuşlarına.. Kendinize..                    

KARDEŞLERİM..     
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan