Sayfa Yükleniyor...
Ümit Yaşar Işıkhan
İzmir fuarı
Çocukluğumuzun hayal dünyasını saklayan perilerin trene binerken bizlere el salladığı sokak Hayvanların sırtına dokunarak, yüzlerini okşayarak geçtiğimiz zaman tüneli Oyuncaklar Büyülü aynalar Bizi büyüten rüzgârın dörtnala renklere ve kahkahalara koştuğu dünya
Artık değil Artık savaş artığı yaralı çocukların hayallerinde kalacak en son yeşil bahçe En son yaslandıkları ağacın kokusu En son birbirlerine sarılıp sabah ayazını yeşilliklerden toplayan nemli bir sayfa
Çocuklar Yüzlerce Binlerce
Hiç biri gülmüyor Hiç biri oyun oynamıyor ve bakıyorlar gün doğumunda gelecek gevrekçi çocukların susam kokusuna Artık fuarın anlamı değişti Yoksullar Yetimler, öksüzler, parasızlar, işsizler, vatansızlar ve kimsesi olmayan bütün hayallerini sınırda tüketmiş insanlar Kardeşlerim Bu Frenk tohumu ağaçların gölgesinde tanrıyı beklemektedirler
Çocukluğumuzun kahkahalarını boğan aynaların sırrını rüzgâra verip susuyorum. Dışarıda birbirini tanıyan binlerce çocuk, ağaçların sıcaklığına sarılıyor. Aynı dağlardan, aynı ovalardan ve aynı kaderin sayfalarından dökülmüş bakışlarını birbirinden saklayarak yere, kuruyan yeşilliğin arasında ve kendileri gibi gidecek yerleri olmayan böceklerin izlerinde hayallere dalıyorlar
Hayat Hayat nedir ki?
Barınak Ekmek Su Oyuncak Anne Baba Dede Nine Amca ve bilcümle aynı tarihin sayfalarında yer alan bütün renklerin şekerle buluştuğu saatlerin ruhu
Koşturmak Nazlanarak yürümek Ekmeğe, suya, süte doymak Anne sıcaklığında baba okşamalarında gevşemek Kardeşlerim Kardeşleri yolda bombaların çukurunda gömülen yaralı ellerin izinde sıkıca birbirine tutunan tanımsız acılara rağmen gözlerinde ışığa koşanlar Öldüler Ölüyorlar Yollarda düşen ekmek kırıntısını köpeklerden önce yiyen çocukların yırtık elbiselerinde solmuş hayatlarına serperek koşturuyorlar
Arkadan ağlayanları da yoktu Gitme diyenleri de Bavul hazırlayan, çörekleri karton kutusuna dizip ikram eden de yoktu Arkalarından su döken ve dönsünler diye dua edende yoktu
Koştular Kaçtılar Köyler ufuklarda bomba seslerine boğuldu. Köpek havlamaları mitralyöz sesinde Çocuk çığlıkları ve ne olduğunu anlamayan horozların sesi de boğuldu Tufan Kıyamet Ölüm dört nala başuçlarında çiçeğe durmuş yeşilliğin içinden sızan kanların kokusuna koşan eşek arılarının peşinden ufuklara, aydınlığa, umuda, suya, ekmeğe koştular Koşuyorlar
Nedir bütün bu olanlar?
Ne oldu birden bire , ne oldu da cehenneme döndü hayat!..
Daha dün, daha geçen ay Daha geçen sene Önceki sene Daha asırlar öncesinde gül yüzlü mevsimlerin kucağında açan papatyalar Okulları, tarlaları, evleri, sokakları Bakkalları, oyun bahçeleri Nazlanan çocukların dondurmacıya ulaşan sesi Okul arkadaşları nereye gitti?.. Ekmeğin tadı, peynirin beyazı, domatesin kızılı, yüzlerinde kalan hayat izlerine, kahkahalarına ne oldu Anneleri Babaları nerde? Kim öldürdü kardeşlerini? Kim yıktı oyuncak sokaklarını İneklerini kim kurşuna dizdi Tavuklarını, ördeklerini kim doğradı kanlı bıçaklarla
Tanrım bu kentlerin tepesinden aşağıya düşen bombaları kim yaptı?
Dağlarını kim yaktı Yollarını, bahçelerini, kuşlarını, tavşanlarını, kekliklerini kim öldürdü
Okullarını, sınıflarını kim kurşuna dizdi Koyunlarını, keçilerini kim saldı yangın evlerin içine Ne oldu? Ne oldu da bu hayat bütün sınırlarını çekerek saklandı ölümün ucuna
Anlamadan yürüdüler Sormadan yürüdüler Sustular uzun süre birbirinin bakışlarına sığınarak Yaşlılar yoruldu Yaşlılar duman bulutları içinde kalan anılarına bakarak yürüdüler Ayaklarında çarık, üstlerinde yırtık fotoğraflardan kalan uzun, beyaz giysilerine dokunmadan yaslandılar kayalıklara Öldüler Ölülerini yol üstündeki çukurlara atarak sürekli yürüdüler Ufuklara Belirsizliğe Gecenin karanlığına koştular Yorgun, aç ve sürekli azalan sesleriyle
Çıt yok... ses yok... Düşman Bilmedikleri ve tanımadıkları düşman En korkunç masallardan çıkıp gelen ejderhalar Yanı başlarında Soludukları havada İçtikleri suda Sığındıkları mağarada yanı başlarında
Hiç kimse anlatmamıştı bu düşmanı Kimse bilmiyordu Kimse inanmadı cehennemin yeryüzüne, hem de yaşadıkları bu yoksul coğrafyaya düştüğünü Yangın Dağlarda Ovalarda Yollarda Yüreklerde Bakışlarda Avuçlarda Umutlarda Bu kadar yalnız değildi hiçbir canlı yeryüzünde Bu kadar çok ve yoksul..Bu kadar yaralı ve bu kadar yalnız
Tanrı yalnızdı ve kimsesizdi Onlar da...
Yaşlılar ağıtları bitirdiler Çocuklar yeni ağıtlar öğrendiler ve bütün öğrendikleri ve bildikleri aynı gün unutulup eskidiler. Hayat hızla ve karınca yürüyüşünde sürekli büyüyen ölümün gölgesi peşinde yürüdüler Azalarak Umutları gibi her saat biraz daha ölerek
İzmir fuarı artık oyuncaklarımızın gölgesinde uyuyan binlerce kimsesiz çocukların anılarına bıraktı kendini. Ağaçlar, yapraklarını uzattı yorgan yerine. Bütün kuşlar toplanarak en güzel şarkılarını umuda döktüler Çocuklara Hayata, barışa, umuda, kardeşliğe
Sustum Yıllarca yetecek kadar sustum. Ve şimdi suskunluğumu yiyerek çocukların gözlerine bakıyorum Kardeşlerim, umudumuz var yarına dair Ve umut sizsiniz Ellerinizin birbirine kavuşması ve sarılmasıdır inatla ve inançla rüzgarın peşinden koşan hayallerimizle.