Her yıl 10 Nisan'da kutlanan Dünya Kardeşlik Günü, insanlık için önemli bir hatırlatmadır: Kardeşlik, dayanışma ve birlik içinde yaşamak. Bu özel gün, farklı kültürlerden, dinlerden ve etnik kökenlerden gelen insanların bir araya gelerek barış ve sevgi içinde yaşamalarının önemini vurgular.
Her yıl 4 Nisan, sokak hayvanlarının yaşam koşullarına dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak amacıyla Dünya Sokak Hayvanları Günü olarak biliniyor. Sokak hayvanları, açlık, susuzluk, kötü hava koşulları ve şiddet gibi zorluklarla karşı karşıya kalıyor. Bu hayvanlar, düzenli bakım ve sağlık hizmetlerine de genellikle erişim sağlayamıyor.
Hepimize büyük bir sorumluluk düşüyor. Sokak hayvanlarına karşı empati göstermek, onları yaşam hakkı olan varlıklar olarak kabul etmek önemli. Bir kap su ve yemek, bir sokak hayvanı için büyük bir fark yaratabilir. Yerel yönetimlerin barınak ve tedavi merkezleri açmasını desteklemek de önemli bir adımdır.
Ayrıca, sokak hayvanlarının popülasyonunu kontrol etmek için kısırlaştırma programları hayati önem taşır. Belediye ve sivil toplum kuruluşlarının bu konuda çalışmalar yapması, sokak hayvanlarının yaşamlarını iyileştirebilir.
Dünya Sokak Hayvanları Günü, sokak hayvanları için sesini duyurmak ve onların yaşamını iyileştirmek adına bir fırsattır. Bugün, bir adım atabilir ve farkındalık yaratmak için harekete geçebiliriz. Unutmayalım, bir canı kurtarmak dünyayı değiştirmek gibidir.
Ramazan Bayramı, sadece sofralarımızın şenlendiği, tatlıların bolca tüketildiği bir zaman değil; aynı zamanda paylaşmanın, dayanışmanın ve hatırlamanın en anlamlı günlerinden biri.
Her yıl 21 Mart, Down sendromu farkındalığının artırılması adına özel bir gün olarak kabul ediliyor. Down sendromu, ekstra bir 21. kromozomdan kaynaklanan genetik bir durumdur ve bireylerin zekâ düzeyini, fiziksel özelliklerini etkileyebilir. Ancak, bu bireyler de diğer insanlar gibi eşit haklara ve fırsatlara sahiptir.
Tarih sayfaları, milletlerin kaderini çizen dönüm noktalarıyla doludur. İşte 18 Mart’ta Çanakkale Zaferi'nin ve bu zafer uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimizin anma günüdür. Çanakkale, sadece bir savaşın değil, bir milletin varoluş mücadelesinin, inancın, azmin ve fedakarlığın destanıdır.
Her yıl 8 Mart, dünya genelinde kadınların sesini duyurmak için bir araya geldiği, mücadelelerini kutladığı bir gün. Bu tarih, sadece bir takvim yaprağı değil; geçmişten günümüze uzanan bir hikâyenin, fedakarlıkların ve zaferlerin sembolüdür. Kadınlar, tarih boyunca birçok zorlukla karşılaştı. Ancak her seferinde, cesaretleri ve azimleriyle bu engelleri aştılar.
Bugün, takvimler Ramazan ayının ilk gününü gösteriyor. Ancak bu sadece bir ayın başlangıcı değil; aynı zamanda ruhlarımızda bir yeniden doğuşun, bir dönüşümün habercisi. Her yıl olduğu gibi, bu yıl da sokaklarda, evlerde ve kalplerde bir hareketlilik var. İftar saatinin gelmesi için geri sayım başlarken, sofralar hazırlanıyor, dualar ediliyor.
Ramazan, sadece aç kalmak değil, aynı zamanda düşünmek, sorgulamak ve paylaşmak demek. Oruç, bizi fiziksel olarak sınarken, ruhsal olarak da derin bir yolculuğa çıkarıyor. Bu ay, kendimizi ve çevremizi sorgulamak için bir fırsat sunuyor. Ne kadar şükrediyoruz? Ne kadar paylaşıyoruz? Bu sorular, belki de bu ayın en önemli yanıtlarını barındırıyor.
İlk günün getirdiği coşku, sadece bireysel bir deneyim değil; toplumsal bir bağın da güçlenmesine vesile oluyor. İftar sofraları, ailelerin bir araya geldiği, dostlukların pekiştiği, dayanışmanın yeniden hatırlandığı bir ortam sunuyor. Ancak bu yıl, belki de daha fazla dikkat etmemiz gereken bir şey var: İhtiyaç sahiplerine uzanacak bir el.
Ramazan, yardımlaşmanın ve dayanışmanın en güzel örneklerinin sergilendiği bir dönem. Bu yıl, hepimizin katkıda bulunabileceği birçok fırsat var. Paylaşmanın, birlikte olmanın verdiği mutluluk, belki de bu ayın en güzel hediyesi.
O halde, bu Ramazan’da sadece oruç tutmakla kalmayalım. Hayatımızın her alanında bir dönüşüm yaratmak için adımlar atalım. Kendimize, çevremize ve topluma dair farkındalığımızı
Ramazan ayı, her yıl olduğu gibi yaklaşırken, herkesin gündeminde. Sokaklarda, evlerde o huzurlu atmosfer yavaşça yerini almaya başlar. Ramazan’ın gelişini, ezanların sesinden ve sofraların kurulmasından anlarız. İnsanlar, oruç tutmaya hazırlanır ve bu dönemde herkesin içindeki sabır, hoşgörü ve yardımlaşma duygusu daha da güçlenir.
Ramazan, sadece oruç tutmak değil, aynı zamanda kendini yenileme, düşünme ve ruhu dinlendirme zamanıdır. İnsanlar sabah ezanından önce uyanır, akşam ezanı ile birlikte sofralar kurulur. Bu zaman dilimi, sadece fiziksel açlıkla değil, manevi olarak da açlıkla geçer. Oruç, bedeni ve zihni dinlendirirken, insanları birbirine yakınlaştıran bir bağ gibi işler.
Ramazan, paylaşmanın, yardımlaşmanın ve birlikte olmanın öneminin tekrar hatırlatıldığı bir aydır. Komşularla, aile üyeleriyle, tanıdıklarla daha fazla vakit geçirilir. Sofralar kurulur, ihtiyaç sahiplerine yardım edilir. Bu dönem, toplumun birlikte hareket etme, dayanışma duygusunu güçlendirir... Bu ayda herkes hem bedenini hem de ruhunu doyurur.
Her yıl 15 Şubat, dünyada binlerce çocuğun kansere karşı verdiği mücadeleye dikkat çekmek amacıyla Uluslararası Çocukluk Çağı Kanserleri Günü olarak anılmaktadır. Bu özel gün, kanserle savaşan çocuklar ve onların ailelerinin karşılaştığı zorlukları hatırlatmak, tedaviye ilişkin farkındalık yaratmak ve bu hastalıkla mücadeleye katkı sağlamak için önemli bir fırsat sunuyor.
Çocukluk çağı kanserleri, dünyada çocukların en fazla karşılaştığı sağlık sorunlarından biridir. Erken teşhis ve doğru tedavi yöntemleriyle çocuklar iyileşebiliyor, ancak her yıl binlerce çocuk tedavi sürecinde hayatını kaybetmektedir. Kanserle mücadelede en büyük engellerden biri ise farkındalık eksikliği ve bu alandaki yetersiz kaynaklardır.
Bu nedenle 15 Şubat toplumları bu konuda daha duyarlı hale getirmek için bir çağrı niteliği taşır. Kanserle mücadelede başarı, yalnızca tıbbi müdahale ile değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyal desteğin de önemli rol oynadığı bir süreçtir.
Bugün, 9 Şubat, Dünya Sigarayı Bırakma Günü. Belki de yıllardır hep ertelediğiniz, “Bir gün bırakırım” dediğiniz, ama bir türlü adım atamadığınız o an. Belki de bugün o gün. Nasıl mı?
Sigarayı bırakmak, aslında sadece bir alışkanlık değil, bir yaşam tarzı değişikliği. Birçok insan için bu karar, hayatta yapılacak en zor şeylerden biri gibi görünüyor. Alışkanlık, biraz da psikolojik bir bağ kuruyor; sigara içmek, bir anlamda rahatlama, stres atma yolu haline geliyor. Ancak biliyoruz ki, her sigara dumanı sağlığımızı biraz daha tüketiyor. Belki ilk başta fark edilmiyor ama yıllar içinde vücutta bıraktığı zararları saymakla bitiremezsin.
Sigarayı bırakmanın ne kadar zor olduğu tahmin edilebiliyor. Hem fiziksel bağımlılık hem de psikolojik etkileriyle mücadele etmek gerekiyor. Ancak, bu yaşam kalitesini yükseltmek amacıyla atılacak olan bir adım. Geriye dönüp baktığında “Keşke bir gün önce bırakmış olsaydım” dememek için belki de şimdi başlamak gerek.
Dünya Sigarayı Bırakma Günü, bu konuda farkındalık yaratmak için önemli bir fırsattır. Sigara içen kişilere, bırakmanın yollarını gösteren programlar ve destekler sunulmaktadır. Unutulmamalıdır ki, sigarayı bırakmak için tek bir doğru zaman yoktur. En doğru zaman, karar verilen andır. Bugün, bu kararı almak ve sağlıklı bir geleceğe doğru bir adım atmak için harika bir fırsat olabilir.
Sigara içmenin yalnızca bireysel bir karar
Geçtiğimiz günlerde gazetecilerin sırasıyla gözaltına alındığı haberlerini üzüntüyle karşıladık. Bu tür olaylar, basın özgürlüğünün, demokrasinin temel taşlarından biri olduğunun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Basın, yalnızca haber yapmakla kalmaz aynı zamanda bir toplumun sesidir, toplumsal sorunların yansımasıdır ve demokrasinin sağlıklı işlemesi için gereklidir.
Kartalkaya'daki otel yangını, sömestr tatilinin huzurlu atmosferini kara bir buluta çevirdi. Aileler, çocuklarının isteği üzerine sömestr tatilini bir kış masalına çevirmek istemişti... Ancak bu masalın sonu tarifsiz bir acıya evrildi. 78 kişi yaşamını yitirdi, 36'sı çocuktu... Bu rakamlar, soğuk birer istatistik değil; hayalleri yarım kalan hayatların sayısı… Türkiye’nin yüreği bir kez daha kavruldu…
Öğrenciler için tatil dönemi başlıyor. Okulların kapanmasıyla birlikte, bir dönemin yorgunluğu geride bırakılıyor ve dinlenme zamanı geliyor. Çocuklar sömestr tatilini heyecanla beklerken, aileler de bu süreci nasıl daha verimli geçireceklerini düşünüyor. Peki, sömestr tatili sadece dinlenme mi olmalı, yoksa daha fazlası var mı?
Dün 10 Ocak’tı… Gazetecilerin, haber peşinde koşan kahramanların günüydü. Yani Çalışan Gazeteciler Günü. Her yıl bu özel günde hatırlıyoruz; peki ya diğer günler?
İşte yine bir yılı geride bıraktık. 2024, hızlı geçen günleri, beklenmedik sürprizleri ve elbette çeşitli dönüşümleriyle hayatımızda yer etti. Şimdi ise 2025’in eşiğindeyiz. Peki, yeni yıldan beklentilerimiz neler? İşte bu yazıda hem geride bıraktığımız yılın bir özetine hem de geleceğe dair umutlarımıza bir göz atacağız.
Yeni bir yıl, her zaman umut ve yenilikle gelir. 2025, geçmişin zorluklarından arınarak, hayatımıza taze bir başlangıç yapmamız için bir fırsat sunuyor. Her yeni yıl, kişisel hedefler belirlemek, sağlıklı bir yaşam sürmek ve daha mutlu olmak için bir motivasyon kaynağıdır. 2024, ekonomik ve sosyal belirsizliklerle geçmiş olsa da 2025 hepimize yeni fırsatlar, yenilikler ve başlangıçlar sunuyor.
21 Aralık, 2024’te yılın en uzun gecesi yaşanacak. Kuzey Yarımküre’de kış solstisi olarak bilinen bu tarih, günlerin en kısa, gecelerin ise en uzun olduğu zaman dilimini işaret ediyor.
Her yıl 12-18 Aralık tarihleri arasında kutlanan Yerli Malı Haftası, Türk malı kullanma bilincini artırmayı amaçlayan önemli bir dönüm noktasıdır. Bu hafta, sadece yerli üretimin desteklenmesi değil, aynı zamanda ekonomik bağımsızlığımızın güçlendirilmesi adına büyük bir fırsat sunar. Yerli malı, sadece ekonomiye katkı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda ulusal bir gurur kaynağıdır.
Her yıl 10 Aralık, Dünya İnsan Hakları Günü olarak kutlanıyor. Bu tarih, Birleşmiş Milletler’in 1948’de kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin yıldönümüne denk geliyor ve insan haklarının evrensel bir değer olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Ancak, bu haklar birçok yerde sadece kağıt üzerinde kalıyor; savaşlar, yoksulluk, ayrımcılık ve diğer nedenlerle milyonlarca insan temel haklarından mahrum kalıyor.
Her yıl 1 Aralık, AIDS’e karşı farkındalık yaratmak ve hastalıkla mücadeleye dikkat çekmek için önemli bir gün. Dünya AIDS Günü, HIV/AIDS’in sadece bir sağlık sorunu olmadığını, aynı zamanda toplumsal bir mesele olduğunu hatırlatıyor. Bugün, HIV virüsünün bulaşma yolları ve korunma yöntemleri hakkında doğru bilgi edinmenin ne kadar önemli olduğunu vurguluyor.
Yarın, hepimizin hayatında önemli bir yeri olan, her birimizin hayatına dokunan ve toplumu şekillendiren değerli öğretmenlerimizin günü. 24 Kasım, onların emeklerinin takdir edildiği, cesaret ve fedakarlıklarının kutlandığı özel bir gün. Öğretmenler, sadece ders anlatan kişiler değil; bir neslin ruhunu şekillendiren, onlara hayata dair öğretiler veren, sevgiyle büyüten bireylerdir.
17 Kasım Dünya Prematüre Günü, her yıl milyonlarca prematüre bebeğin ve onların kahraman ailelerinin hikayelerine dikkat çekmek için kutlanıyor. “Hayata erken merhaba” diyen bu minik savaşçılar, aslında hepimize azim, sabır ve sevginin gücünü öğretiyor.
Bugün, 10 Kasım. Sabah saat dokuzu beş geçe ülkenin dört bir yanında hayat bir anlığına duracak. Arabalar, insanlar, sokaklar… Herkes saygıyla bekleyecek; hepimiz, Atatürk’ü anacağız.
Her yıl 2-8 Kasım tarihleri arasında kutladığımız Lösemili Çocuklar Haftası, bizlere çok önemli bir hatırlatmada bulunuyor: Hayat, mücadele eden çocuklar ve onların aileleri için ne kadar zorlu olabilir. Lösemi, maalesef çocuklar arasında en sık görülen kanser türlerinden biri. Ancak bu hafta, sadece hastalığın zorluklarını değil, aynı zamanda umudu, dayanışmayı ve sevgi dolu bir toplum olmanın gücünü de vurgulamak için bir fırsat.