İlkses Gazetesi Yazarı Aysun Arslan Aydin
Aysun Arslan Aydin
İlkses Gazetesi Yazarımız

Aysun Arslan Aydin

Yazarın Köşe Yazıları

Çocuklarda Vatan-Millet Sevgisi

Merhaba sevgili anneler. Bugün yazımda 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı yaklaşırken çocuklarımıza vatan sevgisi nasıl aşılanır konusunu ele aldım. Toprak, uğrunda ölen varsa vatandır, anlayışına sahip bir millet olarak ülkemiz belki de dünya üzerinde vatan kavramı üzerinde en çok kafa yoran, mücadele eden bir devlettir. Tarihten günümüze kadar gelenek ve göreneklerimizin, örf ve adetlerimizin ve dini inançlarımızın içinde hemhal olarak bulunan vatan kavramı toplumumuz için namus olarak algılanmaktadır.
“Vatan sevgisi imanın bir icabıdır” sözüne sahip bir milletin, vatanı için yaptıkları, eğitim sistemi, kültür mirası vatan sevgisinin aşılanması için gerekli olan yöntemlerdir. Bir milletin kültür değerleri ortak miras olarak kuşaktan kuşağa aktarılırken milli ve manevi duygu ve düşüncelerin aktarılmasında ve anlatımında eğitici ve öğretici yöntemlerin ders verici ve nasihat edici olarak kullanılması kaçınılmazdır
Sevgilerin en güzeli, en yücesi olan vatan sevgisini çocuklarımıza, doğru zamanda doğru şekilde vermeliyiz. Üzerinde doğup büyüdüğümüz, uğruna binlerce şehit verdiğimiz ülkemize olan sadakatimizi geleceğin emanetçilerine birkaç yöntemle yaşına uygun şeklide anlatabiliriz.
Vatan sevgisi; yüreğimizi sımsıcak saran en nezih sevgilerden biridir. Dinimizde de çok büyük önemi vardır.


Sağlık İçin Kahvaltı Şart

Merhaba sevgili anneler. Bugün konumuz kahvaltı. Sağlıklı beslenme, çocukların büyüme ve gelişmesi için önemli olduğu kadar okul başarısında da büyük rol oynuyor. Çocukların beslenmesinde en değerli öğün olan kahvaltının özellikle biz çalışan anneleri vakit problemi nedeniyle sıkıntıya sokabiliyor.  Ancak kahvaltı yiyeceklerini akşamdan hazırlayarak çocukların güne güzel bir başlangıç yapmalarını sağlayabiliriz. Kahvaltı yapmayan çocukta çalışma ve öğrenme yeteneği düşer, okul başarısı azalır. Kahvaltıda süt içmek en sağlıklısıdır. Çocukların kahvaltısında mutlaka bir bardak süt bulunmalıdır.
Fiziksel ve zihinsel gelişimlerinin yaşlarına uygun olarak tamamlamalarında sağlıklı ve dengeli beslenmenin önemi büyük. Çocuklarımızı günde 3 ana 2 ara öğün şeklinde beslemek doğru olacaktır. Bu yüzden onların beslenmelerinde en büyük görev bize düşer. En çok atlanan veya geçiştirilen ve beslenmemizde büyük önemi olan kahvaltı yapma alışkanlığı küçük yaşlarda mutlaka edinilmelidir. Öğünler içinde en önemli öğün sabah kahvaltısıdır. Güne istekli başlamada ve elverişli bir biçimde sürdürmede yenilen sabah kahvaltısının miktarı ve içeriği büyük önem taşımaktadır.
Kahvaltıda bir bardak süt içmek, 1 adet portakal, domates gibi bir sebze ya da meyve tüketmek güne dinamik ve sağlıklı başlamak açısından atılabilecek en önemli adımdır. Akşam yemeği ile sabah kahvaltısı arasında


Renkleri Öğreniyoruz -1

Merhaba sevgili anneler. Bugün konumuz renkler. Bebeğimizin renkleri algılamaları 1 veya 1 buçuk yaş aralığında başlar. Bu durum tabi ki çocuktan çocuğa farklılık gösterebilir. Ancak ortalama renklerin farkına varmaları bu yaşlarda başladığı bilinir. Bir diğer önemli bilgi de çocukların renklerin farkına varmalarıyla birlikte özellikle ana renklerle daha çok ilgilendikleridir. Hatta bu renklerin başında da kırmızı gelir ama benim oğlum en baştan beri mavi tutkunu.
Renkleri çocuğumuza çoğu zaman bilinçli öğretmeyiz. Doğal yaşam içinde çocuk oyun ortamında ve diğer sosyal ortamlarda renkleri öğrenebilir. Çocuğa bir şey öğretileceği zaman öğreneceği şeyin anlamlı olmasına dikkat etmemiz gerekir. Çocuğun yaşı ve ilgi durumu da öğreneceği şeyler üzerinde etkilidir. Renkleri öğretmenin birçok yolu vardır ama en etkilisi oyundur. Çocuk oynayarak birçok şeyi öğrenebilir. Oyun çocuk için hem zevkli hem öğreticidir. Hem bizler için de yorucu olmaz.
Renkleri öğretirken ana renklerden başlamamız gerekir. Sarı, kırmızı ve mavi ana renklerimizdir. Ardından ara renkler öğretilmeye başlanmalıdır. Eğer çocuğun ilgisini çok çeken bir renk varsa öğretime buradan da başlanabilir. Öğretirken bol bol tekrar yapıp kalıcı öğrenmeyi sağlamak gerekir. Somutlaştırma yöntemi de tercih edilen yöntemlerdendir. Çocuklar somut işlemler döneminde olduğu


'Paylaşma Duygusu' İçin Gecikmeyin

Merhaba sevgili anneler. Bugün çocuklarımıza gecikmeden vermemiz gereken paylaşma duygusunu ele aldım. Gecikmeden diyorum çünkü paylaşma duygusu mutlaka 3 yaşlarında verilmeye başlanmalıdır. Çocuğunun okul çağına kadar olan süreçte eğitimi, gelişimi tamamen bizim sorumluluğumuzda. Şefkatli yol göstericilikle, çocuğumuz sahip olduğu her şeyi paylaşma zevkine varabilir.
Ebeveyn olarak çocuklarımızı anlayışla karşılamalı, kızmak cezalandırmak yerine doğruyu öğrenmesi konusunda destekçileri olmalıyız. Çünkü çocuklar benmerkezcidir. Ve her şey onundur. Çocuklar özellikle de anne ve babasını, onlardan aldığı sevgiyi paylaşmayı istemezler. Çünkü anne-baba onun gözünde en kutsal en özel varlıklardır. Ve bu yüzden bir kardeşi olmasını bile istemeyebilir. Burada da en büyük korkusu anne ve babasını sevginin bölünecek olma korkusudur.
Birinci yaşını dolduran çocuk bedeninin artık ona ait olduğunu bilir. Elleri ve kolları ile özellikle daha çok hareket eder. Sahip olduğu çok sevgili oyuncaklarını, eşyalarını da, bedeninin bu organları, özünün, benliğinin kendisinin birer parçası olarak algılar. Çocuklar, kendileri ile sahip oldukları şeyler arasındaki farkı anlamadıkça, paylaşmakta güçlük çekerler. Bu küçüklerin ikisine de, kitaptan ayrılmak, bir parçalarından ayrılmak gibi gelmektedir. En küçük çocuk için, en önemli sözcüklerden biri bencilliktir.
Çoğunlukla bir hırçınlık nöbetini ve


Anneyiz

Merhaba sevgili anneler. Bugün konumuz çocuklarımız ve oyunların önemi. Oyun, çocuk gelişimi açısından çok önemli bir yere sahiptir. Oyun fiziksel, duygusal, zihinsel ve sosyal gelişimi destekler. Yetişkinler tarafından oyun; eğlence olarak görülse de çocuk açısından oyun; bir iş, bir uğraştır. Çocuklar oyunu önemser, kendilerini oyuna odaklar ve oynarken öğrenirler.
Konuya Peygamber Efendimizden örnekler vererek de pekiştirebiliriz. Peygamberimiz (SAV) “Çocuklarınızla çocuklaşın” demiştir. Peygamberimizin (SAV) çocuklarla oyunu görenleri şaşırtan cinstendir. Sahabelerden Ebu Hureyre şöyle anlatır: “Efendimiz elleriyle Hz. Hüseyin’i ellerinden yakaladı. Ayaklarını kendi ayakları üzerine koyup çık dedi. Öyle oyun oynadılar. Sonra Peygamberimiz (SAV) çocuğu öptü. Ve Allah’ım sen bunu sev zira ben de onu seviyorum diye dua etti. 
Çocuklar okulda ve evde her gün belirli saatlerde oyun oynamalıdırlar. Aileler ve öğretmenler çocuklar oyun oynarken onları gözlemlemeli ve mümkünse oyuna dahil olmalıdırlar. Oyuna dahil olan yetişkin oyuna müdahale etmemeli ve oyunu çocuğun yönetmesine izin vermelidir. Eğer yetişkin oyuna müdahale ederse çocuğun; yaratıcılık, hayal gücü, paylaşma ve liderlik kazanımlarının gelişmesini engeller.
Oyun oynarken oyuncaklar da unutulmamalı. Oyuncaklar da aynı oyun gibi çocuk dünyasının ayrılmaz bir parçasıdır.


Peygamberimizi Örnek Alalım

Merhaba sevgili anneler. Bugün çocuklarda dini eğitim konusunda kaldığımız yerden devam ettim. Altı yaşa kadar çocukların karakterleri oluşur. Çocuklarımızın, şeksiz-şüphesiz inandıkları, pasif kabullerin baskın olduğu bu dönemde çok dikkatli olunması gerekir. Çocuklar açısından bu dönem iyi değerlendirildiğinde, hayatlarına olağanüstü güzellikler ekleme imkanı var.
Bu dönemde dini eğitim, çocuklara dozunda ve çocuğun hadiseleri anlama ve anlamlandırma süreci olan bilişsel gelişimleri dikkate alınarak verilirse, ergenlik döneminde dini vecibeler rahatlıkla yerine getirilecektir. Bu dönemde çocuklar, dine meraklı olmakla birlikte yetişkinlerin dünyasında olan biteni yeterince anlayamazlar. Beş duyuları ile hissedebilirler, ama soyut düşünemezler. Bu dönem çocukları telkine açıktırlar. Dört yaşında iken çocuklarının kulağına anne-babalar ne fısıldarsa fısıldasınlar, ebeveynlerinin telkini doğrultusunda onların öğrettiklerini yaşamaya çalışırlar.
Üç yaşın başlarındaki çocuklar inat, olumsuz, kararsız ve isyankardır. Büyüklerin sözlerini dinlemez, hatta tersini yapar; kısıtlandığı zaman ise öfkelenir, çevresinden yardım istemez, kendi başına işlerini yapmaya çalışırlar.
Bu dönem çocuklarına dini içerikli bilgiler, ibadet kalıpları zorla öğretilmeye kalkılırsa saplantılar, rûhi bunalımlar, ileriki yıllarda inatçılık ve ibadetleri yapmamak için direnç geliştireceklerdir. Onları istemediği bir dini faaliyeti gerçekleştirmeye zorlamamalıdır.


Din Eğitiminde Ailenin Rolü

Merhaba sevgili anneler. Bugün konumuz biraz ağır. Çocuklarımıza din eğitimi vermede bizlerin rolleri. Aile sadece çocuğun biyolojik, psikolojik, sosyal ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamakla sorumlu olmayıp, onun dini eğitimini vermekle de görevlidir. Bu sebeple çocukta din duygusunun uyanması ve gelişimi, dini bilgilerin kazandırılması görevi aile kurumuna aittir. Ailenin bu fonksiyonundan dolayı Allah, aileye dini değerleri aktarma ve öğretme sorumluluğunu yüklemiştir. Bu sorumluluğun yerine getirilmesinde, çocuğun maddi ve manevi gelişiminin ilke ve yöntemlerini bilen, bilinçli ebeveynlere büyük sorumluluk düşmektedir. Sağlıklı ve etkili bir din eğitimi için bu son derece önemlidir. Din eğitiminin çocukluk döneminde başarıya ulaşması, sevgi, güven ve hoşgörü üzerine oluşturulmuş aile içi ilişkilere, ailelerin dengeli ve kararlı tutumlarına ve doğru bir disiplin anlayışına bağlıdır. Aksi takdirde, aile tarafından uygulanan tutarsız davranış yöntem ve disiplin türleri, çocuğun gelecekte dine karşı olumsuz bir tutum geliştirmesine sebep olabilir.
Çocukluk dönemi (3-7), bireyin hayatının temellerini oluşturması ve karakterinin şekillendiği zaman dilimi olması bakımından oldukça önemlidir. Birey, kendini yetişkin hayatına hazırlayıcı davranışları büyük ölçüde küçük yaşlarda öğrenir ve bu öğrenme onda derin izler bırakır.
Çocukluk çağının ilk yıllarında, ebeveyn tarafından yerine getirilmesi


Olumlu Davranışa Nasıl Yönlendirebiliriz

Merhaba sevgili anneler. Bugünkü konumuz davranış bozukluğu olan ‘çocukların içindeki olumlu davranışı nasıl ortaya çıkarabiliriz.’ Çocuklarda olumlu davranışların pekiştirilebilinmesi için öncelikle çocuğun yaşının gelişimsel özelliklerini bilmemiz gerekli. Örneğin, 3 yaşına kadar çocuklar diğer çocuklar ile uyumlu bir şekilde oynayamazlar. Anne babalar 2 yaşındaki çocuklarını başka çocuklar ile oynamaları için bir ortam yaratmaya çalışırlarsa hayal kırıklığına uğrayabilirler çünkü çocukları bekledikleri uygun davranışı göstermeyebilir. Anne baba olarak böyle bir beklentiye girmek aynı şekilde hayal kırıklıklarına ve gerginliklere sebebiyet verebilir.
Çocukların davranışlarının bir veya birçok nedeni olabilir. Çocukların kendilerini ifade etme becerisi geliştikçe davranışın nedenini, çocukla birlikte bulup düzeltmeye çalışmak veya desteklemek önemlidir. Anne baba çocuğun davranışının nedenine kendi karar vermemeli, nedeni çocuktan öğrenmeye çalışmalıdır. Ailenin düşündüğü neden çocuk için geçerli olmayabilir. Örneğin, gece yalnız yatmak istemeyen çocuğun kapris yaptığını düşünen anne aslında çocuğun gece korkuları yaşadığını gözden kaçırabilir.
Çocuklar için güven duygusu yaşamlarındaki temel ihtiyaçtır. Aileler çocuklarına bakmakla yükümlüdürler. Fakat anne baba olmak, çocuk için güvenilen bir kişi olmayı beraberinde getirmez. Güven duygusu bebeklikten itibaren ihtiyaçların düzenli karşılanması ile gelişir. Çocuğa sıcaklık/sevgi göstererek, tutarlı davranarak ve ona karşı adil olarak gelişecektir.


Sonbahar Oyunları

Merhaba sevgili anneler. Sonbahar kendini iyiden iyiye gösterdi. Malum havalar soğudu. Gittiğimiz parkalarda çimler bile rengini değiştirmeye başlamış. Gökyüzü desen bulutlarla süslenmiş. Artık sokağa çıkarken hırkalarımızı giyip, şemsiyelerimizi yanımıza alıyoruz. Mevsim değişiklikleri çocuklara doğayı öğretmek için eğlenceli fırsatlar yaratır. Bu fırsatları kaçırmamak ve o anların keyfini çocuğunuzla beraber yaşamak sizin elinizde. Bugünkü köşem de sonbaharda hangi etkinlikleri yapabiliriz konusunda ip uçları vereceğim.
Sonbahar da tıpkı ilkbahar gibi ağaçların renk cümbüşüne girdiği bir dönemdir. Sonbahar mevsimi de çocuğunuza doğa ile ilgili farklı bilgileri sunabileceğiniz çok önemli bir zaman dilimi. İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler bu mevsime uyum sağlayabilmek için yaşamlarında çeşitli değişiklikler yaparlar. Çocuklara çevrelerinde olup biten bu değişiklikleri anlatmak ve onların çevrelerine karşı daha dikkatli olmalarını sağlamak biz annelere düşen önemli görevler arasında.
Ancak bazı pimpirikli anneler bu konuda çok yanlış tutumlar gösterebiliyorlar. Sonbahar mevsimini tanımaları için çocuklara çeşitli aktiviteler dizayn etmek yerine onları kapalı mekanlara hapsediyorlar ve çocukların bu mevsimde doğayı keşfetmelerine engel oluyorlar. Çocukların mevsim değişikliğinden etkilenip hasta olmamaları için bu tip aktivitelere yer vermeyen anneler aslında çocuğu önemli bir öğrenme ortamından da uzak tutmuş oluyorlar


Çocuklarda İnatlaşma Ve Huysuzluk

Merhaba sevgili anneler. Bugün konumuz çocuklarda inatlaşma ve huysuzlaşma. Ben bu durumla Hamza 2 yaşına girdiğinde dönem dönem karşılaşıyorum. Şu an 3 buçuk yaşlarına ve hala arada inatlaşmalar devam ediyor.
Çocuğum kıpır kıpır neşeliyken birden bire huysuz, asi ve sinirli bir çocuk haline dönüşebiliyor. Böyle bir durumda durup düşünmek gerek. Acaba neden? Bir yerlerde yanlış mı yapıyoruz yoksa doğal ve o yaş grubu çocuklarda sık görülen bir durum mu?
 Biz anneler bu durumu içinden çıkılamayacak bir sorun gibi görüp, çocukla dışarıya çıkmanın birer eziyet olduğu kanısına varabiliyoruz zaman zaman. Böyle hissediyorsanız yalnız değilsiniz. Bazen çocuk yapmak pişmanlıktır diyen arkadaşlarınız bile olabilir. Çünkü çocuklar kendi kişiliklerini fark edip birer birey olduklarını dış dünyaya kanıtlama çabasındayken biz ebeveynler çaresiz hissedebiliyoruz. Kim bu çaresizliğe hiç ummadığı bir zamanda ve mekanda düşmek ister ki. Herkes kendince yöntem buluyor.
 Ancak bu durumların geçici olduğu tesellisi ile süreci doğru yönetmek yapabileceğimiz tek şey. Çocuğumuzun gösterdiği onca inatlaşma onca uğraşı minnoş bir varoluş mücadelesi gibi düşünüp anlayışla karşılamak bizi de rahatlatacaktır. En sevdiği şeyleri bile sunsanız reddedebilecek bir dönemde


Çocuklarda Bal Alerjisi

Merhaba sevgili anneler. Dün oğlumla yaşadığımız bal alerjisi sorunundan dolayı bugün konumuz da bal alerjisi. Malum geceden beri sayısız makale okuyup taradım. Daha önce yaşamadığımız bu soruna karşı sizleri acizane bilgilendireceğim. Bal alerjisi - vücudun bu üründeki bitkilerin polenlerine karşı alerjik reaksiyonu.
Bal alerjisi, insanlarda oldukça nadir görülen fakat görüldüğü kişilerde çok kötü etkilere yol açan ürkütücü bir durumdur. Bu durum genellikle besin alerjisi ile aynı grupta incelenmektedir. Fakat besin alerjisine göre bal alerjisi insanlarda çok daha az görülen bir sorundur. Bu nedenle tedavi yöntemleri de diğer alerjilere göre çok daha düşüktür. Bal alerjisi bazı insanlarda direk deriye etki ettiği halde kimi insanlarda vücudun diğer organlarında sorunlar meydana getirebilir. Örneğin bir insanda deri kaşıntıları ve dökülmeleri meydana gelirken diğer insanda göz sulanması ve göz kızarıklığı gibi sorunları meydana getirmektedir. Bal alerjisinin tedavi yöntemi de genel olarak diğer alerjiler gibi ilaçlı tedavidir. Fakat bu tedavide genellikle diğer alerjilerde ki gibi olumlu sonuçlar bazen alınamamaktadır. Bunun en büyük nedeni bal alerjisinin çok fazla kişide görülmemesidir.
Bal alerjisi bazen mide bulantısı, ishal, kusma gibi sorunların ortaya çıkmasına ve bu


Çocuklarda Bitki Çayı Kullanımı

Merhaba sevgili anneler. Havaların soğumaya başlamasıyla birlikte çocuklarımızda da grip, nezle, öksürük gibi hastalıklar kendini göstermeye başladı. Ben de bugün oğlum öksürdüğü ve halsiz olduğu için kreşe göndermeyenlerdenim. Konumuz ise kış günlerinin vazgeçilmezi bitki çaylarının çocuklarda kullanımı. Bitki çayları içerdikleri vitamin, mineral ve antioksidan sayesinde, bağışıklık sisteminin korunmasına ve vücut sisteminin düzenlenmesine yardımcı oluyor. Kış hastalıklarına karşı, çocuklar için bitki çayları hazırlayarak, çocukların bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlayabilirsiniz. Ama bitki çayları hazırlamadan önce, bitki çaylarının çocuklara verebileceği zararları da göz önünde bulundurmalıyız. Bağışıklık sistemini güçlendiren bitki çayları, bilinçsiz şekilde tüketildiğinde zarar verebiliyor.
Bitki çaylarının çocuklar için kullanımı son yıllarda giderek artıyor. Birçok anne çocuğu hastalandığında, uyumadığında ya da gaz problemi olduğunda bitki çayı vermeyi tercih ediyor. Bitkisel olduğu için doğal ve zararsız olduğu düşünülen bu çayların çocuklara bilinçsiz bir şekilde verilmesi çeşitli rahatsızlıkları beraberinde getirebiliyor.
İlaç yapımında kullanılan birçok etken madde bitkilerden elde edilmesine rağmen ciddi yan etkilere sahiptir. Ayrıca herhangi bir ilaç kullanırken çocuğa bitki çayı da verilmesi, bitkilerin içinde bulunan etken maddelerin ilacın etkisini azaltmasına veya arttırmasına yol açabilmektedir. Bu nedenlerle çocuklar için bitki çayı


Çocukları Mevsim Geçişlerinden Koruyun

Merhaba sevgili anneler. Bugün sıcaklıkların 10 derece birden düşmesiyle konumuzda kendiliğinden geldi. Mevsim değişikliklerinden miniklerimizi nasıl koruyabiliriz konusunu ele aldım. Mevsim geçişlerinin yaşandığı bu zamanlarda ani hava değişiklikleri grip ve soğuk algınlığının yayılmasında önemli bir faktör oluşturuyor. Sıcaklıkların bir gün yüksek bir gün düşük olması hazırlıksız yakalanan çocuklarımızın sağlığını tehlikeye atıyor. Ani hava değişimleri çocuk bünyesinin adaptasyon ve savunma mekanizmasını bozduğundan hastalıklara da davetiye çıkarıyor.
Bu dönemde en çok üst solunum yolu enfeksiyonlarına rastlanır. Çocukların sık sık, grip, nezle olması, havasız ortamlarda bakteriler ile tanışmalarından olur. Bunun yanında bademcik iltihaplanması, farenjit, larenjit, sinüzit ve orta kulak enfeksiyonları olarak çıkar. Çocuklarda üst solunum yolu hastalıklarının belirtileri ise çoğunlukla ateş, boğaz ağrısı, öksürük, hapşırık, ses kısılması, kulak ağrısı ve geniz akıntısı gibi şikayetlerdir.
Toz ve polene bağlı alerjik durumlar çocuklar ve aileleri için büyün sıkıtı yaratabilir Bu dönemde, çocuklarda öksürüğü sık görürüz, muhakkak takip edilmeli artarsa hekime görünmelidir. Takip edilmezse bronşite çevirme riski vardır. Mevsim değişiklikleri ve özellikle soğuk hava astım atağının başlamasına sebep olur. Hava yollarının daralmasıyla kendini gösteren, ataklarla seyreden bir hastalık olan alerjik astımda etkilenen yer


Çocuklarda Sorumluluk Duygusu

Merhaba sevgili anneler. Bugün ki yazımda çocuklarda sorumluluk bilinci nasıl geliştirilir, sorumluluk duygusu neden önemlidir, sorumluluk sahibi çocuk nasıl yetiştirilir, çocuğa nasıl sorumluluk kazandırılır? sorularına yanıt aradım.
Kurallara uyma, tercih ve seçimlerinin sonuçlarına katlanma, kendi sınırlarını bilerek başka insanların ve diğer canlıların haklarına saygı gösterme olarak tanımlayabileceğimiz sorumluluk, öğrenilerek geliştirilen bir beceridir. Yaşamımızdaki tüm değerlerde de olduğu gibi sorumluluk sahibi olmak, sorumluluk bilincini kazanmak da önce anne babadan, sonra sosyal çevreden öğrenilecektir.
Çocukta özgüven ve sorumluluk sahibi olma birbirine bağlıdır. Özgüven eksikliği olan bir çocuk hata yapmaktan korkacağından, her şeyi ebeveynlerine sorma ve onaylama ihtiyacında olduğundan sorumluluk almaktan kaçacaktır. Sorumluluk ile kişilik gelişimi de birbirinden ayrılmayacak kavramlardır. İlk 6 yaşta hemen hemen tamamlanan kişilik gelişiminde bağımsız kişilik gelişimi baskılandıysa sorumluluk duygusu da zor kazanılacaktır. Aşırı korumacı ve müdahaleci ebeveyn yaklaşımı çocuğun bağımsızlaşmasını engelleyerek sorumluluk sahibi olmasını önlediği gibi, günümüzdeki her şeyin en iyisine, en güzeline sen layıksın, başarı için her yol mubahtır, altta kalanın canı çıksın anlayışı da kural tanımaz, başkalarının hakkını rahatça çiğneyebilen, sorumluluklarından kaçan çocukların yetişmesine neden olur.
Özgüven sahibi çocuk


Okul Korkusunu Nasıl Yenebiliriz?

Merhaba sevgili anneler. Bugün okula gitmek istemeyen minik öğrencilerimizi ele aldım. Onlar için neler yapabiliriz diye küçük bir araştırma yaptım. Bazen çocuklar okula gitme konusunda zorlu saatler yaşarlar. Ana babaları okula götürürken ya da okuldan alırken ağlarlar. Okula gitmeyi reddetmelerine çoğunlukla baş ve mide ağrısı gibi fiziksel şikayetleri de eklenir. Sınıfın çok zor ve sıkıcı olduğundan da yakınabilirler.
Okula gitmeyi istememek genellikle evden veya ana-babadan ayrı olmak korkusuna bağlıdır. Çocuğun, okuldan eve döndüğünde ana-babanın gitmiş veya hasta olduğunu görmesi gibi önceki yaşantısından da kaynaklanabilir. Bazen, çocuklarından ayrıldıkları için kendileri de huzursuz olan ana-babalar çocuğun aklına bilmeyerek okul korkusunu sokarlar. Çocukların daha sonra kullandıkları kolayca fark edilmeyen sinyaller verirler. Çocuklar da bir okul gününü evde geçirebilmek için ana-babaların zayıflıklarından faydalanırlar ya da onların bu samimi ayrılık korkularını benimserler. Örneğin "eğer annem evden ayrılıp okula gitmemde tereddüt yaşıyorsa, beklide gerçekten ortada endişelenecek bir durum vardır" diye düşünebilirler. Okul korkusu kuvvetli bir endişe nedeniyle, çocuğun okula gitmeyi reddetmesi ya da bu konuda isteksiz görünmesidir.
Okul korkusunun birçok nedeni olabilir. Çocuklarda okula girdikten sonra oluşan korkularda da kalıtımsal ve yapısal etkenlerden çok,


Çocuklarda Okul Heyecanı

Merhaba sevgili anneler. Bu hafta okullar açıldı. Hem aileler hem de çocuklar için sevinç ve hüzün bir arada.Okulun ilk günü için anne-babalara acizane önerilerde bulunacağım.
Öncelikle anne baba olarak soğukkanlı ve kararlı olalım. Okula yeni başlayan çocuğun henüz yaşamadan, zihninde tasarladığı korkuların sönmesi için sabırlı ve kararlı bir tutum sergilemek gerekiyor. Okulun ona kazandıracakları, okulun özellikle evdeki durum ve ilişkileri açısında kayıplara yol açmayacağı anlatılmalı.
Birkaç günden fazla çocuğumuzla birlikte derse girmelim. Başlarda çocukla birlikte derse girmek konusunda öğretmenin tutum ve kararına saygı gösterilmeli. Veliler, özellikle okulun ilk günlerinde ısrarla annesinden ayrılmak istemeyen ve sınıf ortamına karşı tepkili olan çocuğun yanında derse girebilirler ancak bu durumun süreklilik sergilememesi gerekir. Bu davranış hiçbir zaman birkaç günü geçmemeli.
Aile bireylerinin sergileyeceği saldırgan, kırıcı tutum ve davranışlar çocuğun uyum sürecini olumsuz etkiler. Saldırgan tutumların yaratacağı sonuçları kestirmek mümkün olmayabilir. Bu yüzden saldırgan tutumlardan uzak duralım.
Okula gitmesi konusunda ailenin tüm bireyleri tutarlı tutum takınmalı, çocuk cesaretlendirilmeli. Çocukla her zaman açık ve anlaşılır tarzda konuşulmalı. Okula gitmek istemiyorsa açıkça bu korkusunun nedenleri ve endişeleri ortaya çıkarılmalı. Ancak bu kesinlikle aşağılayıcı ve küçük düşürücü tarzda yapılmamalı.
Sadece onun değil, her çocuğun bunu yaşayabileceği söylenmeli.
Çocuklar için en önemli şey güven. Bu nedenle çocuğa güven duygusu verilmeli. “Buralardayım”, “çıkışta seni alacağım”, “beni göreceksin”, “kapıda olacağım” gibi cümlelerle çocuk sakinleştirilmeli. İlk günlerde anne-babaların çocuklarını okullarda yalnız bırakmamaları çocukların güvenlerini kazanmaları açısından gerekli olabilir.
Okulun ilk günlerinde de, sonrasında da okul ve öğretmenle iş birliği içinde olunmalı. Ailelere okuldaki profesyoneller ve rehber öğretmenler tarafından bu adaptasyon sürecinin ne zaman sonlandırılması konusunda bilgi verilmeli.

Çocuğunuzla okulun beklentilerini, neler yapılacağını, okulun kurallarının neler olduğunu, dersler, teneffüsler, oyun zamanları, okula nasıl gidip-geleceği ve o okuldayken anne-baba olarak sizin neler yapacağınız hakkında konuşmak faydalı oluyor. Anne-babası olarak her konuda her zaman yardıma ve her türlü konuyu konuşmaya hazır olduğunuzu anlamasını mutlaka sağlayın.
Okul ziyaretinde hem okul müdürü, sınıf ve rehber öğretmeniyle tanışmak, hem de sınıfı dışında çocuğun kullanabileceği; spor salonu, bilgisayar odası, kütüphane, yemekhane ve kafeterya gibi bölümleri görmek çocuğun rahatlamasını sağlar ve kaygılarını azaltır.
Okula yeni başlayan çocuklar arkadaş bulma veya öğretmenle iyi bir ilişki kurma konusunda endişe duyabilir. Bu endişelerini sakince dinleyin ve doğal davranın. Onu anlamaya çalışın ancak kaygılarına ortak olmayın.
Okulun ilk günlerinde ağlama, okula gitmek istememe, anneden ayrılamama gibi davranışların görülmesi doğal bir durumdur. Bu süreçte öğretmenle iş birliği yapmak, çocuğunuzun endişelerini anlamak ve okula gitmesi konusunda kararlı davranmak sorunu hızlı çözebilir. Ancak kimi çocuklarda okulun ilk günlerinde görülen bu durum uzayabilir ve çocuk okula gitmek istemez ve hatta okula gitmeyi tamamen reddedebilir. Ayrıca okul saatlerinde; şiddetli baş ve karın ağrıları, mide bulantıları, kusma gibi fiziksel belirtiler gösterebilir. Bu durum 1 ay gibi bir zaman alırsa okul fobisi açısından uzman yardımına başvurmak gerekir. Şimdilik bu kadar. Sevgiyle sağlıklı kalın.
 


Çocuklarda Uyku Terörü

Merhaba sevgili anneler. Bugün tesadüfen öğrendiğim bir sorunu ele aldım. Çocuklarda 3-12 yaşlarında  görülen, bir kabusu andıran ama kabustan çok farklı bir durum olan gece terörü. Bugünkü yazımda bu sorunun nedenleri ve neler yapabileceğimiz konusunu araştırdım.
Gece terörü bir uyku sorunudur. Uykunun ikinci evresinin yani non – REM evresinin 3 ve 4'üncü kısımları arasında meydana gelir. Bu da yaklaşık olarak, çocuğunuzun uykuya dalışından 90 dakika sonrasına denk düşmektedir. Kabuslarla olan farklılığı ilk olarak bu evre değişikliğiyle açıklanabilir. Çünkü kabuslar uykunun ilk evresi olan REM sırasında meydana gelirken, gece terörü, çok daha derin bir uyku kabul edilen non – REM sırasında olmaktadır. Çocuklar kabuslarını uyandıklarında hatırlayabilir ve anlatabilirler. Oysaki gece teröründen sonra çığlıklar atarak uyanan çocuk neden korktuğunu bile bilmemektedir ve dolayısıyla sakinleştirilmesi daha zor bir ruh halinde olur.
Ailelerin ve çocuğun yaşantısını bir kabusa dönüştürebilecek olan gece terörlerinin nedenlerinden bazıları:
Çocuğun içinde bulunduğu yaşamsal zorluklar, sıkıntılar. Yüksek ateş önemli bir etkendir. Uykusuzluk ya da düzensiz uykular. Beynin işleyişini etkileyebilecek ilaç kullanımı. Ameliyat öncesi verilen anestezi. Yaşadığı bir travma olabilir.


Çocuklarda Uyku Apnesi-2

Merhaba sevgili anneler. En son yazımda uyku apnesinden bahsetmiştim. Tekrara düşmemeye çalışarak yine aynı konu üzerinden ilerleyeceğim. Gerek araştırmalarımdan gerekse uzman açıklamalarından ilerlerken bu konunun anneler tarafından çok da fark edilmediğini gözlemledim.
Evet, sevgili anneler uyku apnesi çocuklarda horlama, ağız kuruluğu, yorgun uyanma gibi sorunlar yaratır. Bunlar tek başına teşhis koymak için yeterli olmamakla birlikte sizlere önemli ipuçları verir.
Bebeklerde ve çocuklarda uyku sırasında kısa süreli hırıltılı nefes alma ve kısa horlamalar normal sayılır ancak uzun süren yani 3-4 saniyeyi aşan nefes almama, horlama gibi belirtiler uyku apnesinin belirtileridir. Uyku apnesinin uyku terörü ile karıştırılmaması gerekir. Buradaki ayrımı da ancak bir uzman yardımıyla anlayabilirsiniz. Çocukta uyku apnesi olup olmadığını uyumadığı zamanlarda da anlayabilirsiniz. Çocuğunuz gün içerisinde sürekli ağzından nefes alıyorsa, devamlı burnu akıyorsa, üst solunum yolu enfeksiyonu geçiriyorsa, sık tekrarlayan orta kulak iltihabı oluyorsa, duyma sorunu yaşıyorsa uyku apnesinden şüphelenebilirsiniz. Hastalığın kesin tanısı ise, uyku testi (polisomnografi) ile tespit edilir. Bu test kan alma ya da başka çeşit çocuğun canını yakan bir test değildir. Yani bu durumdan korkmanıza gerek yok. Laboratuvar ortamında çocuğun nefesi, uykusu ve


Çocuklarda Uyku Apnesi- 1

Merhaba sevgili anneler. Bugün uyku apnesini ele aldım. Zamanında far edemediğimiz bu rahatsızlık çok ciddi sorunlara yol açabilir. O yüzden kısa bir araştırma yaptım. Horlamayla beraber gözlenen uyku apnesinde geceleri tıkanmalar, sabahları yorgun kalkma, gündüz uyku atakları, depresyon ile seyreder. Tedavi edilmeyen horlama ve uyku apnesinde uzun süreli oksijensizliğe bağlı olarak akciğerler ve kalp zarar görebilir.
Yüksek tansiyon, düzensiz kalp ritmi, kalp büyümesi ve yetmezliği gibi hayati tehlike içeren hastalıkları tetikleyebilir. Ağır durumlarda uykuda tıkanma süresinin artmasıyla beraber kalp durması gibi ölümcül durum ortaya çıkabilir. Bundan dolayı horlama ve uyku apnesi göz ardı edilmeyecek, ciddi sonuçları olan bir hastalıktır. Mutlaka tedavi edilmesi gerekir.
Bizim dikkat etmemiz gereken ise çocuklarımızda farkına varamadığımız uyku apnesi rahatsızlığı. Ebeveynler çocuğun gürültülü uyuduğunu, yatakta çok döndüğünü, boğuluyor gibi göründüğünü söylemeye başlarlar. Bu yüzden başının altına 2-3 yastık koyan, çocuğu sık sık kontrol etmeye ihtiyaç duyan anne sayısı çoktur. Çocuk başını yastığın gerisine doğru atma ya da yataktan sarkıtma eğiliminde olabilir, sırtı ve daha sıklıkla ensesi terler, yataktan mızmızlık ederek ve yorgun kalkarlar ve bu yüzden de günü huzursuz, çok aşırı hareketli ama çabuk terleyerek


Uyurgezerlik ve Yapılması Gerekenler

Merhaba sevgili anneler. Bugün uyurgezerlik konusunu ele aldım. Uyurgezerliği kısaca bir uyku bozukluğu rahatsızlığı olarak tanımlayabiliriz. Uyurgezer bireyler düşük bilinç halinde olmalarına rağmen, tam bilinç durumunda gerçekleştirilen tüm aktiviteleri yapabilirler.
Uyurgezerlik genelde uykuya daldıktan 1-2 saat sonra ortaya çıkar ve süresi birkaç saniye ile 30 dakika arasında değişir. Uyurgezerlik, çocuklarda, erişkinlere oranla daha sık rastlanan bir durumdur. Yapılan araştırmalara göre her 5 çocuktan 1’i uyurgezer. Bunun sebebiyse n-REM durumda yetişkinlere kıyasla daha fazla vakit geçirmeleri. Büyüdükçe azalan uyurgezerlik hastalığını yetişkinlerde görülme sıklığıysa yüzde 1-2.5 arasında seyretmekte. Ateşli hastalık ya da psikolojik travma gibi etkenler rahatsızlığın şiddetini artırabilir ya da ortaya çıkmasını tetikleyebilir. Bazen de rutin uyku düzeninin bozulması, aşırı uykusuzluk ve nadiren bazı ilaçların kullanımı da buna nedendir. Uyurgezer bir çocuğun yataktan kalkıp odada ya da evin çevresinde dolaşabilir. Küçük yaştaki uyurgezer çocuklar daha çok ebeveynlerinin yatağına ya da bir ışık kaynağına gitme eğilimindedir. Bu süreçte çocuk uyuyor olmasına rağmen basit işleri yapabilir. Örneğin; elbiselerini değiştirebilir, yemek masasının sandalyelerini düzeltebilir. Hatta bazen çocuklar, tuvalette olduğu izlenimi bulunduğu yere tuvaletini yapabilir ya da anlamsız şekilde konuşabilir. Çocuklar bazı durumlarda evden dışarı çıkabilir. Ancak bu sırada merdivenden düşme


Çocuklarda Kardeş Kıskançlığı

Merhaba sevgili anneler. Bugün kardeş kıskançlığını ele aldım. Yeni bir kardeş, bir çocuk için kabullenmesi zor olan bir durumdur. Çocuğun yeni kardeşi kabullenebilmesini çocuğun yaşı, ailenin çocuğa yaklaşımı ve çocuğun kişilik özellikleri gibi birçok faktör etkilemektedir. Doğru yaklaşımlar sergilendiğinde çocuk kardeşini kıskanmak yerine çok severek kabullenir.
Çocukların yaşına ve kişilik özelliklerine göre yeni kardeşe alışması ve onu kabullenmesi farklılık gösterebilir. Çocuğun bu dönemi daha az sancılı geçirmesi ve kabullenmesini kolaylaştırmak için çeşitli önlemler alabilirz.
En sağlıklı önerileri çocuğunuzun yaşını, gelişim özelliklerini ve aileniziniz yapısını göz önünde bulundurarak bir pedagog verebilir. Bu nedenle doğum öncesi ve doğum sonrası süreçte bir Pedagogtan destek alarak çocuğunuzu bebeğin gelişine hazırlayabilirsiniz. Ben de buradan küçük öneriler yazdım. Bebek gelmeden bazı şeyleri çözmek daha kolaydır. Bebek geldikten ve kardeş kıskançlığının derecesi arttıktan sonra çocuğun bunu kabullenmesini sağlamak daha zahmetli olur. Önceden destek alınması ya da çocuğun bebek gelmeden bu güzel kardeş fikrine alıştırılması bu zorlu süreci daha az sancılı geçirmesini sağlayacaktır.
Kıskançlık konusunda biz anne-babalara önemli görevler düşüyor. Öncelikle burada hem fikir olmamız gerekir. İlk


Çocuklara Yabancı Dil Eğitimi

Merhaba sevgili anneler. Bugün ikinci dil eğitimi ve yaş konusunu ele aldım. Bu konuda birçok farklı yaklaşım var. Kimi uzmanlara göre beyin 2 yaştan önce tam gelişmediği için ve ergenlikten sonra ise beyin fazla olgunlaştığı için ideal dönemin 2 yaş ile ergenlik dönemine kadar olduğu vurgulanıyor. Bu yaş aralığı ile farklı görüşlerde vardır. Krashen’e (1973) göre kritik dönem 2 yaştan 5 yaşına kadar, Pinker’e (1994) göre 6 yaşına kadar, Lenneberg’e (1967) göre 12 yaşına kadar ve Johnson and Newport (1989, 1991) 15 yaşına kadardır. Kısacası araştırmalar beyin gelişimi ve öğrenme teorileri bakımında ikinci dili öğrenmedeki yetkinliğin yaş artıkça düştüğünü savunuyor.
 İkinci bir dil için en ideal yaş erken çocukluk ile ön ergenlik dönemi diyebiliriz. Bir çocuk ne kadar erken ikinci dile maruz kalırsa o kadar kolay öğrenir ve akıcı bir şekilde ikinci dili kullanır.
Anne ve babası farklı ana dillere sahip çocukların iki dile maruz kalmasının hiçbir zararı yoktur. Önceden ikinci dili öğrenmenin çocuğun kafasını karıştırdığı, diğer gelişim alanlarını da yavaşlattığı gibi bazı yanlış inanışlar vardı. Diğer taraftan iki dilli çocukların bilişsel becerileri daha gelişmiştir ve daha kolay bir göreve


Çocuklarda yemek yeme becerisi

Merhaba sevgili anneler. Bugün çocuğumuza yemek yeme becerisini kazandırma konusunu ele aldım. Çocuklarımız gelişim dönemine göre yavaş yavaş öz bakımını üstlenmeye başlar. Bu sebeple çocuğun kendi başına yeme, giyinme ve tuvaletini yapma çabaları desteklenmelidir. Bugünde özellikle yemek yeme konusunu yazdım. Çünkü bu konuda temizlik takıntılarımız yüzünden çok fazla hata yapıp, çocuklarımızı olumsuz etkiliyoruz.
Öz bakım becerilerini öğretmekte, çocuğun gelişimsel düzeyinin dikkate alınması gerekir. 3 yaş öncesinde çocuklar genellikle öz bakım becerileri konusunda anneye bağımlıdırlar. Bu süreçte kendi ihtiyaçlarını fark etmeyi öğrenir ve bu becerilerin küçük provalarını yapabilirler. Biz de bu süreçte çocuğumuzu engellememeliyiz. Onun döke saça deneyerek çatal kaşık kullanmasına izin vermeliyiz. 3 yaşına yaklaşırken anne ve babalarının yardımlarıyla öz bakım becerilerini kendileri yapmaya başlarlar. Çatal-kaşık kullanarak yemek yiyebilir, ellerini yıkayabilirler. Kolay olan ayakkabılarını kendileri giyebilirler. 4 yaşındaki çocuklar, yardımsız yemek yiyebilirler.
Çocuklarımız anne ve babasının temizlik ve düzenle ilgili rutin davranışlarını taklit ederler. Anne ve babaları gibi dişlerini fırçalamak, basit ev işlerinde ebeveynlerine yardım etmek isterler. Bunları yapmasına fırsat vermek, çocuğun temizlik alışkanlıkları kazanmasındaki ilk basamaktır. Anne ve babalar el-yüz yıkama, diş fırçalama, saç


Kabızlığa Karşı Beslenme Önerileri

Merhaba sevgili anneler. Bugün çocuklarımızda sıkça karşılaştığımız kabızlık sorununu ele aldım. Kabızlık bazı çocuklarda kronik olurken bazılarında yetersiz veya yanlış beslenmenin bir sonucu olabilir. Altta yatan ciddi bir hastalık olmadan olan kabızlıklara fonksiyonel kabızlık denilir. Fonksiyonel kabızlık durumlarına 2. yaştan itibaren rastlanmaktadır. Kakasını bu yaşta tutmayı öğrenen çocuk oyunu bırakmamak, tuvalete gitmemek gibi nedenlerle kakasını tutarak kabızlık sorununun yaşanmasına neden olmaktadır. Bu sorunları sağlıklı beslenmeyle önleyebiliriz.
Beslenme, kabızlık oluşumunun önlenmesinde önemli yer tutmaktadır. Genel olarak, lifli ve omega-3 yağ asitleri gibi sağlıklı yağlar bakımından zengin gıdalarla beslenmek kabızlığı hafifletebilir. Ağır yağlı, fazla karbonhidrat içeren pilav, makarna gibi besinlerin tüketimi ve besin lifi içermeyen gıdaların düzenli olarak tüketimi çocukların bağırsak hareketini yavaşlatmaktadır. Çocuklarda görülen kabızlığın önlenmesi için 6.aydan itibaren lifli gıdalara beslenmesinde yer verilmeli ve 1 yaştan önce inek sütü verilmemelidir. Gün boyu yeterli miktarda su tüketmesi de çocuğun kabızlık tedavisi için oldukça önemlidir.
Normalde, sağlıklı bebeklerin kaka yapma sayıları 0-4 ay arasında günde 1-7 kez, 4. aydan sonra günde 2 kez ve 1 yaşından sonra da günde 1 kez civarında. Anne sütüyle beslenen bebekler, inek