Sayfa Yükleniyor...
Sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi açısından, düzenli fiziksel aktivite alışkanlığının hem fiziksel hem de psikolojik sağlık için çok sayıda faydası olduğu bilinmektedir. Fiziksel aktivite; kalp hastalığı, felç, depresyon, Tip 2 diyabet (şeker hastalığı) ve osteoporoz (kemik erimesi) gibi kronik hastalıkların riskinde azalma ile ilişkilendirilmekte ve ayrıca, düzenli egzersiz kan basıncını düşürerek ve kalbin gücünü ve verimliliğini artırarak kardiyovasküler (kalp ve damar sistemi) sağlığın korunmasında çok önemli sağlık katkıları göstermektedir. Tüm bu fiziksel sağlık katkılarına ek olarak egzersizin insülin duyarlılığını ve glikoz metabolizmasını iyileştirdiği gösterilmiştir. Düzenli fiziksel aktivite, iskelet kasında insülin duyarlılığını ve glikoz alımını artırarak tip 2 diyabetin başlamasını önlemeye veya geciktirmeye yardımcı olabildiği ve ayrıca total kolesterol, LDL kolesterol ve trigliseritlerde (kan yağları) azalma ve HDL kolesterolde artış dâhil olmak üzere lipit profillerinde iyileşmelere yol açabildiği belirtilmektedir.
Fiziksel sağlık faydalarına ek olarak, egzersiz aynı zamanda mental (zihinsel) sağlık sonuçlarının iyileştirilmesiyle de bağlantılı olduğunu vurgulayan çok sayıda bilimsel çalışma bulunmaktadır. Bu klinik araştırmalarda, düzenli egzersizin depresyon ve anksiyete (kaygı, endişe) belirtilerini azaltabileceğini göstermiş ve ayrıca düzenli egzersiz alışkanlığının dikkat ve hafıza artışı da dâhil olmak üzere çok yönlü bilişsel işlevlerde iyileşme sağladığı belirtilmektedir. Sağlıklı yaşam adına tüm bu olumlu katkıların yanı sıra, düzenli egzersiz alışkanlığı uyku kalitesi üzerinde de olumlu
Obezite, alınan enerjinin aynı oranda harcanmaması durumunda, vücutta yağ dokusunun birikimi sonucu ortaya çıkan, kronik bir hastalıktır. Metabolik sağlığı olumsuz etkileyen bu durum alınan enerji birimlerinin fazlalığıyla ilişkili olabileceği gibi, vücudun enerji harcama organların ve sistemlerinin yetersizliğinden de kaynaklanabilir. Organların ve sistemlerinin yetersizliği sonucunda, alınan gıdalar verimli olarak tüketilemediği için, trigliseritlerin (yağ asitleri) yağ dokusunda depolanmasıyla aşırı kilo ve obezite problemi gözlemlenir. Obezite tek başına ciddi bir sağlık sorunu olmasıyla birlikte, bazı metabolik problemlerin görülme sıklığını arttırmaktadır. Aşırı kilo ve obezite sıklıkla, tip 2 diyabet (şeker hastalığı), depresyon, kas ve iskelet sistemi sorunları, metabolik sendrom, kanser, karaciğer yağlanması ve ilgili hastalıklar, hormonal bozukluklar, hipertansiyon, kardiyovasküler (kalp ve damar sistemi) hastalıklar (KVH) gibi çok çeşitli kronik sağlık sorununa neden olabilmektedir.
Metabolizma; gıdanın, enerjiye ve hücresel işlev için gerekli temel moleküllere dönüştürülebilmesi için vücutta meydana gelen karmaşık biyokimyasal süreçleri ifade etmektedir. İlerleyen yaşla birlikte metabolizma hızında ve işlevselliğinde doğal bir düşüş, yağ kütlesinin artması, kemik ve kas kütlesinin azalması gibi vücut bileşiminde meydana gelen bu önemli değişiklikler, metabolik sağlık adına çeşitli sorunlara neden olabilecek insülin direnci, Tip 2 diyabet (şeker hastalığı) ve kardiyovasküler (kalp ve damar sistemi) hastalıklar gibi çok çeşitli metabolik hastalık risklerinin artmasına katkıda bulunmaktadır
Düzenli fiziksel aktivite ve dengeli beslenme sağlıklı bir yaşamın temel taşları olarak kabul edilmektedir. Egzersiz ve sağlıklı beslenme sadece sağlıklı bir yaşamın sürdürülmesinde değil ama aynı zamanda, kronik hastalıkların önlenmesine ve ileri yaşlarda ortaya çıkabilecek olan çok çeşitli metabolik problemlerin de tedavi şansının artmasına önemli ölçüde katkıda bulunduğu bilinmektedir. Bu konuda yapılmakta olan bilimsel araştırmalarda, yaşamın ilerleyen dönemlerinde kronik hastalık riskini azaltmak için sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel aktivite alışkanlığının çocukluk yaşlarında kazanılmasının önemini vurgulamaktadır. Yine benzer klinik araştırmalarda, yaşam boyu egzersiz ve sağlıklı beslenme alışkanlığının daha uzun bir yaşam süresi ve ileri yaşlarda görülmesi olası, bazı metabolik hastalıkların önlenebilmesiyle de çok yakından ilişkili olduğunu göstermektedir.
Günümüzde obezite ve aşırı kilo, metabolik sağlık üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle sağlıklı yaşam için ciddi bir risk olarak kabul edilmekte ve tüm dünyada, obezite ve aşırı kilolu bireylerin sayısındaki artış ve bu bireylerin karşı karşıya kaldıkları sağlık problemleri, halk sağlığı ve toplumun yaşam kalitesi açısından endişe yaratmaktadır. Obezite en genel tanımıyla, bireyin vücudunda ölümcül veya ciddi sağlık sorunlarına yol açabilecek şekilde yüksek miktarda yağ birikmesidir ve özellikle son yıllarda, bu sağlık probleminin önlenmesi ve tedavisinde çok çeşitli kilo kontrolü yöntemleri geliştirilmektedir.
Yapılan bilimsel araştırmalarda, obeziteye en sık neden olan faktörler olarak, düzenli fiziksel aktivite ve sağlıklı beslenme alışkanlığının azalması veya kaybolması dikkat çekmektedir. Özellikle gençler arasında yaygın olarak gözlemlenen ekran bağımlığı, televizyon izlemeye ayrılan süresin artması, video oyunlarının yaygınlaşması, bireylerin günlük fiziksel aktiveteye zaman ayırmalarını engellemekte ve hareketsiz bir yaşam biçimi yaygınlaşmaktadır. Az ve yetersiz egzersizle şekillenen yaşam biçiminde, sağlıklı beslenme konusunda eksikler de eklenince, tüm dünya nüfusundaki obezite ve aşırı kilo problemi olan bireylerin oranının hızla normalin çok üzerinde bir değere doğru ilerlediği, çok sayıda bireyi etkisi altına aldığı ve küresel açıdan geniş bir alana yayıldığı gözlemlenmektedir.
Sağlıklı yaşam için ciddi bir risk olan obezite ve aşırı kilo, yaşam kalitesini
Beslenme, sağlıklı bir yaşam tarzının sürdürülmesinde ve kronik hastalıkların önlenmesindeki önemini vurgulayan çok sayıda bilimsel çalışmada gösterilmiş olduğu gibi, genel sağlığın çok önemli bir bileşenidir. Sağlıklı ve dengeli bir beslenme alışkanlığının genel sağlık üzerindeki etkilerinin iyi anlaşılması, yaşam kalitesini belirlemede oldukça önemli bir faktör olarak kabul edilmelidir.
Günümüzün hızlı yaşam tempolu dünyasında, sağlıklı bir yaşam tarzını sürdürebilmek her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Sağlıklı bir yaşam tarzının hayata geçirilmesinde, en önemli unsurlarından biri de sağlıklı ve dengeli beslenme alışkanlığının kazanılmasıdır. Doğal ve dengeli beslenme, sağlıklı büyüme, gelişme ve genel sağlık için gerekli besin maddelerinin doğru oranlarda elde edilmesi ve kullanılması sürecini ifade etmektedir. Bu nedenle, dengeli beslenmenin önemin farkında olarak, makro besinler, mikro besinler ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarının günlük yaşama dâhil edilebilmesi sağlıklı bir yaşam için çok büyük önem taşımaktadır.
Düzenli fiziksel aktivite alışkanlığı ve metabolik sağlık arasında çok etkin bir ilişkinin varlığı uzun yıllardan beri bilinmektedir. Egzersiz bireyin fiziksel, zihinsel ve duygusal sağlığı da dâhil olmak üzere birçok metabolik sistem üzerinde çok çeşitli olumlu etkilerinin olduğunu gösteren bilimsel araştırmalar sonucunda, sağlıklı yaşam için düzenli egzersizin önemi gösterilebilmiştir. Kardiyovasküler (kalp ve damar sistemi) sağlığı için yapılan aerobik (düşük şiddette, uzun süreli) aktiviteler, kuvvet antrenmanları veya kas ve iskelet sistemine esneklik kazandıran germe egzersizleri yöntemleriyle planlanmış olan düzenli fiziksel aktiviteler, metabolik sağlığın korunmasındaki olumlu etki göstermekte ve sağlıklı yaşam için büyük önem taşımaktadır.
Probiyotikler, en yaygın tanımıyla, uygun düzeyde alındığında konakçıya sağlık açısından fayda sağlayan canlı mikrobiyal ajanlar olarak bilinmektedir. Probiyotik kavramı yüzyıllardır bilinmesine rağmen, sağlıklı beslenme konusunda son yıllarda yoğunlaşan bilimsel araştırmamlar, probiyotiklerin sağlıklı yaşam ve beslenme sağlığındaki potansiyel rolüne ışık tutmuştur. Probiyotikler, konakçıya sağlık yararları sağladığının anlaşılmasıyla birlikte, insan sağlığının çeşitli yönleri üzerindeki potansiyel etkileri nedeniyle artan bir ilgi görmektedir. Bu araştırmaların ışığında, probiyotiklerin bağırsak sağlığı, sindirim bozuklukları, ruh sağlığı, cilt sağlığı ve bağışıklık fonksiyonu üzerindeki probiyotiklerin etki mekanizmaları açıklığa kavuşturulmasıyla birlikte; probiyotiklerin, genel sağlık üzerindeki olumlu etkilerini destekleyen çok sayıda bilimsel kanıt ortaya konabilmiştir. İnsan vücudu, bağırsak mikrobiyomu olarak bilinen geniş ve çeşitli bir mikroorganizma topluluğunu barındırır. Bu karmaşık ekosistem, sindirime, besin emilimine, bağışıklık fonksiyonuna ve hatta zihinsel sağlığa katkıda bulunarak sağlığın korunmasında çok önemli bir rol oynar. Antibiyotik kullanımı, stres ve diyet değişiklikleri gibi faktörlerin neden olduğu mikrobiyomdaki bozulmalar çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilir. Tüketildiğinde sağlığa fayda sağladığına inanılan canlı mikroorganizmalar olan probiyotikler, sağlıklı bir bağırsak mikrobiyomu sağlayabilmek ve korumak için potansiyel bir biyoaktif bir beslenme ürünü olarak ortaya çıkmıştır.
Çok sayıda bilimsel çalışma, düzenli fiziksel aktivitenin uzun zamandır sağlığın temel taşı olduğunu göstermekte ve düzenli egzersizin sağlıklı yaşam üzerindeki olumlu etkilerini vurgulamaktadır. Özellikle egzersizin kadınlara yönelik çok yönlü sağlık yararları son yıllarda giderek daha fazla ilgi görmektedir. Düzenli egzersizin kadın sağlığına ruh sağlığı, kas-iskelet sistemi sağlığı, kalp-damar sağlığı ve üreme sağlığı gibi farklı alanlardaki olumlu etkileri nedeniyle kadın sağlığı ile düzenli egzersiz alışkanlıkları arasındaki ilişkiyi değerlendirmek üzere kapsamlı bilimsel çalışmalar sürdürülmektedir. Düzenli fiziksel egzersizin, yaşamın farklı aşamalarındaki kadınlar için sağlık açısından çok sayıda faydaya sahip olduğu gösterilmiştir, düzenli fiziksel aktivite özellikle, kas-iskelet sistemi, kardiyovasküler (kalp ve damar sistemi) sağlık, psikolojik yapı ve üreme sağlığının desteklenmesinde önemli rol oynadığı gösterilmiştir. Bu nedenle, yeni klinik araştırmalar, egzersizin kadın sağlığı üzerindeki olumlu etkilerine ilişkin kapsamlı bir bilimsel bakış sunmayı amaçlamaktadır.
Yaşlanma, fiziksel, zihinsel ve psikolojik alanları etkileyen doğal bir süreç olarak değerlendirilmekte ve sağlıklı bir yaşam tarzının sağlanmasıyla yaşam kalitesinin artırılabileceği ve biyolojik faktörlerin yanı sıra psikolojik ve ruhsal sorunların da yaşlanmayı etkileyen faktörlerin arasında yer aldığı bilinmektedir. Özellikle, geriarti (yaşlı sağlığı) bilim dalında yapılan bilimsel araştırmalarda, sağlıklı bir yaşam tarzının sonucunda ortaya çıkacak olan sağlıklı bir yaşlanma sürecinin sağlanabilmesi için; fiziksel, zihinsel ve ruhsal açıdan aktif olunması teşvik edilmektedir. Yaşlanmanın biyolojik bir süreç olduğu ve çeşitli hastalıklarla ilişkilendirilebileceği bilinmektedir ancak yapılan araştırmalar, sağlıklı bir yaşam tarzının yaşlanmanın etkilerini azaltabileceğini göstermektedir. Bu nedenle, dengeli beslenme, düzenli egzersiz, sosyal olarak aktif bir yaşam tarzı ve zihinsel-psikolojik sağlığın korunması gibi faktörlerin, yaşlanma sürecinde yaşam kalitesini yüksek tutmak için büyük önem taşımaktadır.
Kilo yönetimi genel sağlığın sağlanmasında ve korunmasında oldukça kritik bir konudur ve bu amaçla doğal, sağlıklı beslenme ve düzenli egzersizin önemi bilinmektedir. Dengeli beslenme ve sportif aktivitelerle, kilo kontrolünün sağlamak konusunda çok sayıda bilimsel araştırmalar yürütülmektedir. Bu çalışmaların ışığında, düzenli egzersiz alışkanlığı ve sağlıklı beslenme yöntemleriyle, kilo kontrolünün sağlanmasının, genel sağlığın iyileştirilmesi üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu gösterilmiştir. Bireylerin, düzenli egzersiz programı ve beslenme yöntemlerine verdikleri yanıtların farklı olması üzerine, bu bireysel değişkenliği anlamak, kilo kaybına yönelik etkili egzersiz reçetelerinin ve diyet programlarının hazırlanması gerekliği gündeme gelmiştir. Bireysel genetik farklılık nedeniyle ortaya çıkan bu farklılaşma sonrasında, egzersiz programları ve beslenme danışmanlığını da içeren tıbbi uygulamalar yapılandırılmış ve bu tarz bireysel yaklaşımlarla, kilo verme veya kilo kontrolünde başarılı sonuçlar alınmaya başlamıştır. Özellikle genetik yaklaşımla ortaya çıkan bu bireysel uygulamaların sonucunda, spor genetiği (Spor genomiği) ve beslenme genetiği (nutrigenomik) çalışma alanları oluşturulmuş ve bu yeni bilimsel alanlarda araştırma çalışmaları yoğunlaşmıştır.
Çağımızın hastalığı olarak da tanımlanabilecek olan stres, son yıllarda bireyleri çeşitli şekillerde etkileyerek, toplumsal yaşamın yaygın bir parçası haline gelmiştir. Bu nedenle, bireyin sağlıklı bir yaşam sürdürülebilmesi için stres yönetimi her geçen gün önemini attırmaktadır. Stresin, genel sağlık üzerinde olumsuz etkilerini engelleyebilmek için geliştirilmiş olan stres yönetimi tüm dünyada etkin bir tedavi programı olarak dikkat çekmektedir. Stres yönetimi en genel tanımıyla, bireyin fizyolojik ve psikolojik yaşam koşullarını iyileştirmek ve özellikle kronik stresin organizma için verebileceği metabolik hasarları önlemeyi ve kontrol etmeyi amaçlayan psikolojik ve fizyolojik tedavi yöntemleri olarak bilinmektedir. Stres yönetimi sürecinde çok çeşitli programlar uygulanmakta ve bu programlar arasında, düzenli fiziksel aktivite alışkanlığı, oldukça etkin bir uygulama olarak dikkat çekmektedir. Düzenli fiziksel aktivite alışkanlığının, etkinliği tıbben kanıtlanmış olan çok çeşitli fiziksel sağlık katkılarıyla birlikte ruh sağlığı açısından da sayısız faydaları bulunmaktadır. Düzenli egzersiz ve stres yönetimi arasındaki sistematik ilişki incelendiğinde, egzersizin sadece fiziksel açıdan sağlığa katkılarının bulunmasıyla kalmayıp, aynı zamanda, psikolojik sağlık üzerinde olumlu etkilerinin varlığını ortaya çıkmaktadır.
Yapılan klinik araştırmalarda, düzenli sportif aktivitenin fiziksel sağlığın korunmasında önemli bir bileşen olduğu gösterilmiştir. Düzenli fiziksel aktivitenin, kardiyovasküler (kalp ve damar sistemi) sağlığın iyileştirilmesi, diyabet (şeker hastalığı) hastalığının önlenmesi ve tedavisi, kas ve iskelete sisteminin gücünün artırılması ve kilo yönetimi
Beslenme sağlığı, sporcunun genel sağlığının korunması ve sportif performansının gelişmesinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Dengeli ve doğal beslenme tarzı, sporcunun optimal atletik performansı desteklemek, iyileşmeyi hızlandırmak ve yaralanma riskini azaltmak için gereklidir ve sporcuların yoğun fiziksel aktivite temposuna uyum sağlayabilmeleri için büyük önem taşımaktadır. Sporcu sağlığı adına, sporcuların yeterli miktarda karbonhidrat, protein ve yağ tüketmeye odaklandırılmalı, aynı zamanda vücut kompozisyonu hedefleri ve antrenman yoğunluğu gibi faktörlere dayalı olarak bireysel ihtiyaçları da göz önünde bulundurmalıdır. Sporcuların gereksinim duyduğu enerjinin sağlanması için, beslenme düzeninin çok iyi planlanması gereklidir. Bunlara ek olarak, sporcu destek ürünlerinin sporcu beslenmesinde olumlu etkileri bilindiği için, sporcu beslenme destek ürünleri de, sporcunun bireysel metabolik gereksinimlerine göre, beslenme programlarına dâhil edilmektedir.
Sağlıklı yaşlanma fiziksel, mental (zihinsel) ve sosyo-psikolojik sağlığı kapsayan çok yönlü bir kavram olarak ele alınmalıdır. Bireylerin sağlıklı yaşam ve sağlıklı yaşlanma amacına uygun olarak alacağı tıbbi önlemler, yaşlanmanın etkilerini yavaşlatabilme konusunda önemli rol oynar ve tüm bu tıbbi yöntemlerin yanı sıra, düzenli egzersiz alışkanlığı ve doğal beslenme düzeni de sağlıklı yaşlanmayı önemli ölçüde etkileyebilmektedir. Bu nedenle; düzenli egzersizin teşvik edilmesi, sağlıklı bir beslenme tarzının benimsenmesi genellikle sağlıklı yaşlanmanın potansiyel belirleyicileri olarak tanımlanmaktadır. Bu konuda yapılan bilimsel araştırmalarda, yaşlanma karşıtı yöntem ve ilaçların, bireylerde sağlıklı yaşam parametreleri üzerindeki etkilerine odaklanarak, sağlıklı yaşlanma konusundaki mevcut bilgilerin analizi ve sentezi üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu veriler ışığında ortaya çıkarılan bulgular eleştirel bir şekilde gözden geçirilerek; sağlıklı yaşlanmanın gerçekleşebileceği potansiyel mekanizmaları ve yaşlanmanın getirebileceği olumsuz sağlık koşullarının tedavi edilebilesi tartışılmaktadır.
Son yıllarda gelişmekte ola doğal ve dengeli beslenme alışkanlığı sonucunda, bitki temelli beslenmenin yaygınlaşmasında önemli bir artış olmuştur. Sağlık açısından sayısız faydaları nedeniyle, tüm dünyada bitki temelli diyetler benimsemektedir ve bu alanda yapılan bilimsel araştırmalar, bitki temelli beslenmenin sağlığa faydalarını kapsamlı kanıtlarla gün ışığına çıkarmayı amaçlamaktadır.
Düzenli egzersiz alışkanlığı amacıyla yapılacak yüzme, tempolu yürüyüş veya bisiklete binme gibi haftada en az 150 dakika hafif ve orta yoğunluktaki düzenli egzersizlerle, bireyin ideal kilonun korunması, depresyon ve stresin azaltılması, iskelet sistemi sağlığının korunması; kalp ve damar sisteminin güçlenerek tansiyonun kontrolünün sağlanabilmesi ve genel sağlığı tehlikeye sokabilecek malign (kötü huylu) ölümcül hastalıklara karşı direnç sağlanması hedeflenmektedir.
Çocuklar, gençler ve yaşlılar de dâhil olmak üzere her yaştan insanı etkileyen, dünya çapında giderek büyüyen bir sağlık sorunu olan obezite, genellikle kalori alımı ve enerji harcaması arasındaki dengesizlikten kaynaklanan aşırı vücut yağı birikimi ile karakterizedir. Obezite yalnızca kişinin fiziksel görünümünü etkilemekle kalmaz, aynı zamanda kardiyovasküler hastalıklar, tip 2 diyabet ve belirli kanser türleri de dâhil olmak üzere genel sağlık için önemli riskleri de beraberinde getirebilmektedir.
Obezitenin nedenlerin değerlendirildiğinde, ilk bakışta sağlıksız beslenme alışkanlığı göze çarpmaktadır. Rafine şekerler, sağlıksız yağlar ve kalori bakımından zengin olan işlenmiş gıdaların aşırı miktarda tüketilmesi kilo alımına katkıda bulunduğu bilinmektedir. Bu gıdalar, genellikle temel besin maddeleri bakımından besleyici değerleri düşük ancak enerji bakımından yüksek kalori içerdikleri için, bu tip gıdaların aşırı tüketilmesi, aşırı kilo alımına yol açarak obeziteye neden olmaktadırlar.
Aşırı kilo ve obeziteye neden olan bir diğer faktör de hareketsiz yaşam tarzıdır. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan ekran bağımlılığı, bireylerin, ekran karşısında uzun süre oturarak geçirme alışkanlığını arttırdığı gözlemlenmektedir. Fiziksel aktivite eksikliği de gün içinde yakılan kalori miktarını azaltarak zaman içinde bireyin kilo almasına yol açmaktadır.
Yapılan klinik araştırmalarda, aşırı kilo alımı alımında sorumlu tutulan bir diğer faktör olarak “genetik yapı” vurgulanmaktadır. Bazı bireylerin, kendilerini daha kolay kilo almaya yatkın hale getiren belirli genleri taşımaları nedeniyle, kilo alma eğilimlerinin yüksek olduğu saptanmıştır. Ancak bu genetik faktörler obezite gelişimine katkıda bulunsalar da çevresel ve yaşam tarzı faktörlerin, obezite gelişimi üzerinde çok önemli bir rol oynadığı gözden uzak tutulmamalıdır.
Obezite, başlı başına kronik bir sağlık sorunu olmakla birlikte, çeşitli sağlık sorunları riskinin artmasıyla da ilişkilidir. Bunlar arasında tip 2 diyabet (şeker hastalığı), hipertansiyon (yüksek tansiyon), kalp hastalığı, felç, bazı kanser türleri, depresyon, uyku apnesi ve eklem sorunları yer almaktadır. Aşırı kilo ayrıca vücudun organlarının sağlıklı çalışmasını engellemekle birlikte, kas ve iskelet sisteminin hareket yeteneğinin azalmasına ve genel olarak yaşam kalitesinin düşmesine neden olabilmektedir. Ayrıca, aşırı kilo ve obezite, bireyin psikolojik (ruhsal) sağlığı üzerinde de olumsuz bir etki göstermekte olduğu gözlemlenmektedir. Aşırı kilo ve obezite sorunu olan bireylerde, düşük benlik saygısı, vücut memnuniyetsizliği, depresyon ve anksiyeteye (ruhsal gerginlik) katkıda bulunabilir. Obezitenin tedavi edilememesine bağlı gelişen bazı metabolik problemler de bu psikolojik sorunları daha da kötüleştirerek duygusal ve fiziksel sağlık sorunlarının kısır döngüsüne yol açabilmektedir.
Aşırı kilo ve obezite probleminin çözümünde, sağlıklı bir kiloyu korumak için doğal ve dengeli beslenme alışkanlığını kazanmak son derece önemlidir. Meyve, sebze, yağsız protein ve tam tahıllar gibi gıdaların yoğun tüketildiği, işlenmiş gıdalardan, şekerli içeceklerden ve yüksek yağlı atıştırmalıklardan uzak bir beslenme programını hayata geçirmek, kilo kontrolü açısından olumlu katkılar verecektir
Sağlıklı beslenme alışkanlığıyla birlikte, düzenli fiziksel aktivite alışkanlığının kazanılması da bilimsel bir kilo yönetimi ve genel sağlık açsından son derece katkı verici bir faktör olarak değerlendirilmelidir. Tempolu yürüyüş, yüzme veya bisiklete binme gibi haftada en az 150 dakika hafif ve orta yoğunlukta aerobik egzersizler hedeflenmelidir. Ayrıca, ağırlık (kuvvet) antrenmanları da kas kütlesini geliştirmeye ve metabolizmayı hızlandırmaya yardımcı olabildiği için kilo vermek veya kilo kontrolünü sağlamak konusunda etkin rol oynamaktadır.
Sonuç olarak, obezitenin nedenlerini, sonuçlarını ve tedavi yöntemlerini planlamak son derece önem taşımaktadır. Genel metabolik sağlık ve kilo kontrolüne sağladığı olumlu katkıları nedeniyle; düzenli fiziksel aktivitenin obezite için etkili ve sürdürülebilir bir tedavi olduğu kanıtlanmıştır.
Probiyotikler, beslenme sağlığı açısından birçok faydalarının yanı sıra atletik performansı da olumlu etkilediği için son yıllarda, spor dünyasında ve sporcu beslenmesi alanında büyük ilgi görmektedir. Probiyotikler, canlı bakteri ve mayalardan oluşan; sindirim sistemi ve genel sağlık için faydalı olan mikroorganizmalardır ve doğal, dengeli bir diyette bulunan gıdalardan alınabilirler. Yoğurt, peynir, kefir, lahana turşusu, tarhana ve boza gibi bazı gıdalar probiyotikler açısından zengindir. Ayrıca, probiyotik takviyeleri de mevcuttur ve bunlar kapsül, toz veya sıvı şeklinde bulunabilir. Sporcular, kendi ihtiyaçlarına ve tercihlerine göre farklı probiyotik takviye seçeneklerini değerlendirebilirler. Ancak, sağlık uzmanlarına danışmak önemlidir, çünkü sportif performansın geliştirilmesi için en uygun probiyotik takviyesi ve dozunun belirlenmesi önem taşımaktadır.
Gribe, solunum damlacıkları yoluyla insandan insana kolayca yayılabilen influenza virüsleri neden olur. Grip aşıları ve hijyen uygulamaları gribi önlemede çok önemli olsa da, sağlıklı bir diyetin sürdürülmesi de bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde ve enfeksiyon riskinin azaltılmasında önemli bir rol oynar.
Günümüzün hızlı, yorucu, tempolu ve stresli dünyasında, sağlıklı bir ruh sağlığını korumanın önemi yadsınamaz. Yapılan bilimsel araştırmalarda, tüm dünyada depresyon ve anksiyete gibi psikolojik (ruhsal) hastalıkların giderek yaygınlaşmakta, her yaştan ve her kesimden bireyi etkilemekte olduğu görülmektedir. Bu nedenle, düzenli egzersizin ruh hali üzerindeki faydalarını ve ruh sağlığı üzerindeki potansiyel etkileri konusunda farkındalık geliştirebilmek büyük önem taşımaktadır.
Probiyotikler, en temel tanımıyla, yeterli miktarda tüketildiğinde konakçıya sağlık yararları sağlayan canlı mikroorganizmalar olarak bilinmektedir. Probiyotik kavramı yüzyıllardır bilinmesine rağmen son yıllarda yoğunlaşan araştırmalar, probiyotiklerin, sağlıklı yaşam ve beslenme sağlığı konusunda potansiyel rollerine ışık tutmaktadır. Yoğurt, kefir, lahana turşusu ve gibi çeşitli besinler zengin probiyotik kaynaklardan alınan probiyotikler etkilerini öncelikle genel sağlığın korunmasında önemli bir rol oynayan bağırsak bakterilerinin bileşimini ve işlevini etkileyerek göstermektedir. Sağlıklı beslenme için önemli etkileri olan probiyotikler için önerilen günlük alım miktarı yoktur, dolayısıyla hangi fermente gıdaların veya hangi miktarın en iyi olduğu konusunda bir belirsizlik olsa da günlük beslenme programına mümkün olduğu kadar çok fermente gıda eklenmesi önerilmektedir.
Sağlıklı kalmak için ihtiyaç duyduğumuz temel vitaminlerden olan D vitamini seviyeleri özellikle sonbahar ve kış mevsimlerinde önemlidir. Esas olarak tüketilen gıdalardan alınan diğer vitaminlerden farklı olarak, D vitamini temel olarak güneşe maruz kalma yoluyla üretilir ve bu özelliği dolayısıyla, D vitamini “güneş ışığı vitamini” olarak da adlandırılmaktadır.
Son yıllarda adından en çok bahsettiren yeni bir tedavi yöntemi de trombositten zengin plazma (PRP) uygulamasıdır. PRP (Platelet Rich Plasma), kandaki trombositlerin bazı laboratuvar yöntemleri sonrasında yüksek konsantrasyonlarda (yoğunluklarda) hasarlanmış dokuya uygulanması olarak bilinmektedir. Trombositler yüksek konsantrasyonlarda dokuya uygulandığında, doku onarımı açısından olumlu etkisi olan “büyüme faktörleri” salgılanma süreci başlar ve bunun sonucu olarak da; dokunun iyileşme süreci ve doku rejenerasyonu (yenilenmesi) hızlanmaktadır. Bu nedenle trombositten zengin plazma (PRP) tedavisi, ağız ve diş sağlığını ilgilendiren uygulamaları, ortopedik ve travma ameliyatları, estetik (plastik cerrahi) ameliyatlar, kozmetik işlemlerde, yanıklar ve sporla ilgili yaralanmalar gibi çok çeşitli sağlık sorunlarının tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Yapılan bilimsel çalışmalarda, trombositten zengin plazma (PRP) tedavisinin, spor yaralanmaları ve benzeri sporcu sağlığı sorunları için bir etkin tedavi yöntemi olarak önemli bir rol oynadığını gösterilmektedir.