Sayfa Yükleniyor...
“Söyleyecek ne kadar güzel sözlerim vardı insanlara. Bana hiçbirini söyletmediler.Ülkemizde ve dünyada giderek artan yaşlı nüfus, beraberinde birçok sorun getirdiği gibi, İnfeksiyon hastalıklarında da birçok değişiklik ve artış getirmiştir...
“Deneyle ispatlayamayacağınız hiçbir şeyi öne sürmeyin” Louis Pasteur
Bugün 28 Eylül Dünya Kuduz Günü. Sizlere ülkemizin ve hala dünyanın en önemli sorunlarından biri olan “Kuduz ve Kuduz Şüpheli Isırıklardan” bahsedeceğim… Önemli iş, güç, can, mal ve ekonomik kayıplara yol açan bu sorunu güncel bilgiler ışığında tekrar aktarmaya çalışalım... Benim de üyesi olmakla gurur duyduğum uzmanlık derneğimiz KLİMİK her yıl yaptığı gibi “28 Eylül Dünya Kuduz Günü” nedeniyle önemli bir açıklama yapmış. Bizlere adeta HEKİMLİK andımızı anımsatarak, halkı bilgilendirin demiş… Öncelikle bu duyuruyu okuyup, sonra bilgilendirme ve yorumlarımızı yapalım… “Kuduz, bilinen en eski zoonozlardan birisidir ve dünyanın pek çok ülkesinde hâlâ önemli bir sağlık sorunudur. Dünya üzerinde Antarktika dışında her kıtadaki insan ve hayvanlar için kuduza yakalanma tehlikesi vardır… 28 Eylül 1895 kuduz aşısını ilk kez bir insana uygulayan Louis Pasteur (1822-1895)’ün ölüm tarihidir…Dünya Kuduz Günü ilk kez 28 Eylül 2007’de Küresel Kuduz Kontrolü Birliği (GARC) ve Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC)’nin öncülüğünde, Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (OIE) ve Pan Amerikan Sağlık Örgütü (PAHO/AMRO)’nün destekleriyle düzenlenmiştir...Böyle bir günün ayrılmasının amacı, kuduzun insan ve hayvan sağlığı üzerindeki etkilerine dikkat çekmek; kuduzdan korunmanın, hayvanlardaki ve insanlardaki hastalığın önlenmesinin ve eliminasyonunun küresel önemine ilişkin farkındalığı artırmaktır… Dünya
“Milyonlarca çocuğun, üstelik de ağır koşullarda çalışmak zorunda kalmasının nedeni kapitalist kâr düzenidir. Emekçi çocuklarını, çocukluklarını alıp götüren bu sömürü çarkının elinden kurtaracak olan, devrimci mücadeleyi yükseltecek işçi sınıfı olabilir ancak. Çocukları ve bütün insanlığı özgürlüğe ve mutluluğa kavuşturmak için mücadeleyi büyütelim (“Kapitalizmin Köleleştirdiği İşçi Çocukları” yazısından alıntı)”
“Faşizm son kalıntısına kadar ortadan kaldırılmadıkça barış ve demokrasi olmayacaktır.” Georgi Dimitrov
Maalesef Bugün yine 12 Eylül Faşizminin 44. Yıldönümü gelip çattı. Kahrolmamak elde değil…
Dimitrov’un dediği gibi faşizmin son kırıntılarını hatta izlerini bile temizlemediğimiz sürece barış ve demokrasi ülkemize zor gelecektir...
Günümüzde “12 Eylül Faşizminin” bırakın kırıntısını temizlemeyi, tam tersine rüzgarı bile kuvvetli esmektedir…
12 Eylül öncesi toplumsal, siyasal ve ekonomik olguları şöyle bir gözden geçirirsek, Faşist Askeri Darbeyi anlamamız daha kolay olur…
Böylece belleğimizi yenileyip, bu zulmü sonsuza kadar aklımızdan çıkarmayız…
Daha öncede yazılarımda belirttiğim gibi her darbe aynı zamanda bir Ekonomik gerçeği anlatır…
Sivas, Çorum, Maraş toplumsal olayları gelen faşizmin ayak sesleri idi…
Bizler bu gerçekleri görsek de geniş yığınlara anlatamadık veya daha doğrusu anlattırmadılar...
Toplum adeta ikiye yarılmış, hergün kan gövdeyi götürüyordu…
Siyasal çatışmalar toplumsal uzlaşmanın gerçekleşmesi önündeki en büyük engeldi…
Ancak 12 Eylül'e giden yolda en belirleyici olan baş çelişki “Ekonomik Kriz” idi...
Bunun için ekonomide makas değişikliğine gereksinimleri vardı. Bunu adım adım sıkıca ördüler...
24 Ocak 1980 ekonomik kararları uygulanmaya başlanmıştı…
Bu kararların toplumsal ve siyasal karşılığının oluşturulması gerekiyordu…
Bu kararların en can alıcı noktası “Serbest Piyasa Ekonomisi ve Neoliberal Politikalar” idi..
Bu politikalar nelere karşı bir duruş oluşturuyordu?
*Emekçi sınıfların
“Direnmek ve dövüşmek sizin elinizdedir
“Bilgi bir hazinedir, ancak pratik onun anahtarıdır.” Lao Tzu
Baştaki sorumun yanıtını hemen bir hekim olarak ben vereyim. MAALESEF ÇOK KÖTÜ… Geçen yazımda sağlığın ayrılmaz kardeşi olan eğitimin en önemli sağlık göstergelerinden biri olan “Üniversite Giriş Sınavları” sonuçlarını sizlere aktarmıştım… Genellikle sağlık sorunlarına ışık tutmaya çalıştığımdan, alanım dışı olan eğitim konusunda yazı yazarken biraz tereddütlüydüm…
Düşündüğümün tam tersi olarak tereddütlerim boşa gittiğini gördüğüm İçin kendim adına mutlu oldum… İlginin ve yorumların yoğunluğu karşısında şaşırmadım desem yalan olur…
Gelin yine eğitimimizin sayılarla tetkiklerini, tartışmalı kurumumuz olan TÜİK’in 2021 verilerini göz önüne alarak sorulu yanıtlı yapmaya devam edelim. TÜİK bile sayıları ancak böyle aktarabilmiş…
*2021 yılında ülkemizde bir okul bitirmemesine rağmen okuma yazma bilen sayısı: 7.641.467 kişi
* İlkokulu bitirenler: 17.187.494 kişi
*Ortaokul veya dengi meslek okulu bitirenler: 13.943.095 kişi
*Lise veya dengi meslek okulu bitirenler: 17.132.775 kişi
*Yüksek okul veya fakülte bitirenler: 11.779.263 kişi
*Yüksek Lisans veya üzerini bitirenler: 1.667.176 kişi
*Nereyi bitirdiği bilinmeyenler: 1.041.899 kişi
*2021 yılı yukarıdaki aktarılanların toplam sayısı: 77.447.465 kişi
Aşağıdaki okul sayılarını yazarken doğru mu diye tekrar tekrar sayıları ve çarpıklıklarını gözden geçirdim…
*Anadolu Lisesi Sayısı: 2.903
*Anadolu Lisesi öğrenci sayısı: 1 milyon 863 bin
*Anadolu Liselerinde okul başına öğrenci sayısı: 642
*Meslek Lisesi sayısı:
“Sıkılmış bir yumrukla el sıkışamazsınız”
Indira Gandhi
Yıllar önce Indira Gandi yukarıdaki anlamlı sözü söyleyerek, sıkılmış bir yumrukla el sıkışmanın mümkün olmadığını açık bir şekilde dile getirmiş. Bilindiği gibi 1929 yılında yaşanmaya başlanan büyük ekonomik kriz Amerika’da patlak vermesine rağmen, dünyanın sayılı büyük ekonomilerini de vurmuştu. Bu krizi fırsata dönüştürmek isteyen “Adolf Hitler” önce Şansölye olarak atandıktan sonra, 5 Mart 1933 yılında Almanya’da yapılan seçimlerde yüzde 43.9 oy alarak iktidarın dizginlerini ele geçirmişti. Ekonomik büyük bunalımın yeni bir savaşa yol açabileceğini öngören “Stalin” savaşı önce erteleyerek zaman kazanmak istemişti. Böylece hazırlık yapmak için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Ancak İngiltere ve Fransa; Stalin ile iş birliği yapmak yerine ne hikmetse “Komünizm Korkusundan” doğrudan Hitler’i tercih etmişlerdi. Alman halkının da büyük desteğini alan Hitler, 28-29 Eylül 1938’de “Münih Komplosu” olarak tarihe geçecek anlaşmayı İtalya´nın da katılımıyla gerçekleştirdiğini anımsayalım. Bu anlaşma ile Çekoslovakya´nın silah sanayisinin merkezi olan “Sütetler Bölgesi” Almanya´ya bırakılmıştır. Savaşın hızla gelişip ilerleyeceğini fark eden Stalin 23 Ağustos 1939 tarihinde Hitler ile “Saldırmazlık Antlaşması” imzalamıştır. Ancak bu tarihten bir hafta sonra yani “1 Eylül 1939’da” Hitler Polonya’ya saldırarak, resmen İkinci Dünya Savaşı’nı başlatmıştır. Bu saldırı tarihi, savaş sonrasında “1 Eylül Dünya Barış Günü” olarak kabul görmüştür. Savaşa daha sonra, İngiltere, Fransa,
“Sıkılmış bir yumrukla el sıkışamazsınız."
“Elimde imkân olsaydı, bütün dünya okullarına, insanın insanı sömürmemesi için bir ders koyardım...” İsmail Hakkı Tonguç
Ülkemizde Sağlığın vazgeçilmez kardeşi olan Eğitim de maalesef yerlerde sürünmektedir. Hep sağlık sorunlarına ağırlık veriyorsun diye sitem eden öğretmen yoldaşlarıma haklısınız, ikisini ayırmak doğru değil, zaten sağlık olmaz ise eğitim, eğitim olmaz ise sağlık olmaz. “Eğitim ve Sağlık” üretimin olmazsa olmazıdır!..
2024 yılı 8-9 Haziran’da yapılan üniversite sınavında yerleştirmeler bir süre önce belli oldu. Türkiye geneli yapılan sınava TYT yani “Temel Yeterlilik Sınavı” dediğimiz ve üniversite sınavlarına girecek öğrenciler için hazırlanmış 1. oturum sınavına; 2024 Çin 3 milyon 120 bin 870 öğrencinin girdiği bildirilmiş…
AYT ise 2. Oturum Yüksek Öğretim Kurumları Sınavıdır. Bu sınav “Alan Yeterlilik Testlerini” içerir. 12.sınıf öğrencilerinin ya da lise mezunu olan kişilerin üniversitede 4 yıllık bir bölüme yerleşmek için girmesi gereken sınavdır. Bu sınava da bu yıl 2 milyon 19 bin 384 adayın başvuruda bulunduğunu öğreniyoruz…
Yukarıda verilen başvuru sayılarından; TYT’ye 2 milyon 819 bin 362, AYT’ye de 1 milyon 776 bin 496 kişi girmiş. Yani başvuruda bulunan öğrencilerde belirgin azalma olduğunu görüyoruz. Yabancı Dil sınavına ise 233 bin 384 kişi başvuru yaparken, 171 bin 90 kişinin sınava girdiği aktarılmış…
Milyonlarca adayın başarılı olabilmek için ter döktüğü sınavda
7)Yetersiz birinci basamak sağlık hizmetleri; diğer ciddi sorunlarımızdan birisi olmaya adaydır.
“Dünya tehlikeli bir yer. Bunun nedeni ise insanların kötü olması değil, kötülük konusunda bir şey yapmamalarıdır.” Albert Einstein
Sivrisineklerle geçen hastalıklar adeta dünyada katliamlara yol açıyor dersek konuyu çok abartmış olmayız herhalde…
“Umuyorum ki devran dönecek ve bu kokuşmuş tortuyu köpüren bir dalgayla silip süpürecek.”
“Mikroplar kendiliğinden üremeyle doğmaz. Her canlı canlıdan gelir.” Louis Pasteur
İleride bakterilerin daha geniş anlatımla mikroorganizmaların doğadaki tüm canlılar için olmazsa olmaz olduğunu şimdiden söylersek herhalde abartmış olmayız... Gelin mikrobiyata alanını yine dilimizin döndüğü kadar sorulu yanıtlı anlatmaya çalışalım… Daha öncede bahsettiğimiz bu güzel konuyu anlaşılması için olabildiğince yine yalın olarak irdeleyelim…
İnsan vücudunda ona zarar vermeden ondan yararlanarak yaşayan, yani kommensal olarak yaşayan mikroorganizmaların bütününü anlatan bir kavramdır. İnsan mikobiyatası başta bakteriler olmak üzere; virüsler, mantarlar ve birçok gelişkin yani ökaryotik mikroorganizmadan oluşmaktadır…
Bu mikroorganizmalardan oluşan topluluk başta mide-bağırsak sistemi olmak üzere, deri, üreme, boşaltım ile solunum sistemlerinde yerleşirler…
Kolonizasyon nedir?
Mikroorganizmalar yukarıda saydığım sistemlerde herhangi bir hastalık yapmadan yaşamaktadırlar. Biz bu yerleşime kolonizasyon diyoruz...
Mikrobiyom ne demektir?
Mikrobiyom ise bu çevrede yaşayan mikroorganizmaların toplam genetik materyalidir. Bu aynı zamanda türün genomu olarak tanımlanmaktadır...
İnsan vücudundaki mikroorganizma sayısı ve özellikleri konusunda neler söyleyebiliriz?
İnsan vücudundaki mikroorganizma sayısı insan hücre sayısından 10 kat fazla, genom sayısı ise insan genomuna göre 100 kat fazladır. Tamamı yaklaşık 1-1,5 kg ağırlığındadır. Vücudumuzda; bakteri, mantar ve virüsler de dâhil trilyonlarca mikroorganizma yaşamaktadır. Neredeyse bütün vücudumuzdaki hücre sayısı ile aynı miktarda mikroorganizma,
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) gezegenimizi tehdit eden aslında belki de ilerde yok edecek 2019’da sağlığı tehdit eden on tehlikeyi kibarca açıklamış. Ülkemizin ve dünyanın sosyoekonomik gündemi ve siyasi tartışmalardan, emperyalizmin göz açtırmaz talanlarından bu açıklama beklide yeterince ilgi çekmedi. Noktası virgülüne dokunmadan mesleki derneğimiz Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği’nin (KLİMİK) daha önceki açıklamasında bu konuya açıklık getirmişti. Dünya Sağlık Örgütü, 2019 yılında sağlığı olumsuz etkilemesi beklenen 10 tehdidi açıklamış. Listede İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ile ilgili tehditlerin çokluğu dikkat çekiyor. Listeye göre milyarlarca kişi küresel influenza salgını, antibiyotik direnci, ebola ve diğer yüksek riskli patojenler, aşı karşıtlığı, Dang ateşi ve HIV gibi infeksiyon hastalıklarına dayalı bazı zorluklarla yüzleşecek. WHO’ ya göre 2019 yılında sağlık açısından tehdit oluşturacak durumlar şu şekilde sıralanıyor: Hava Kirliliği ve İklim Değişikliği: WHO kirli havayı sağlık için en büyük tehditlerin başında görüyor. Dünyada her 10 kişiden 9’u kirli hava soluyor. Hava kirliliğinin neden olduğu çeşitli hastalıklardan her yıl 7 milyon kişi beklenenden önce hayatını kaybediyor.
Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar: (Diyabet, kanser, kalp hastalıkları vb.): Bu hastalıklar tüm ölümlerin yüzde 70’inden (41 milyon/yıl) sorumlu. Ölümlerin 15 milyonu 30-69 yaş arasında görülen erken ölümler.
İnfluenza (Grip) Pandemisi: Dünyanın büyük bir grip salgınıyla karşılaşacağı kesin. Bilinmeyen bunun
“Faşizm son kalıntısına kadar ortadan kaldırılmadıkça barış ve demokrasi olmayacaktır.” Georgi Dimitrov
Dimitrov yallar önce faşizmi yok etmedikçe “Barış ve Demokrasi’nin” olamayacağını net olarak bizlere aktarmış. Örgütlü kötülüğe karşı akıllı hareket etmediğimiz sürece; kadın, sağlıkçı, eğitimci, İşçi, çocuk, yoksul ve şimdi de masum hayvanların ölümleri daha doğrusu katliamları devam edecektir. Aynı kişilerden, aynı yöntem ve araçlar kullanılmasına rağmen farklı sonuçlar beklemek ne derece doğru onu siz tahmin edin...
20 yıldan fazla süredir bizler birisinden veya birilerinden farklı ve olumlu tavırlar içinde güzel sonuçlar umut edip, düzel(t)melerini bekliyoruz. Maalesef her seferinde aynı sonuçları alıyoruz. İstediklerimiz olmayınca da her seferinde kahroluyoruz. Yazık ki ne yazık!..
Güzelim meslek odaları, meslek cemiyetleri, sendikalar ve yüzlerce bilimsel derneklerimiz kısaca demokratik kitle örgütlerimiz olmasına rağmen, bunların bilgi birikiminden ve deneyimlerinden yararlan(a)mıyorsak veya yararlandırılmıyorsak bizlere de yuh olsun. Kabahatin çoğu bizde galiba!..
Veteriner Hekimlerimiz ve derneklerimiz sahipsiz sokak hayvanları raporunu yayınlamış. Okuyunca bu rapordan niçin yararlanmıyor, aynı dil yerine farklı dil kullanıyor ve ayrışıyoruz diye hayıflanmadım desem yalan olur… Bu rapor talimat ile sabaha kadar sahipsiz sokak hayvanlarının öldürülmesi için çalışıp, bu yasayı halka rağmen çıkaran saygın ve halkımızı temsil etmesi gereken TBMM’nin durumunu da gösteriyor. Gelin kısaca bu anlamlı raporu okuyalım… “Sahipsiz sokak hayvanlarının
“Bilim, sorulara gittikçe daha incelikli yanıtlar vererek ilerler, fenomenlerin özüne gitgide yaklaşır.” Louis Pasteur
•Önce zarar verme…
•Koruma tedaviden daha iyi ve önceliklidir…
Yukarıda saydığım kavramlar tıbbın en önemli iki temel ilkesidir…
Bireye ve topluma yönelik koruyucu sağlık hizmetleri biz hekimlerin ve toplum önderlerinin temel görevleri arasında olmalıdır…
Kaza ve trafik kazası denilen kavramları gelin burada biraz açalım...
Kaza bilmeden ve beklenmedik bir biçimde gerçekleşen, öngörülemeyen can ve mal kaybı veya zararına neden olan bir eylem biçimidir…
Trafik Kazası ise karayolu üzerinde devinim halinde olan bir veya birden fazla trafik aracının yaptığı, tüm önlemlere rağmen öngörülemeyip, istenmeden meydana gelen; ölüm, yaralanma ve/veya mal kaybı ile, bundan doğan zararla sonuçlanmış kaza çeşididir…
*Ülkemizde yukarıda sınırlarını çizmeye çalıştığım genel anlamda kaza ve özelinde trafik kazası tanımına uyan, her yıl binlerce insanımızın yaralanması ve ölümlerine neden olan bu olaylara yani eylemlere kaza diyebilir miyiz? Gelin siz karar verin…
Elbette hayır dememiz daha uygundur. Bunlar bizce olsa olsa trafik cinayetleridir…
Trafik kazaları daha doğru ifade ile trafik cinayetleri önlenebilir bir toplum sağlığı sorundur. Koruyucu Hekimlik İlkeleri sadece bir halk sağlığının konusu olmayıp, yaşamın tüm alanlarında olduğu gibi trafik cinayetlerinde de söz konusudur. Trafikte ölümler ve yaralanmalar istisnalar dışında kesinlikle önlenebilir…
Bu konuyu EGM’nin bizlere ilettiği 2024 yılı ilk 6
“Doğayı, her türlü bileşim ve parçalanmanın oluştuğu geniş bir kimyasal laboratuvarım olarak görüyorum.” Antoine Laurent Lavoisier
Yıllar önce Lavoisier ne akıllı laf etmiş. Bir kimyacı ve enfeksiyonu olarak bu tümceye tamamen katılıyorum…Temmuz sıcağında yine mi Korona dediğinizi duyar gibiyim. Pandemi sırasında COVİD-19 bitmeyecek, sadece yüzünü değiştirecek, evrimine uyacak demiştik. Öyle de oldu. Hipokrat yeminimize sadık kalarak olabildiğince bu yeni teknik adıyla “FLIRT’’ veya KP.2 varyantlarını aydınlatmayla devam edelim… Bugünlerde en çok bizlere gelen ve danışılan hastalar yine solunum yolları enfeksiyonları ve ben acaba korona mıyım, öksürüğüm ve yorgunluğum geçmedi gibi soruları olanlar… Konu çok teknik olduğundan, okuyucuya tek seferde ve yalın olarak anlaşılsın diye, sorulu yanıtlı kesin ifadeler ile anlatacağım için kusura bakılmasın!..
Solunum yolları enfeksiyonları hangi mevsimde daha çok artış yapar.
Özellikle sonbahar ve kış aylarında havaların soğuması, ani hava değişimleri ile solunum yolları virüsleri artış yapar. Şu sıralarda yani ani havaların sıcak olup, sonra soğumasına bağlı olarak ve yapılan virolojik araştırmalar, dolaşımda olan virüsün baskın olarak Korona olma olasılığının yüksek olduğunu düşündürüyor. Elimizde sağlık otoritesince verilen yeterli bilgiler olmadığı için net veriler ile konuşamıyoruz. Bilindiği gibi veya konuyla ilgilenenler; İnsan bağışıklık sisteminin
İşçi ve Kadın Cinayetleri Ağır Bir Halk Sağlığı Sorunudur! “Dışarıya Bağlı Oligarşik Sermaye Sınıfının “Kadın ve İşçi Cinayetleri konusunda sessiz kalması, tebessüm etmesi; onun güdümündeki otokratik siyasi iktidarı da etkilemiştir. Sermaye sınıfı bu cinayetlerde kendi iktidarıyla beraber en büyük sorumlulardan biridir. Yazık ki ne yazık!.. Marksçı “Kadın Hakları Savunucularından Michele Barett” ailenin, Sermaye Düzeni tarafından biçimlendiğini savunmuştur. Marksçı Kadın Hakları Savunucularına göre; kadınların özgürleşmesinin ancak, Sermayenin ve Baskıcı Sınıf İlişkilerinin ortadan kaldırılmasıyla gerçekleşebileceği savunulmuştur… Konuyu her zaman yaptığımız gibi sorulu yanıtlı olarak, KCDP’den yani Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformundan bize ulaşan verileri sizlerle paylaşarak bu cinayetleri aktarmaya çalışalım…
2024’ün ilk 6 Ayında, Alınan Tüm Tedbir Kararlarına Karşı Ülkemizde kaç Kadın Öldürülmüştür?
Maalesef 16 kadın aldırdığı yasal tedbir kararına rağmen öldürülmüştür…
2024 İlk 6 Ayında Kadınlarımız Kimler Tarafından Öldürülmüştür? 2024 yılının ilk 6 ayında öldürülen toplam 205 kadının 86’sı evli olduğu erkek, 22’si birlikte olduğu erkek, 20’si eskiden evli olduğu erkek, 19’u babası, 15’i tanıdığı biri, 11’i eskiden birlikte olduğu erkek, 10’u akrabası, 9’u oğlu, 4’ü tanımadığı biri, 3’ü kardeşi tarafından öldürülmüştür. 6 kadının failinin yakınlığı tespit edilememiştir...
Kadınlarımız Nerede Öldürülmüştür?
Kadınlar en çok evlerinde öldürülmüştür. Kadınların 117’si evinde, 46’sı sokakta, 7’si arabada, 5’i ıssız yerde, 4’ü işyerinde, 4’ü kamusal alanda,
“İnsanın insan tarafından sömürülmesi ortadan kaldırıldığı ölçüde, bir ulusun başka bir ulus tarafından sömürülmesi de ortadan kaldırılmış olacaktır” Friedrich Engels
Enfeksiyonlardan İnsan Kaybı Çok Acı…
Jonas Salk 12 Nisan 1955'te çocuk felci aşısını bulduğunu duyurdu. 1969 yılına gelindiğinde ABD'de hastalıktan hiç kimsenin ölmediği rapor edildi. Bu tıp tarihinin en büyük başarılarından biriydi… Geçenlerde Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ölüm istatistiklerini açıkladı. Bunların arasında “Enfeksiyonlardan Ölümler” beni çok düşündürdü. Önlenebilir hastalıklardan vatandaşlarımızın ölümüne kim üzülmez? Alanım olduğumdan bu bilgileri sizlere aktarmak istedim. Enfeksiyon kaynaklı ölümler azalacağına artmış…
Aklınıza TÜİK’in verileri güvenilir mi diye bir soru geldiğini düşünsem de başka bir seçeneğimiz ve veri kaynağımız olmadığından sizlere aktarıyorum. Bu verileri de en az 3 sayısıyla çarpmak gerekir diye düşündüğümü de ayrıca belirteyim…
TÜİK’e göre Covid nedeniyle 2020 yılında 22 bin 274 kişi ölmüş. Bunların 13776’sı erkek, 8 bin 498’i ise kadınlardan oluşmuş…
2021 yılında ise 65 bin 366 kişi Covid’den ölmüş olup, bunların 35 bin 778’i erkeklerden, 29 bin 588’i ise kadınlardan oluştuğu bildirilmiş…
COVİD nedeniyle 2022’de 22 bin 54 ölüm yaşanmış. Erkeklerin sayısı 12 bin 352, kadınların ise 9 bin 702 olmuş…
2023 yılında da 1717 kişi covid nedeniyle kaybedilmiş. Bu yılda ölen erkeklerin sayısı 978, kadınların ise 739 olduğu rapor edilmiş…
Diğer Enfeksiyon Hastalıkları Nedeniyle Ölenlerin Sayısı Ne Durumda?
2020 ‘de toplam 12799 kişi COVİD dışı enfeksiyonlardan kaybedilmiş olup, bunların
“Alınteriyle kazanılacak başarıların peşine düşmeli”
İsmail Hakkı Tonguç
Sağlığın ayrılmaz parçası olan eğitimi soyutlayarak çözümler üretmenin doğru olmadığını düşünenlerdenim. Sağlık ve Eğitim bir bütündür. Ayrılamaz…
Eğitimin niteliğini laik, çağdaş ve bilimsel normlar ışığında artırmamız gerektiği halde, tamamen yoz, geri ve özünde dinsel ağırlıklı bir eğitime, hepimizin gözü önünde, ses çıkaramadan gidiyoruz. Üzülerek söyleyelim ki; bu gerçeği hepimiz “Du Bakali Ne Olacak” diyerek seyrediyoruz…
Çocuklarımıza sorgulamayı, araştırmayı, soru sormayı öğreteceksek; bu doğrultuda öncelikle öğretmenin, kendi yöntem ve uygulamalarını sorgulaması gerektiğini vurgulayalım…
Karşılaşabileceği sorular üzerinde önceden düşünüp hazırlıklı olması gerekir…
Daha yakın bir zaman da anımsarsanız; Bir eğitim kurumu temsilcisi, “Biz Okumamış ve Cahil Kesimin Ferasetine güveniyoruz. Onlar Ülkeyi Ayakta Tutanlardır” demişti de, bizler de sanki bu sözleri beklemiyoruz gibi şaşırmıştık…
Aslında niyetlerini açıkça dile getirmişti…
Türkiye İstatistik Kurumu, geçenlerde Türkiye’nin 2023 yılındaki eğitim tablosuna ilişkin verileri paylaştı…
Bu saygın kurumumuzun ne hale getirildiğini, güvenirliğinin ne durumda olduğunu sizler benden daha iyi biliyorsunuz…
TÜİK’in yayınladığı rapora göre, 25 yaş ve üzerindeki ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora mezunlarının söz konusu yaş içindeki oranı 2008 yılında %9,8 iken, 2023 yılında bu oran %24,6 olduğunu rapor etmiş…
25 yaş ve üzeri nüfusun ortalama eğitim süresinin 2023 yılında en yüksek olduğu il 10,7
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum