Sayfa Yükleniyor...
Dün yazdığımız yazımızın devamını okumak isteyen insanlar olduğunu biliyorum. Ne oldu acaba kadın nasıl bir karar verecek? diye merakla bugünkü yazıya bakanlar vardır.
Sen beni çok seviyor olsan aldatmazdın dedi kadın.
Dünya yıkılsa Türk insanının gündemi değişmiyor.
İnsanların olmadığı bir yerde, bir dağ başında yaşamak istediğimi söylemiştim. Hayatımda pek çok şeyi ötelediğim gibi bunu da ötelemek istemedim, hemen çalışmalara başladım.
Otuzlu yaşlarında, tarlada çalışmaktan iyice kavrulmuş, esmer, uzun boylu, simsiyah saçlı adam tek bir noktayı bile kaçırmamak için gözlerimin içine bakıyordu. Vereceğim cevabı duymak için uzak bir yerden, tavsiye üzerine gelmişlerdi.
Kendimi bir çuval gibi hissediyorum.
Herkesin Tıp Bayramı dediği bugün bir doktor olarak benim için bir bayram mı gerçekten diye düşünüyorum. Açıkçası sağlığın bu hale gelmesinden hiç mutlu değilim. Bu mutsuzluğumun da her geçen gün arttığını fark ediyorum. Bunun bir kaç sebebi var;
Kadın: Hayatım ben arkadaşlarla bu hafta sonu Uludağa gidiyorum.
Öğretmen ikinci kez seslenince en öndeki sıramda, yavaş yavaş çekinerek ayağa kalktım.
Bu yazı çizi işini gittikçe sevmeye başladım. Bir şey yaratıyor olmak bana oldukça keyif veriyor. Yeni keşfettiğim bir özelliğim değil bu tabii ki. Ortaokul döneminden itibaren Türkçe ve edebiyat derslerine özel bir ilgi duyuyordum.
Son yıllarda gördüğüm aynı kabusla uyandım bu sabah. Olmak istediğim ama olamadığım bir yerle ilgili bir kabus. Şu an çalıştığım yer ve koşullardan yeterince mutlu değildim sanırım. Daha iyi koşullarda olmak düşüncesiydi beni mutsuz eden.
İzmirin çok uzağında, iki eşli olmanın doğal sayıldığı, kadının çalışmasına ve boşanmasına hoş bakılmayan bir yerden yazıyorum. Kahvaltı masasında karşımda iki kadın antrenör arkadaşıma, Yarın kadınlar günü. Siz benim yerimde olsanız bu gün ile ilgili ne yazardınız? diye sordum.
Az önce o kanal senin bu kanal benim gezinirken eski bir Türk filmine denk geldim. Filmin başrolünde oynayan aynı zamanda da ünlü bir şarkıcı olan aktör en etkileyici oyunlarından birini oynuyordu. Bir ayrılık sahnesi miydi yoksa yeniden bir araya geliş mi bilemedim. Mutlu musun? diye sordu adam. Bir deniz kenarındaydılar ve soğuk bir gündü. Her ikisinin de üzerinde seksenli yılların meşhur yüksek yakalı pardösüleri vardı. Dalgalar sert bir şekilde kıyıya çarparken, şiddetli rüzgarla beraber deniz suları yağmur gibi usul usul üstlerine geliyordu.
Hafta içi işe gitmek için sürekli erken uyanıyorum. Hal durum böyle olunca vücut erken uyanmaya alışıyor. Bugün hafta sonu ve yine erken uyandım. Yatakta döndüm durdum bir daha uyuyamadım. Bahçeye çıktım. Gece boyunca yağan yağmur ile her taraf tertemiz olmuş. Toprak kokusunu içime çektim. Henüz villa yapılmamış yan bahçedeki narenciye ağaçlarının ıslak yapraklarına vuran güneş ışınları ve hafif rüzgar bu sabah erken uyandığım için bana adeta bir dans gösterisi sunuyordu. Fen bilgisi öğretmenim Öner Tan Hocamın Güneş ve Ağaçlar hayatın kaynağıdır sözü geldi.
Bir lisan bir insan diye boşuna dememişler. Son günlerde bildiğim Arapça lisanından dolayı bir değil birçok Suriyeli hasta bana geliyor. Dün sabah gelen 24 yaşındaki erkek hasta ile Arapça konuşmaya başladım. Abi ben Türkçe biliyorum dedi. Şaşırdım.
Gazeteci olmak ne zormuş arkadaş. Bu gidişle çevremde kimse kalmayacak. 19 Ağustos 2015te başladığım köşe yazarlığı serüvenimde bazen geçmişte yaşadıklarım, bazen kafamdaki hikayeler bazen de günlük hayatımda gördüğüm, okuduğum herhangi bir olaydan esinlenerek yazılar yazdım.
Bazı günler vardır kendini, Yazmam lazım diye zorlarsın ama bir şey çıkmaz.
Sabahları, işe gelmeden önce Çankayada, yol güzergâhımda, bir arkadaşımın dükkanı var. Onun yanına uğruyorum. Hem bir iki lafın belini kırıyoruz, hem de hastaların Biz burada beklerken doktor çay içiyor bakışlarına maruz kalmadan, sabahları erkenden gelip demledikleri çayı içiyoruz. Suat ve Ömer, iki ortak karı koca gibi didişip duruyor ama yıllardır da beraber çalışıyorlar. Sabahları dışarıda çayımızı içerken yan dükkanın sahibi Adnan da bazen bize katılıyor.
İlk mektubuma cevap vermedin. Acaba ulaşmadı mı? Yoksa sen cevap mı yazmak istemedin?
Kadın: Bana söylemek istediğin bir şey var mı?