1
Yusuf Çağırtekin
İlkses Gazetesi Yazarımız

Yusuf Çağırtekin

Yazarın Köşe Yazıları

İzmirliler Futbolda keyif veriyor

Pandemi de ikinci dalganın çıkışı ile tekrar gelen kısıtlamaların, uğramaması gereken yegane alanlardan bir tanesinin futbol olmasını umuyoruz. Şu sıralar belki de tek keyif veren sosyal aktivite olabilir hayatımızda. Bu bakımdan koronavirüsten ricamızdır lütfen futbola dokunma!


Why Say Negro? (Neden siyah diyorsun!)

Dün geceden beri futbolla ilgili ya da ilgisiz herkesin merak ettiği bir soru var. (Why Say Negro?) Cevabını değil sadece soruyu merak ediyoruz. Çünkü dün PSG-Başakşehir maçının dördüncü hakemi Sebastian Coltescu’nun sorduğu bu sorunun, onun bilinçaltından gelen iğrenç düşüncelerinin bir yansıması olduğunu biliyoruz hepimiz.


Salgın, Devler Ligi, Başakşehir…

Medipol Başakşehir’in Leipzig’e kaybetmesi, içinden geçtiğimiz şu zorlu günlerde bizleri çok üzdü şüphesiz! Şampiyonlar Ligi organizasyonu futbolun en büyüklerinin yer aldığı, futbolseverler için çok büyük keyif veren önemli bir organizasyon. Burada bizden bir takımın devlere karşı parmak ısırtan mücadeleler vermesi de gurur verici!


Diego Armando Maradona…

Maradona’nın ismi geçince futbolu seven hemen herkesin bir dost meclisinde, futbol sohbeti yaptığında onunla ilgili bir iki çift sözü olmuştur. Görsel medyada gelişen teknoloji onu sadece bizden bir önceki kuşağın izlediği efsane olmakta öteye geçirdi. Bugün futbolu seven küçük çocuklar bile onun en az birkaç görüntüsünü seyretmiş ve onun adını zikreder hale gelmiştir.


Standardımız yok!

YUSUF ÇAĞIRTEKİN
Merhaba değerli okuyucularım. Bu hafta yine A Milli Futbol Takımımızı ele alacağız.

Macaristan karşısında Türk Milli Takımı’nın oyun planı rakibin kapanan savunmasını açmak üzerine kuruluydu. Ev sahibi ekip önemli isimlerinin eksik olması ve Türkiye’nin güçlü bir rakip olması hasebiyle savunmada kalıp, kontra ataklar ile gol bulabilme ümidindeydi
*****


Kovid-19'a Direnen Futbol!

Sevgili okuyucular iyi hafta sonları diliyorum! Bu hafta Kovid-19 salgını altında devam eden futbola dair kısa kısa fikirlerimi paylaşacağım.

Koronavirüs artık hayatımızın bir önemli bir gerçeği ve ne yazık ki tüm dünya önümüzdeki birkaç yıl bu salgın ile yaşamaya devam edecek. Salgın tehdidi devam ediyor ama normal hayatın da sürmesi gerekiyor. Devam etmesi gereken olgulardan bir tanesi de şüphesiz futbol!

Nitekim futbol dev bir endüstri ve ulusal ve uluslararası organizasyonlar Kovid-19 salgını tehdidi altında bir şekilde devam ettirilmeli. Fakat sağlıklı bir şekilde devam ettirildiği söylenebilir mi? Burası tartışılır çünkü hemen her gün spor camiasında koronavirüse yakalanan kişilerin isimleri zikrediliyor.

Spor kulüpleri elbette ki çok fazla önlem alıyor. Temas ve sosyal mesafe kurallarına uyulduğu ekranlarda bile göze çarpıyor ama her gün virüse yakalanan futbolcuların isimlerini duymak, alınan önlemlerin yeterli olup olmadığı konusunda şüphe uyandırmıyor mu sizce de?

Bu sezon dünyada futbolu yönetenlerden beklentim; organizasyonları mümkün olduğunca minör açıdan düzenleme tarafındaydı. Yani belirli grup usulü formasyonlar belirlenip, müsabakaları bu formasyonlar üzerinden oynatmaları gerekirdi. Tüm dünyada 50 milyondan fazla aktif vaka


İzmir'e depremi hak gören zihniyet!

Merhaba değerli okuyucular. İzmir ne yazık ki büyük bir depremi atlattı! Kentte artçılar hala devam ediyor ve bu durum İzmir için tehdit oluşturmaya devam ediyor. Fakat İzmirliler için bu tehdit şu anda ikinci planda. Çünkü biz ne yazık ki depremden daha kötü sorunlarla uğraşıyoruz! Cehalet, nefret, kindarlık, dalkavukluk, münafıklık…

Deprem nedir? Bu soruyla başlayalım isterseniz. Çünkü halen bilmeyen çok insan var! Deprem, yer kabuğunda meydana gelen ani kırılmalar neticesinde ortaya çıkan enerjinin yer yüzeyinde yıkılmalara neden olabildiği bir doğa olayıdır. Tanımdan da anlaşılacağı üzerine bir doğa olayı! Zinaya ya da içki tüketiminin artmasına bağlı olarak oluşmuyormuş! Oldukça basit anlattım dimi! Bence bunu bile anlamayacak çok insan var! O yüzden bu tanıma inanmayan varsa araştırabilir!

Depremi anlattıktan sonra gelelim “Gavur İzmir”e! Nedir bu şehri “gavur” ilan ettiren! Cevap şu şekilde olacaktır: İslami yaşayış tarzına uymayan, günaha düşmüş, Müslümanlığın gereklerini yerine getirmeyen… Yani kafanızda bir İslam tasavvuru var ve bu tanıma İzmirliler uymuyor! Müslümanlık algısına uymayan insanların yaşayış biçimi de “gavurluk” olarak değerlendiriliyor! Bu böyle olunca deprem İzmir’e hak görülüyor! Neredeyse bir “oh olsun” demedikleri kalıyor!


Şampiyonlar ve Biz!

Değerli okuyucular, bu haftaki konumuz Şampiyonlar Ligi. Futbolun belki de Dünya Kupası’ndan sonra en büyük organizasyonunda bu yıl da tek takımla mücadele ediyoruz ve gidişatımız ne yazık ki bu yıl da parlak görünmüyor.

Başakşehir-PSG maçını değerlendirmenin bir manası olduğunu düşünmüyorum. Çünkü ortada ciddi bir gelir, oyun, mantalite ve oyuncu kalitesi farkı var. Saha avantajı nedeniyle, ciddi ve güzel bir oyun sergilemekle galibiyeti elde etmek kolay olmuyor artık! Modern futbolda oyuncu kalitesi olmadan istediğiniz kadar, baskılı oynamaya çalışın, sonuç değişmiyor. Bu sebeple oyuncu kalkitenizi yükseltmeniz gerekiyor. Neymar, Mbappe, Di Maria, Sarabia ile mücadele etmek için Epureanu, Skertel, Rafael, Bolingoli ile oynamak zorunda kalmak, sadece parasal adaletsizliği değil aynı zamanda transferde Şampiyonlar Ligi’ni düşünüp de yeteri kadar önem alınmadığını da gösteriyor!

Alışılagelmiş bir söz var, “Türk Futbolu Avrupa’nın çok gerisinde kaldı!” diye. Bu sözü en fazla ülkemizde futbolu yönetenler kullanır farkındaysanız! Fakat aynı güruh ne hikmetse sorunu tanımlamaktan öteye geçemez, çözüm yolunu ya da yollarını bir türlü bulamaz. Yıllarca da aynı koltukta oturmaya, sağa sola ahkam kesmeye devam eder! Bunun sebepleri nedir biliyor musunuz?
Yerel ölçekte düşünmeleri yani kapasiteleri


Sarı Kırmızı Aforizmalar!

Merhaba değerli okuyucularım. Bu hafta Galatasaray’ı ele alacağız.

Lige iyi bir giriş yapan sarı kırmızılılar aynı havayı sonraki haftalarda sürdüremedi. Son maçında Alanyaspor’a da kaybedince, bir anda zirveyle arasındaki puan farkı 7’ye çıktı. Takımın performansı ise oldukça geriye düştü. Oyuncuların form durumu tartışılan Galatasaray’da bu düşüşün beklenmediği bir gerçekti. Ya da düşüşün bu kadar erken olması şaşırtıcı oldu.
*****
Fatih Hoca, transfer sezonun sönük geçmesinin ardından ligin ilk devresini çok da iyi geçemeyeceklerini düşünüyordu diye tahmin ediyorum. Surat ifadesinden de maç sonu demeçlerinden de bunu net bir şekilde anlayabiliyorduk. Bekleneni veremeyen Falcao, sorumluluk almayan Diagne, ne zaman nasıl oynayacağını kestiremediğin Feghouili ve hangi niteliği ya da sıfatı yakıştırabileceğini bile bilemediğin Belhanda… Bu kadar bilinmeyenin ortasında Fatih Hoca gibi deneyimli birinin bile arada kalması şaşırtıcı olmasa gerek.
*****
Bu sezon en azından taraftar, sorunun teknik direktörden yana olmadığının farkında! Bence bu da çok önemli. Düşünsenize geçmişte olduğu gibi oyuncu kaprisleri, performans düşüklüklerinin cezası sadece teknik patronlara kesilseydi şu anda hiçbir suçu olmayan Fatih Hoca görevden alınıp, farklı bir maceraya yelken


Seviye Atlayamayan Milliler!

Merhaba değerli okuyucularım. Bu hafta bildiğiniz üzere milli maç arası dönemi geçirdik. UEFA Uluslar B Ligi heyecanında Türkiye, grupta güçlü rakibi Sırbistan’ı evinde ağırladı. Müsabaka 2-2’lik beraberlikle sonuçlandı. Türkiye bu sonuçla 3 puanla grupta 3. Sırada yer alırken, Sırbistan ise 2 puanla grupta son sırada kaldı. Şimdi maça dair izlenimlerimi, notlarımı ve yorumlarımı sizlere aktarmak istiyorum.

Milli takımımız müsabakaya oldukça tutuk başladığını gözlemledik. Bunu son oynanan Rusya maçında da gözlemleme fırsatı elde etmiştik. Savunmada Merih Demiral harici maça konsantre olabilen kimsenin olmadığını düşünüyorum. Özellikle en kötü performans Hasan Ali’den geldi. Bu tür maçları oynayacak tecrübesi olan da bir futbolcu ama Sergey Milinkovic Savic’e o topu vurdurması, bende hayal kırıklığı yarattı. Sırbistan tipik bir yarı kanat organizasyonu olarak nitelendirebileceğimiz bir pozisyonda golü bularak öne geçmeyi başardı. Türk Milli Takımı’nın geçmişten günümüze yediği gollerin arşivine baksak muhtemelen en fazla yan toplardan gelen organizasyonlarla topu ağlarımızda görmüşüzdür. Dünya çapında bir jenerasyon yakaladığımızda da (2008 Avrupa Şampiyonası Çek Cumhuriyeti ile gruptan çıkma müsabakasında Koller’den yenilen gol) bu tür golleri çokça yiyebiliyoruz. Golden sonra oynanan oyun da bizim için pek umut ışığı vermedi açıkçası.

İkinci yarı toparlandığımız,


Transfer Dönemi Sona Erdi Fakat!

Merhaba değerli okuyucularım. Bu haftaki konu başlıklarımız geçtiğimiz günlerde sona eren transfer dönemi ve takımlarımızın kadrolarına kattığı oyuncular olacak. Fakat bu transfer dönemi Fenerbahçe taraftarı hariç kaç takımın taraftarlarını memnun etti bilemiyorum.

5 Ekim günü sona eren transfer dönemi Türk takımları için Fenerbahçe harici pek de beklenildiği gibi geçmedi. Şampiyonluk özlemi 5 yıla çıkan Fenerbahçe, transfer döneminde etrafta ne var ne yok hepsini topladı adeta. Kadroyu baştan aşağı yenileyen sarı lacivertliler hemen her bölgeyi alternatif olacak oyuncularla doldurdu. Sarı lacivertli ekibin transfer ettiği Samatta, Tisserand, Novak, Lemos ve Perotti çok etkili oyuncular. Perotti bir Lazar Markovic hayal kırıklığı yaratmazsa lige damga vurabilir. Bu yıl şu ana kadar Fenerbahçe’nin en dikkat çekici yönü ise savunması oldu. Lemos ve Tisserand’ın burada ilk üç hafta için etkileyici performanslar sergilediği apaçık ortada. 
*****
Galatasaray’a gelecek olursak, anlam veremediğimiz şeylerin olduğu kesin! Transferin son günü tüm Galatasaraylıların gözü transfer haberlerinde oldu ama yapılan her açıklama giden futbolcular içindi. Saatler ilerledikçe bekleyiş yerini ‘Yönetim İstifa!’ söylemlerine bıraktı çünkü gelen haberler transfer yapılmayacağı yönündeydi. Aldığımız bilgilere göre Yönetim Kurulu, maddi yetersizlikler ve


Süper Lig'de 4. Haftaya Dair!

Merhaba değerli okuyucularım. Bu haftaki konumuz şampiyonların Süper Lig’deki 4. hafta oynanacak maçları ve bu maçların sonuçlarına ilişkin yorumlarım olacak. Geçen hafta oynanan ve 0-0 sonra eren Galatasaray-Fenerbahçe derbisi sonrası. Ligdeki rekabet ortamı artmış gözüküyor. Zirvede 7 puanlı ekipler F. Karagümrük, Alanyaspor, Galatasaray, Hatayspor ve Antalyaspor bulunuyor. Bu takımları ise 6 puanlı B. B. Erzurumspor ve 5’er puanlı Göztepe ile Fenerbahçe izliyor. Sezona büyük hayal kırıklığı yaratarak başlayan Beşiktaş 4 puanla 11. sırada yer alırken, geçen sezonun şampiyonu M. Başakşehir son sırada yer alıyor. Ligin ilk haftalarında puan durumu bu kadar şaşırtıcı olunca sizlerle bu haftaki maçlara ilişkin yorumlarımı paylaşmak istedim.
Kasımpaşa-Galatasaray
Sezona iyi bir başlangıç yapan Galatasaray, 4. hafta Kasımpaşa’ya konuk olacak. Bu sezon oynadığı 3 maçta 1 galibiyet alan Kasımpaşa’nın iyi futbol oynadığını düşünmüyorum. Fakat ev sahibi avantajı ile Galatasaray’a karşı direnecektir. Galatasaray ise Rangers maçı sonrası yorgun bir vaziyette çıkacağı maçta zorlanabilir diye düşünüyorum. Sarı kırmızılı ekibin rotasyonda kullandığı oyuncular da formunda olduğu söylenemez. Bu maçtan beklentim beraberlik ya da tek farklı Galatasaray galibiyeti olacaktır. Kasımpaşa’nın kazanması ise sürpriz olur.
Gaziantep FK-Trabzonspor
Trabzonspor kötü geçirdiği ilk iki haftadan sonra, Y. Malatyaspor’u evinde yenmesi takımda moralleri yerinde getirdi diye düşünüyorum. Gaziantep FK ne zaman


Kısır Geçen Derbi ve Ersin Düzen'in Mesajı

Bir Galatasaray-Fenerbahçe derbisini daha geride bıraktık. Pandemi koşulları altında, seyircisiz oynanan derbi, oldukça zevksiz geçtiği konusunda herkes hemfikirdir. Derbiye dair notlarımı ve analizlerimi paylaşırken evvela şunu belirtmek isterim ki bu maç Galatasaray için kayıp, Fenerbahçe için ise kazanç olarak görüyorum.
***
Türk futbolunun iki dev çınarı Galatasaray ve Fenerbahçe, Türk Telekom Arena’da karşı karşıya geldi. Maç öncesi iki tarafı zihnimde karşı karşıya getirdiğimde aslında çok gollü bir maç beklemiyordum. Benim tahminim ya golsüz beraberlik ya da sarı kırmızılı tek farklı takımın tek farklı maçı kazanacağı yönündeydi. Sonuçta beni şaşırtmadı. Maçın analizine gelecek olursak, Galatasaray ilk yarı daha baskılı oynadı. İlk 5 dakika haricinde devrenin sonuna kadar atak yapan ve topu ayağında tutan taraf Galatasaray’dı fakat çok net diyebileceğimiz bir pozisyon üretemedi. Emre, Falcao ve Feghouli beklenen verimi veremedi açıkçası. Belhanda da son derbi öncesi yakaladığı ivmeyi bu maçta tutturamadı. Belhanda’nın sanırım en büyük eksisi bu. Kendinden bekleneni kritik maçlarda bir türlü veremedi. Gol ve asist sayılarında da çok geride kaldı. Arda Turan ve Taylan ise mücadeleleriyle Galatasaray’da ayakta kalan isimler oldu. Fenerbahçe ise, ilk yarı topu kaptığında hızlı ataklarla rakip kaleye gitmeye çalıştı.


Futbolu Değil Kişileri Tartışıyoruz

Merhaba değerli okuyucularım. Bu haftaki konumuz, Türk Futbolu değil, ülkemizde futbolu yorumlayan şahıslar. Hepimizin malumu Fenerbahçe-Hatayspor maçından sonra NTV’de yayınlanan “Türk Futbolunun Referans Programı” olarak da nitelenen Yüzde Yüz Futbol programında, Rıdvan Dilmen’in fitilini ateşlediği FETÖ’nün futbolumuzdaki uzantıları konusu kamuoyunda çok ses getirmiş, sporseverler saha içindekileri değil de yine saha dışındakileri konuşur hale gelmişti. Dilmen, programda İbrahim Seten başta olmak üzere birçok ismi FETÖ’cü olarak lanse etti ve kendisini hedef alan bu güruh ile sonuna kadar mücadeleye hazır olduğunu belirtti. Dilmen’in söylediklerini hepimiz dinledik. Kimimiz hak verdi kimimiz haksız buldu. Ben Rıdvan Dilmen’in serzenişini kısmen haklı buldum ama FETÖ terör örgütü ile mücadelede devletimiz bu kadar temiz çalışırken, Seten ve beraberindekilerin örgüt ile bağlantısı olduğunu tespit edememe ihtimalinin olduğunu sanmıyorum. Neyse kısaca Rıdvan Dilmen olayı ile ilgili fikrim budur…

İkinci değinmek istediğim mevzu ise Fatih Altaylı ile TRT Stadyum Programı sunucusu Ersin Düzen arasında geçen “maaş tartışması”. Altaylı, TRT’den üst düzey bir yöneticinin Ersin Düzen’e 400 bin TL maaş verildiğinin bilgisini kendisiyle paylaştığını açıklamıştı. Ersin Düzen ise bunun bir iftira olduğunu ve kanıtlanması halinde ekrana bir daha çıkmayacağını belirtmişti. Peki kim doğruyu söylüyor? Bu konuda da sizinle fikrimi paylaşmak


Bucaspor'a Yazık Oluyor

1928 yılında Bucalı gençler Süleyman Atakan, Bekir Eromat, Niyazi Gökgönül, Hasan Yalçınkaya ve Niyazi Aktaş’ın önderliğinde kurulan, nice Bucalı genci spor kültürüne yaklaştıran, alt liglerden yüzlerce değerli futbolcuyu Türk futboluna kazandırma başarısı gösteren Bucaspor, bugünlerde kapanıyor. Kulübün şu an başında bulunan Cihan Aktaş, göreve geldiği günden bu yana elinden gelen tüm çabayı sarf etmesine rağmen, Bucasor’un geçmişte açılan derin yaralarını saramadı. Koronavirüs pandemisi de araya girince Aktaş, yaklaşık 2 hafta önce yaptığı açıklamada, “Kulübü ben kapatmıyorum. Kulüp adına 40 milyon TL’den fazla borç var. Bu zamana kadar ne belediyeden ne de başka bir yerden maddi destek alamadık. Bu borcu ödeyecek birisi varsa ödesin. Bölgesel Amatör Lig’de mücadele ediyoruz. Futbolcuları bağlayacak sözleşmeler yok. Bu yüzden futbolcular diledikleri gibi gidebiliyorlar. 40 milyon TL olmadan bu takım lige çıkamaz” ifadelerini kullanmıştı. Hatta Aktaş, açıklamasının bir bölümünde Bucaspor’un kapanmasına veryansın edenlere de sitem ederek, “Kulüp kapanma noktasına gelmeden aklınız neredeydi? Maddi yardım almadan bu kulüp nasıl ayakta duracak” serzenişinde bulunmuştu. Sayın Cihan Aktaş, serzenişinde son derece haklı çünkü Bucalı bir vatandaş ve gazeteci olarak ilçede kalburüstü olarak nitelendirebileceğimiz kişilerden doğru düzgün destek alamadı. Tek başına direnmeye çalıştı ama nereye kadar gidebilirdi ki?


Kovid-19 Gölgesinde Başlayan Lig ve Şampiyonluk Adayları

Spor Toto Süper Lig’de heyecan bu hafta sonu oynanacak müsabakalarla başlıyor. Biliyorsunuz ki tüm dünyayı etkisi altına alan Kovid -19 salgını bu yıl futbolu da fazlasıyla etkileyecek. Virüsün en büyük etkisi ise ligin ilk devresinin seyircisiz olarak oynanması olacak. Hatta bence yılsonuna kadar tüm müsabakalar seyircisiz oynanabilir. Bu illet hastalığa kesin ve etkili bir çözüm bulunmadıkça toplulukları bir araya getirmenin bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Bildiğiniz üzere mart ayında Türkiye’de de salgının patlak vermesi üzerine 2019-2020 Sezonunda ligdeki tüm müsabakalar süresiz olarak ertelenmiş, Haziran ayında vaka sayılarının azalması ile tekrar başlatılmıştı. Lig ise ancak temmuz ayında sonlandırılabilmişti. Lig bittikten sonra kısa bir tatilin ardından takımlar yeni sezonun hazırlıklarına başlamıştı. Takımların fiziksel ve mental açıdan bu sene lige iyi hazırlık dönemi geçirdiğini düşünmüyorum. Geçen sene küme düşmenin kaldırılmasıyla birlikte ligin 21 takımla oynanacak olduğunu düşünürsek, oldukça zorlu ve yıpratıcı bir sene olacağını düşünüyorum. Bu zorlu yolculuk öncesi şampiyonluğa oynayacak olan takımların kısa analizlerini yaptım. Sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Başakşehir Yine En Güçlü Aday
Geçen sezonun şampiyonu Medipol Başakşehir’in bu yıl da şampiyonluğa en yakın takım olduğu, bariz şekilde belli oluyor. İstanbul temsilcisi bu yıl yaş almış bazı oyuncularını


Messi'nin Barça'dan Ayrılma Süreci Ve Nedenleri

Futbol dünyası şu sıralar Lionel Messi’nin Barcelona’dan ayrılmak istemesi hadisesini konuşuyor. Bildiğiniz üzere Bayern Münih’e 8-2 kaybedilen maçtan sonra yıldız futbolcunun kulüpten ayrılık kararı almıştı. Kulüp tarihinin belki de en büyük hezimetini yaşayan Barcelona ise bu yenilginin acısını unutturmak için yeni sezonda kadroda büyük bir revizyon yapması bekleniyor. Fakat Messi bu revizyonun dışında düşünülüyordu. Messi harici tüm takımı değiştirmek isteyen Barça, Arjantinli futbolcuyu ikna etmeye çalışıyor. Şimdilik bu çabaların sonuç verdiğini söyleyemeyiz fakat İspanyol kulübün Messi’den kolay kolay vazgeçeceğini zannetmiyorum. Barcelona bu konuda elinden geleni ardına koymayacaktır. Nitekim basına yansıyan haberlerden anladığım kadarıyla kulübün efsane isimleri de Messi ile ayrılmaması için temaslar kuruyor. İspanya Profesyonel Futbol Ligi La Liga’da Messi’nin İspanya’da kalmasını istiyor. La Liga yönetimi önceki günlerde yaptığı açıklamada yıldız futbolcunun takımdan ayrılması için sözleşmesinde yer alan 700 milyon Euro’luk bedelin ödenmesi gerektiğini ifade etti. Gerçekçi olmak gerekirse bu bedelin ödenmesi mümkün değil.  La Liga yönetiminin yaptığı bu hamlenin, akıllıca bir hamle olduğunu söylemekte yarar var çünkü onlar için Messi’nin La Liga’da yer alması, ligin seyredilmesi için önemli bir sebep. Bu sezon takımın başında yer alacak teknik direktör Ronald Keoman’da yönetime Messi’nin takımda kalması için baskı yaptığı ifade ediliyor. Yani anlayacağınız şu ki


Şampiyon Başakşehir ve Kaybedenler

Spor Toto Süper Lig’de 2019-2020 Sezonu şampiyonu Başakşehir futbol kulübü oldu. Ligin son haftalarına doğru girilirken, Başakşehir’in şampiyon olmasını bekliyordum açıkçası. Özellikle Galatasaray’ın yarıştan düşmesi ile zirve yarışında Başakşehir ve Trabzonspor yalnız bırakmıştı. Bu iki takımın şampiyonluk mücadelesinde birçok kişi Trabzonspor’u önde görüyordu. Sebebi ise bordo mavililerin daha köklü bir maziye sahip olması, uzun yıllar şampiyonluğa aç olması yani camianın şampiyonluk hasretinin büyük olması, lobisinin güçlü olması vb. birçok sebep sayabiliriz. Fakat herkesin unuttuğu bir gerçek vardı: Başakşehir son 3 sezondur şampiyonluğu kovalıyordu ve yine son 3 sezondur ligi ilk 2 sırada bitiriyordu. Ayrıca kadroda daha önce önemli liglerde şampiyonluk yaşamış çok önemli oyuncular bulunuyordu. Tüm bu şartları göz önüne aldığımda Başakşehir’in şampiyon olması beni şaşırtmadı.
Trabzonspor’a gelirsek, şampiyonluğa ulaşamamalarının nedenlerini şöyle sıralayabiliriz. İlk olarak takımda şampiyonluk yarışını sürdürebilecek tecrübeli oyuncu sayısı oldukça azdı. Ndiaye ve Sosa’dan başka bu yarışta tecrübeye sahip oyuncu sayamayız bence. Uğurcan, Gustavo Campi, Abdülkadir Ömür, Ekuban, Abdülkadir Parmak, Anthpny Nwakaeme… bu isimler kariyerlerinde başarılı olsalar bile daha önce şampiyonluk yarışında çok fazla tecrübeye sahip değillerdi. Takımın gol yükünü çeke Sörloth bile fazlaca tecrübeli sayılamaz. Böyle bir oyuncu grubunun karşısında ise; “Mert Günok, Gael


Wayfair Skandalı

Dünya şu sıralara Wayfair Skandalı ile çalkalanıyor. ABD başta olmak üzere tüm dünyada yaygın olarak bilinen online mobilya mağazalarından Wayfair, insan ticareti yapmakla suçlanıyor. İddiaların merkezine inildiği vakit ise fahiş fiyatlar üzerinden yapılan ev eşyaları satışları yapıldığı görülüyor. Üstelik bu ürünlerin isimleri kaybolan çocukların isimleri ile aynı. Oldukça dikkat çeken bu gelişmenin ardından iddialar yüksek sesle dile getirilince tüm dünya bir anda ayağa kalktı. Twitter’da günlerce tt olan bu durum önceki gün Türkiye’de de sosyal mecralarda oldukça fazla konuşuldu. Hatta Kovid-19 salgını girdikten sonra gündemi bu kadar meşgul eden bir başka gelişme olmamıştı diyebiliriz.
Wayfair’de yaşanan bu skandalın Türkiye’ye de sıçradığı görüldü. Bazı sosyal mecra kullanıcıları Türkiye’nin en büyük online alışveriş firmalarından Trendyol’un da yüksek fiyatlarla ürünler sattığını öne sürdü. Bu gelişmenin ardından Twitter’da gündem bir anda Trendyol oldu. Sosyal medya kullanıcıları gün boyu Trendyol’u hedef alan paylaşımlar yaptı. Bu korkunç iddialarla adı anılan Trendyol ise vakit kaybetmeden yazılı bir açıklama yayınladı. Açıklamada söz konusu olayla uzaktan yakından ilgileri olmadığını açıklayan firma, bazı ürünlerin yüksek fiyatla siteye girmesinin çalışanlar tarafından yapılmış bir hata olduğunu ifade ederek, bu ürünlerin hiçbirinin satışının yapılmadığını belirtti.


Bana Göre Şampiyon…

Spor Toto Süper Lig’de 30. Haftayı geride bıraktık. Haftayı Antalyaspor deplasmanında galibiyetle geçen Medipol Başakşehir, Galatasaray’ı deplasmanda deviren Trabzonspor önünde 2 puan farkla lider kapadı. Galatasaray ve Sivasspor’un üst üste kötü sonuçlar alması, zirve mücadelesinde Başakşehir ve Trabzonspor’u yalnız bıraktı. Önümüzdeki 4 hafta bu iki takımın şampiyonluk mücadelesi ile geçecek. Bu saatten sonra iki takım da ellerinden gelenin en iyisini yapacağına kuşkumuz yok. Yıllardır 3 büyüklerin içinde olmadığı bir şampiyonluk yarışına ilk defa denk geliyoruz. Bu farklılık da bence birçok futbolsever için tuhaf geliyordur diye düşünüyorum. Peki, şampiyonluk yarışında kim daha avantajlı? Hangi şampiyonluk adayının fikstürü daha kolay? Benim şampiyonluk adayım hangi takım? Beraber inceleyelim isterseniz.
Trabzonspor ile başlamak istiyorum. Türk futbolunun Anadolu’dan gelen en güçlü temsilcisi olan ve yıllarca 3 büyük İstanbul temsilcisini dize getirip kendisini Türk futbolunun 4. büyük futbol takımı olarak kabul ettirmiş bordo mavililer, yıllardır hasretini çektikleri şampiyonluğa bu yıl oldukça yakın gözüküyor. Lider Başakşehir’in iki puan arkasında bulunan Trabzonspor, son haftalarda oynadığı futbolla da göz dolduruyor. Fakat tüm dünyayı etkileyen koronavirüs salgını ne yazık ki bordo mavili ekibi de olumsuz etkiliyor. Taraftar desteğinden yoksun olan Karadeniz temsilcisi, bunun eksikliğini oldukça fazla hissettiğini düşünüyorum. Çünkü


Ya Bu İşler Ne?

Merhaba değerli okuyucularım. Bildiğimiz üzere bu hafta sonu 2020 YKS’yi geride bıraktık. Bu yıl ki sınav tarihin en ilginç sınavlarından bir tanesi oldu. 2020 YKS’nin diğer sınavlardan en önemli farkı ise bu sene gençlerin hem sabırları sınandı hem de bilgileri. Süreci yöneten uzmanlar tüm dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 salgınının sınava girecek adaylara bulaşmaması için önce sınav tarihini ertelediğini duyurunca panikleyen adaylar, “ikinci dalga açıklamada” sınavın tarihinin tekrar öne çekilmesiyle “ne oluyoruz” diyerek iyice kaygılı bir sürece girdi. Sınav sabahı yaklaşık 2, 5 milyon genç ne yazık ki olumsuz duygularla sınav giriş yerine uğradı.
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin (ÖSYM) sürprizleri ne yazık ki sınav tarihleri ile sınırlı değildi. YKS’nin ilk ayağı olan Temel Yeterlilik Sınavında (TYT) özellikle Türkçe kısmından gelen sorular adaylar tarafından oldukça zor bulundu. Anlama dayalı uzun paragraf sorularından yıldıklarını belirten adaylar, sınav sonrası sosyal mecralarda sürekli bu konu üzerinde yorumlarda bulundu. Öğrencilerin şikayetlerini kısmen doğru bulsam da onlardan ayrı olarak bu durumu şöyle değerlendiriyorum: ÖSYM anlama dayalı soruları artık uzun yıllardır soru havuzunda bulunduruyor. Gerekçeleri ise üniversite adaylarının sadece bilgilerini ölçmek değil aynı zamanda okuma alışkanlıklarını da ölçmek. Bu sebeple


Şemalar

Merhaba değerli okuyucular. Bu haftaki konumuz şemalar. Daha önce psikoloji bilimi ile alakalı şeyler okumadıysanız muhtemelen bu kavramı ilk duyduğunuzda size fazlaca yabancı gelecektir fakat şemaların günlük hayatımızı oldukça yakından ilgilendiren, çok önemli bir kavram olduğunu bu yazıyla az çok öğreneceğinizi bilmenizi isterim. Şimdi şema kavramını açıklamak ile başlayalım. Bilişsel Davranışçı Kuramlarda geçen şema kavramı, “Küçük yaşlarda yaşadıklarımız ile oluşan ve hayatımızın geri kalanında davranışlarımızı oluşturmamıza etki eden kalıplaşmış düşüncelerdir.” Örnek verecek olursak “Değersizlik, uyumsuzluk,  duygusal yoksunluk, hiçbir zaman istediğim sevgiyi alamayacağım, her şeyden kuşku duyma, tek başına yapamam hissi, takıntılar…” Yani bu sorunların hepsi aslında geçmişten getirdiğimiz ve zihnimizde yer alarak yaşantımızı etkileyen şemalardır.
Peki bu duyguları nasıl yaşarız? Gelin bu soruyu birlikte irdeleyelim. Küçükken ebeveynleri tarafından cam bebek misali yetiştirilen bir çocuğu düşünelim. Bazı anne babalar çocuklarını oldukça korumacı bir şekilde büyütürler. Amaçları çocuklarının zarar görmemesidir. Çocuklarını dış ortamlardan gelebilecek her türlü riske karşı önlem almaya çalışırlar. İlk bakışta bu amaç çok masumca görünür ama bu amacı gerçekleştirmek için sergiledikleri davranışlar ne yazık ki o çocuk için oldukça zararlıdır. Çünkü hayat bütün canlılar için her an tehlikeler oluşturabilecek sürprizlerle doludur. Böyle yetişen bireyler ileride sosyalleşme konusunda sıkıntılar yaşayıp, dışarının kendisi için


Yeni Normalde İlk Hafta Heyecanı

Merhaba sevgili okuyucular. Hepimizin bildiği gibi Kovid-19 salgını nedeniyle tüm dünyada yaşam durma noktasına gelirken bazı ülkelerde insanlar günlerce evlerinde karantinada kalmak zorunda kalmış ve tüm futbol organizasyonları ertelenmişti.Vaka sayılarında düşüşün yaşanmasının ardından yeni normal dediğimiz sosyal hayat ile birlikte ise Süper Lig’de heyecan yaklaşık 3 aylık bir aranın ardından yeniden başladı. Bu hafta zirve yarışında mücadele eden Trabzonspor, Başakşehir ve Sivasspor haftayı puan kaybetmeden kapatırken, Galatasaray ise zorlu Rizespor deplasmanında hem maçı hem de Fernando Muslera ve Flroin Andone gibi önemli isimlerini kaybetti. Bu sonuçların ardından Trabzonspor ve Başakşehir zirve yarışında daha avantajlı hale gelirken, Galatasaray ise büyük ihtimalle şampiyonluk yolunda havlu atmak zorunda kaldı.
****
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki salgın nedeniyle verilen aranın ardından lige geri dönüş yapmak bütün takımlarımız açısından oldukça zordu. Adeta film sahnelerini aratmayan günlerden geçiyoruz. Bu şartlar altında mücadele etmek ligin geri kalanında da zor olacaktır. Seyirci desteğinden yoksun, salgın hastalık kapma ve sevdiklerine bulaştırma riski oyuncuların da psikolojisini olumsuz yönde etkilememesi elbette mümkün değil fakat bazı takımlar bu süreçte kendini hem mental hem de fiziksel açıdan


Affet ve Kurtul!

Merhaba değerli okuyucular. Bu haftaki konumuz affetmek ve affederek geçmişin yüklerinden kurtulmak olacak. Hepimiz geçmişte bizi öfkelendiren olaylar yaşayıp, sinir kat sayımızı artıran kişilerle karşılaşmışızdır. Bu kişilere ya da olaylara karşı kin tutmak, bizde sürekli olarak öfke hissini taşımaya neden olur. Hatta bazen o kadar yoğun hissederiz ki bu duygu bizi günden güne kemirir ve içimizde bitmek bilmeyen kötü duyguların yerleşmesi kaçınılmaz olur. Kötü duyguların yerleştiği bir ortamda ise güzel şeylere kanalize olmak, olumlu şeyleri düşünmek oldukça zorlaşır. Bu durum psikolojimizi de rahatsız eder. Bunun yanında yapılan araştırmalar, kişinin içinde sürekli olarak kin beslemenin yüksek tansiyon, kalp rahatsızlıkları, mide rahatsızlıklarına yakalanma riskini arttırdığını da gösteriyor. Demek oluyor ki affetmemek hem ruh sağlığımızı hem de beden sağlığımızı olumsuz etkiliyor.
***
Geçmişte sizi çok üzen bir kişiyi düşünün. Size karşı hak etmediğinizi düşündüğünüz birçok hata yapmış olsun. Kalbinizin kırılması, yıpratılmak, değersiz hissetmek ve daha bir sürü olumsuz duyguyu yaşamış olduğunuzu farz edelim. Sonrasında ne olur? Doğal olarak size bu tür duyguları yaşatan birine karşı kötü duygular beslersiniz. Onu affetmedikçe de zihin olarak o kişiye karşı sürekli bir öfke hissi duymamız kaçınılmaz olur. Demem o ki