Sayfa Yükleniyor...
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre; çocukluk çağı obezitesi, onların metabolik dengelerini tehdit eden bir sorun olarak kabul edilmekte ve bu metabolik problemle mücadele konusunda acilen önlem almanın gerekliliği vurgulanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü; çocukluk çağlarında başlayan obezite probleminin, sadece yetişkinlikte şişmanlıkla sonuçlanmadığını ama aynı zamanda, dengesiz beslenme ve fizik aktivite yetersizliğine bağlı aşırı kilolu çocukların solunum güçlüğü, kemik gelişim yetersizliği, hipertansiyon, insülin direnci ve özgüven eksikliğine varan fizyolojik ve psikolojik sorunlarla erken yaşta karşılaşmak zorunda kaldıklarının altını çizmektedir. Son 20-25 yılda tüm dünyada sıkça gözlenen ‘Çocukluk Çağı Obezitesi’ probleminin çözümü için sağlıklı beslenme ve fizik aktivite alışkanlığının kazanılması, çocuğun hem sağlıklı büyüme ve gelişimini desteklemekte hem de aşırı kilo probleminin önlem ve tedavisi adına da önemli bir rol üstlenmektedir
Sağlıklı yaşam sürecinde karşılaşabilecek kronik hastalıklar (uzun süre devam eden bir hastalık) genel sağlık koşullarını zorlayan metabolik problemler olarak tanımlandırılmaktadır. Kronik bir hastalık için sürekli olma hali belirleyici olsa da, bu süreyi çok da net olarak tanımlamak konusunda bir belirsizlik söz konusudur.
Günümüzün dünyasında sağlıklı yaşam için doğal ve dengeli beslenmenin önemi her geçen gün daha da belirginleşmektedir. Özellikle tüm dünyayı etkileyen Korona pandemisi sürecinde sağlıklı beslenmenin immun sistem (bağışıklık sistemi) açısından taşıdığı metabolik katkı çok net olarak gözlemlendi.
Tıp ve teknolojik alanlardaki gelişmelerin hayat koşullarını geçmişe göre daha da kolaylaştırması nedeniyle tüm dünyada ortalama yaşam süresinin artmaktadır. Önceki nesillerden daha uzun bir yaşam süresi mümkün olmakla birlikte bilim dünyasının şu an üzerinde çalıştığıen önemli konulardan birisi de ama artmış olan yaşam süresinin olabildiğince sağlıklı olarak sürmesini sağlayabilmektir.
Vitamin ve mineral içeriği yüksek doğal ve dengeli beslenme alışkanlığıyla birlikte düzenli fiziksel aktivite alışkanlığının yaşam sağlığı adına çok önemli katkıları beraberinde getirdiği bilinmektedir. Düzenli egzersiz alışkanlığı ve metabolik sağlık ilişkisini araştıran klinik çalışmalarda, fizik aktivite esnasında salgılanmasında artış gözlenen seratonin, endorfin ve dopamin hormonlarıyla birlikte egzersiz sonrasında kanda seviyesi arttığı saptanan irisin hormonun da, organizmanın enerji dengesini ilgilendiren metabolik fonksiyonlarını düzenleyerek obezite tedavisinde önemli katkılar sağladığı düşünülmektedir.
Koronavirüs pandemisi ile birlikte takviye gıda ürünlerine yönelik talep artışıyla çok çeşitli vitamin ve mineral destek ürünleriyle birlikte özellikle antioksidan etkisi yüksek olan gıdaların tüketiminde ciddi bir artışın olduğu gözlemlenmektedir.
Kilo dengesi en genel anlamıyla, fiziksel aktivite ve beslenme alışkanlığın arasındaki ilişkinin dengesine bağlı olarak gelişen bir kavram olarak bilinmektedir. Bu dengenin kaybolmasıyla bireyin sağlığını bozabilecek kadar aşırı yağ birikimi olarak tanımlanabilen ve çağımızın hastalığı olarak bilinen obezite ve aşırı kilo problemi ortaya çıkmaktadır. Obezite ve aşırı kilo probleminin oluşumunda son yıllarda genetik ve çevresel etkenler, endokrinolojik (hormonlara bağlı) sorunlar da sıklıkla araştırma konusu olmaktadır.
Spor ve fiziksel aktivite alışkanlığı toplumda birçok önemli işlevi yerine getiren küresel bir aktivite olmakla birlikte aynı zamanda sağlığı yaşam adına da son derece önemlibir sosyal etkinliktir. Spor ve sağlıklı yaşam arasında olduğu gibi, spor ve sosyal gelişim arasında da çarpıcı bir ilişkinin varlığı dikkat çekicidir. Düzenli egzersiz alışkanlığı, yaşamsal bir etkinlikolarak hemen hemen her yaş döneminde bireysel gelişim açısından önemli katkıları beraberinde getirmektedir.
Son yıllarda sağlıklı bir beslenme yöntemi olarak bitki temelli bir diyet tarzına duyulan ilgi gittikçe artmaktadır. Bireysel sağlık adına tercih edilen vegan ve vejeteryan beslenme tarzını benimseyen bireyler aynı zamanda hayvanların endüstriyel sistemde kullanılmasına karşı olan çıkarak, bitki temelli bir diyet tarzının ekosistem dengesi üzerindeki olumlu rollerinin olacağını da öne sürmektedirler. Bu nedenle vegan veya vejeteryan beslenme tarzını benimseyen bireyler, bitki temelli beslenme sistemini yaşam felsefesi olarak kabul ederken, hayvansal hiçbir gıda tüketmemekle birlikte hayvanlardan elde edilen malzemeler, hayvanlar üzerinde test edilen ürünleri de kullanmamaktadırlar.
Çağımızın hastalığı olarak bilinen obezite ve aşırı kilo bireyin sağlığını bozabilecek kadar aşırı yağ birikimi olarak tanımlanmaktadır. Obezite veya aşırı kilo riskindeki artış, genel olarak, fiziksel aktivite eksikliği ve doğal, dengeli beslenme alışkanlığın kaybolmasıyla birlikte görülse de, genetik ve çevresel etkenler, endokrinolojik (hormonlara bağlı) problemler de obezite nedeni olabilmektedir.
Çağımızın hastalığı olarak bilinen obezite ve aşırı kilo bireyin sağlığını bozabilecek kadar aşırı yağ birikimi olarak tanımlanmaktadır. Obezite veya aşırı kilo riskindeki artış, genel olarak, fiziksel aktivite eksikliği ve doğal, dengeli beslenme alışkanlığın kaybolmasıyla birlikte görülse de, genetik ve çevresel etkenler, endokrinolojik (hormonlara bağlı) problemler de obezite nedeni olabilmektedir.
Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalarda, metabolik sağlığın korunması açısından egzersiz ve sağlıklı beslenmenin önemini vurgulayan birçok makaleye rastlamak olasıdır. Obezitenin tüm dünyada çok kısa bir süre içinde giderek atan bir hızla yayılmasıyla başta metabolik denge olmak üzere birçok organ ve sistemde ciddi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Özellikle metabolik ve fizyolojik dengenin bozulmasıyla görülme riski artan metabolik sendrom bu açıdan oldukça önem taşıyan bir grup kronik hastalığın bir arada bulunduğu bir sağlık sorunu olarak tanımlanabilir.
Tüm dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 pandemisi sürecindebağışıklık sistemini geliştirebilmekve güçlendirebilmek için birçok yöntem önerilmektir. Bağışıklık sistemi, insan vücudunun tehlikeli ajanlara karşı korunmasına ve sağlıklı yaşam koşullarına yönelik tüm tehditlere karşı hayatta kalabilmesine yardımcı olan doğal bir savunma sistemi olduğu için öncelikle doğal ve sağlıklı beslenme konusunda tüm dünyada çok net bir farkındalık oluştu. Özellikle, vitamin ve mineralden oluşan dengeli bir diyetle birlikte, bağışıklık sisteminin vücudu enfeksiyonlara (hastalıklara) karşı en etkili şekilde koruyabilmesi için gibi sağlıklı yaşam alışkanlıklarıyla bütünleşmiş bir hayat tarzı sadece Korona pandemisi için değil ama aynı zamanda tüm yaşam süreci için daha çok tercih edilir hale geldi.
Koronavirüs pandemisi sürecinde, tüm dünyada uygulanan sosyal izolasyon nedeniyle, uzun süre ev ortamında kalma zorunluluğu ve doğadan, dış ortamdan, güneşten uzak kalmak birçok bireyi hem fiziksel hem de psikolojik açıdan etkiledi. Özellikle kapalı ev ortamlarında güneş ışığından mahrum geçen bu süre içinde birçok birey bazı metabolik sorunlarla karşı karşıya kaldı. Ve bu sosyal izolasyon sürecinde, vitaminler ve mineraller arasındaki hassas dengelerin bozulmasıyla, bireylerin hayatlarında hem fiziksel hem de psikolojik açıdan bazı problemler ortaya çıktı.
Vücutta aşırı miktarda yağ dokusunun olması sebebiyle gelişenobezite, genetik ve çevresel etkileşimli, sağlıklı yaşam için gerekli olan metabolik ve fizyolojik dengeüzerinde birçok olumsuz etki göstererek, kronik sorunlara neden olabilen hastalıktır. Çevresel etkenler, genetik yatkınlık ve endokrinolojik sorunlardan biri veya birkaçı bir araya geldiğinde fizyolojik bir problem olarak obezite veya aşırı kilo riskinde ciddi bir artış söz konusu olmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından en riskli 10 hastalıktan biri olarak kabul edilmiş olması nedeniyle obezite çağımızın en önemli kronik sağlık problemlerinden biri olarak değerlendirilmektedir.
Fiziksel aktivite organizmanın sağlıklı çalışması için son derece önemli bir alışkanlıktır. Hareketsiz yaşam tarzının (sedanter yaşam) sağlıklı yaşamı tehdit edebilecek ciddi ve kronik metabolik sorunlara neden olabildiği bilindiği için yaşam boyu egzersizin önemi çok net olarak vurgulanmaktadır. Düzenli fiziksel aktivite alışkanlığının, metabolik dengeleri düzenleyerek; genel sağlığı ve duygu durumunu geliştirmesiyle birlikte, kronik (uzun süreli) stres faktörüyle de başa çıkma konusunda oldukça etkin bir tedavi sağlaması da son derece önemlidir. Bu nedenle, metabolik dengenin etkin olarak korunması ve bu dengenin kalıcı olması adına, düzenli fiziksel aktivite alışkanlığın, oldukça sağlıklı bir yaşam tarzı tercihi olacağı öne sürülebilir.
Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre sağlıklı olmak kavramı, hastalığın olmaması değil ama aynı zamanda, bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik hali olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlamada, sağlığın çok yönlü bir kavram olarak kabul edildiği gözlenmektedir. Genetik yapı ve çevresel faktörler nedeniyle yaşamın her anında sağlıklı olmak her zaman mümkün veya kolay olmamakla birlikte sağlıklı yaşam alışkanlıklarının da yaşlanmayla birlikte oluşabilecek olası hastalıklardan koruyucu olabileceği vurgulanmaktadır.
İklim değişikliklerinin hızlı yaşandığı sonbahar ve ilkbahar aylarında metabolizmada yaşanan bu uyum sürecinde psikolojik ve fizyolojik dengeler ciddi oranda etkilemektedir. Geçiş mevsimleri olan sonbahar ve ilkbahar bu durumun en belirgin olduğu dönemleridir. Bu aylarda metabolizmanın değişen hava koşulları paralelinde kendi işleyişini de değiştirmek zorunda kalması nedeniyle mevsimsel grip hastalığı çok yaygın olarak yaşanmaktadır.
Obezite ve aşırı kilo, günlük alınan enerjinin alındığı oranda harcanmaması durumunda ortaya çıkan genetik ve çevresel etkileşimli, sağlıklı yaşam adına ciddi ve kronik sorunlara neden olabilen hastalıktır. Kilo kontrolünün kaybolduğu bu aşırı kilo alma problemi, alınan günlük kalorinin fazlalığı ile ilişkilendirilebileceği gibi, vücudumuzun enerjiyi verimli kullanacak sistemlerinin eksikliği ve fonksiyon bozuklukluğundan da kaynaklanması söz konusu olabilmektedir. Böylesibir metabolik problem sonucunda, alınan kalorinin verimli harcanamaması sonucunda aşırı yağ dokusu artışının temelindebazı genetik ve hormonal faktörlerin de bulunduğu konusunda bir fikir birlikteliği göze çarpmaktadır.
Sağlıklı yaşamın en önemli günlük alışkanlıklarından biri olarak kabul edilen fiziksel aktivite, en sık kullanılan tanımıyla, enerji harcamayı gerektiren kas ve iskelet sistemi tarafından üretilen herhangi bir vücut hareketleri olarak tanımlamaktadır. Fiziksel aktivite, sadece sportif amaçla değil ama aynı zamanda, bir yere ulaşım için veya bir kişinin uğraşmakta olduğu işinin bir parçası olarak yapılan tüm bedensel hareketleri de ifade etmektedir. Herkes tarafından sevilerek yapılan ve her beceri düzeyinde sergilenmesi mümkün olan, hem orta hem de şiddetli yoğunluktaki yapılabilecek olan fiziksel aktivite programları yaşamın daha sağlıklı sürdürebilmesi adına oldukça önemlidir.
Obezite, genetik ve çevresel etkileşimli, sağlıklı yaşam adına ciddi ve kronik sorunlara neden olabilen hastalıktır. Vücutta aşırı miktarda yağ dokusunun olması sebebiyle gelişen, oluşum nedeni çok sayıda faktöre bağlı olan ve medikal tedaviye ihtiyaç duyulan metabolik ve fizyolojik açıdan organizma üzerinde birçok olumsuz etki gösterebilen, kronik bir sağlık problemidir.
Son yıllarda kalp sağlığı ve egzersiz ilişkisi konusunda birçok araştırma yapılmaktadır. Kalp sağlığı konusunda sorun yaşayan bireylerin düzenli egzersiz alışkanlığından uzak olması, bu bilimsel araştırma çalışmalarının ortak bir paydası olarak göze çarpmaktadır.
Son yıllarda tıbbın birçok alanında ve özellikle toplum sağlığında genetik yapının (kalıtımın) önemi oldukça büyük bir önem kazanmıştır. Halk sağlığı sorunlarından biri olan obezite, diğer birçok metabolik hastalığın ortaya çıkması için de son derece ciddi bir risk faktörü olarak kabul edilmektedir.
Spor çok değişik amaçlı (sağlık, yarışma, eğlence vs.) yapılabildiği gibi çok değişik şekillerde (bireysel, ekip) ve çok değişik yoğunluklarda yapılan ve her geçen yıl tüm dünyada çok daha yaygın şekilde gelişen sosyo-kültürel bir eylemdir. Özellikle son yıllarda spor bilim dünyasında tıbbi uygulamaların da dahil olmasıyla, sporda performans kavramı daha da önemsenmiş ve spor branşlarında var olan bireysel yeteneğin yapılan sportif eylemin kalitesi, kapasitesi ve sporcunun genetik yapısıyla birlikte yürütülebileceğine dair görüşler belirginleşmiştir.