Sayfa Yükleniyor...
Allah-u Teala, bize armağan ettiği bu dünyanın üzerinde ve derinliklerinde herkese yetecek kadar nimetler ihsan etmiştir. Her ferdin ve canlının nimetlerle donatılmış bu sofradan nasibini almaya ve aramaya hakkı vardır.
İnsan ömrü, su misali yerinde durmadan akar neticede varacağı yere kadar akar da gider.
Sevgi, insanın yaratılışında var olan güzel bir haslettir. İnsanın fıtratına yerleştirilen bu haslet insana verilmiş en büyük nimetlerin başında gelmektedir.
Ebu Hüreyreden rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu: Başka hiç bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teala, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:
İnsanoğlunun yeryüzüne gönderilişinin amacı ve ilk görevi Allaha iman ve ibadet etmektir. Nitekim Allahu Teala Kuran-ı Kerimde bu hususta mealen şöyle buyurmaktadır: Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.
İsraf, insanın sahip olduğu nimetleri gereksiz ve aşırı tüketmesi, lüzumsuz ve gereksiz harcama yapması anlamına gelir.
Oruç ibadeti, insanın Allaha itaat ve teslimiyetle bağlandığı ve bu sayede azim ve iradesinin güçlendiği bir ibadettir. Oruç, Allahın ihsan ettiği nimet ve faziletleri tercih ederek bedeni arzuları yenmek ve nefsi baskılara tahammül etmek demektir.
Feyiz ve bereketlerle, afv ve mağfiretlerle dolu olan sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın toplum hayatında yoğunluk kazandığı, ibadet hayatımızın zenginleştiği Ramazan ayı, Peygamber Efendimizin ifadesi ile Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan bir aydır.
Ehl-i Sünnet inancına göre, amel imandan cüz değildir. Bu itibarla, dinden olduğu kesinlikle bilinen hükümlerin aslını inkar etmemek şartı ile, bir kimsenin dinî hükümlere riayet etmemesi yani namaz kılmaması, oruç tutmaması onu din sınırları dışına çıkarmaz. Yani kâfir yapmaz.
Sosyal varlık olan insan, tarih boyunca haberleşme ihtiyacı duymuştur. Bu amaçla çeşitli iletişim yöntem ve araçları icat etmiştir. İnsanlık tarihi kadar eski olan haberleşme faaliyetleri, çağlar boyunca değişik aşamalardan geçerek ve sürekli gelişerek bu günkü yapısına kavuşmuştur.
Ramazan ayının sıcak günlere rastlaması ya da bir kimsenin çalışmak mecburiyetinde olması veya futbolcu, basketbolcu gibi yaptıkları iş fizik gücüne dayalı olan kimselerin oruç tutmaması caiz değildir. Yani bu kimselerin orucu tutmayıp kazaya bırakması dinen uygun değildir.
Oruç, namaz, zina, adam öldürme gibi ibadet ve yasaklar bütün peygamberler döneminde vardır. Oruç ibadeti de Hz. Peygamber'in ümmetinden önceki ümmetler döneminde de vardı ve farzdı.
Ramazan ayının sıcak günlere rastlaması ile bir kimsenin de çalışmak mecburiyetinde olması, orucu bırakıp ve sonra kaza etmesine cevaz vermez.
Uzman doktorların, oruç tutmasının sağlık açısından zararlı olacağı teşhisini koyduğu bir hasta ramazanda oruç tutmayabilir. Şayet hastalığı geçici ise tutmadığı oruçlarını iyileşince kaza eder. Hastalığı kalıcı ise tutamadığı oruçlar için fidye verir.
Kan verme süt gibi akrabalık meydana getirir mi?
Süt kardeşinin kardeşi ile evlenmek caiz mi?
Erkeğin göğsündeki veya sırtındaki kılları aldırması caiz mi?
Hangi hayvanların etini yemek dinen caiz değildir?
Müslüman olmayan kimsenin evinde yatmanın bir sakıncası var mı?
İnsanın güzel bir olayla veya sözle karşılaştığında iyimserliğe; kötü bir hal ile karşılaştığında ise kötümserliğe kapılması, yaratılıştan gelen fıtri bir hadisedir. Ancak, iyimserlik ve kötümserliğe kapılarak bu gibi hallerin tesiri altında kalmak kişiyi evhama sevk edeceğinden kötü sonuçlar doğurabilir.