Sayfa Yükleniyor...
Mükemmel bir plana göre yaratılan bu kainatta gayesiz ve görevsiz yaratılmış hiçbir varlık yoktur. Eşref-i mahlukat olan insanın yaratılışı da şüphesiz gayesiz değildir.
Allah-u Teala, bize armağan ettiği bu dünyanın üzerinde ve derinliklerinde her kese yetecek kadar nimetler ihsan etmiştir. Her ferdin ve canlının, nimetlerle donatılmış bu sofradan nasibini almaya ve aramaya hakkı vardır.
Allah, insanı yoktan var etmiş, yaratıklar içinde yegane akıl sahibi kılmış ve yer yüzünde de kendine halife yapmıştır. İnsan, dağların ve taşların yüklenemediği emaneti üstlenerek kendini bir anlamda sorumluluk altına almıştır.
Kainatın yaratıcısı Allahu Teala, kainattaki varlıkları birbiriyle uyumlu ve düzenli bir biçim ve sistem içerisinde yaratmıştır. İnsanların ve bütün canlıların rızıklarını ve çeşitli ihtiyaçlarını aynı düzen ve denge içinde sağlamıştır.
İnsan, Yüce Allahın yarattığı varlıkların en mükemmelidir. Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yarattık âyeti, insanın yaratılışındaki bu mükemmelliğe dikkat çekmektedir.
İnsanı insan yapan ve onu diğer varlıklardan farklı kılan birtakım erdemler vardır. Bu erdemlerden birisi de merhamettir. Merhamet, rahman ve rahim olan Allahın yaratıklarının en üstünü olan insanın fıtratına koyduğu güzel bir haslettir.
Toplumun huzur ve saadetine büyük önem veren dinimiz, bunu gerçekleştirmek için bir takım tedbirler getirmiştir. Bu tedbirlerin başında da zekat müessessi gelmektedir. Dinimiz, zekatı farz kılarak zenginlerin mallarının ve paralarının belirli bir miktarını, her yıl muntazam bir şekilde fakirlere vermelerini istemiştir. Hatta zekatı fakirlerin zenginlerden alacağı bir hak olarak kabul etmektedir. Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.(Zâriyât, 51/19.)
İsraf, insanın sahip olduğu nimetleri gereksiz ve aşırı tüketmesi, lüzumsuz ve gereksiz harcama yapması anlamına gelir.
İnsan ömrü, su misali yerinde durmadan akar neticede varacağı yere kadar akar da gider.
Allahın, bu âlemde insana bahşettiği en büyük nimet şüphesiz ki imandır. Zira iman, insanı hem fani hem de baki dünyada yani ahirette mutluluğa kavuşturacak olan yegâne zenginliktir.
Allah, en güzel şekilde yarattığı insana yeryüzünde sayamayacağı kadar maddi ve manevi nimetler lütfetmiştir.
İslâm dinî, insana büyük değer vermiş ona mal, can, namus gibi vazgeçilmez haklar tanımış ve bu hakları da dokunulmaz kabul etmiştir.
Ruhu terbiye, nefsi tezkiye eden oruç ibadeti, İslamın temel ibadetlerinden ve beş şartından birisidir. Kuran ve Sünnet ile emredilen bu ibadetin bireysel ve toplumsal anlamda birçok fayda ve faziletleri söz konusudur. Oruç ibadetinin kişiye ve topluma yönelik fayda ve faziletlerini şöyle zikredebiliriz:
Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir.(Bakara Suresi, 153)
Feyiz ve bereketlerle, af ve mağfiretlerle dolu olan sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın toplum hayatında yoğunluk kazandığı, ibadet hayatımızın zenginleştiği Ramazan ayı, peygamber efendimizin ifadesi ile evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan bir aydır.
Oruç ibadeti yerine getirilmediğinde kişinin imanı zarar görür mü?
ABir ülkede Ramazan hilali görülse diğer ülkelerde oruca başlamak gerekir mi?
Çalınan ya da kaybolan bir eşyamız için fala baktırmak caiz mi?
Oruç tutacak gücü olduğu halde tutmayan bir kimse, bu orucun fidyesini verse oruç borcundan kurtulmuş olur mu?
Uzman doktorların, oruç tutmasının sağlık açısından zararlı olacağı teşhisini koyduğu bir hasta ramazanda oruç tutmayabilir. Şayet hastalığı geçici ise tutmadığı oruçlarını iyileşince kaza eder. Hastalığı kalıcı ise tutamadığı oruçlar için fidye verir.
Bu fark güneş ve ay takvimlerinin farkından kaynaklanmaktadır. Ramazan-ı şerif kameri aylara göre gelmektedir. Yani ay takvimine göre gelmektedir.
Oruç, namaz, zina, adam öldürme gibi ibadet ve yasaklar bütün peygamberler döneminde vardır. Oruç ibadeti de Hz. Peygamberin ümmetinden önceki ümmetler döneminde de vardı ve farzdı.
İnternetten program indirmek ve bunları kullanmak caiz mi?
Borcunu vaktinde ödemeyen kimsenin, gelip mühlet istemesi lâzımdır. Ödeme imkânı olduğu hâlde, borcunu geciktirmek günahtır. Hâdis-i şerifte buyurulur ki: Borcunu vaktinde ödememek zulümdür. Yine bir başka Hâdis-i şerifte buyurulur ki: Zenginin (ödeme imkânı olanın) borcunu ödemeyip, oyalaması zulümdür. Borcu vaktinde ödememeye zulüm, ödemeyene de zalim denmiştir.