Sayfa Yükleniyor...
İnsanoğlu, dünyayı sevmeye ve dünya hayatına ve içindekilere aldanmaya meyilli bir fıtratta yaratılmıştır.
İnsanoğlunun yeryüzüne gönderilişinin amacı ve ilk görevi Allaha iman ve ibadet etmektir. Nitekim Allahu Teala Kuran-ı Kerimde bu hususta mealen şöyle buyurmaktadır: Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.
Dini bir kavram olarak itikaf, bir mescitte belirli kurallara uyarak ibadet niyetiyle kalmak demektir.
İnsanın dünya ve ahiret olmak üzere iki yurdu vardır. Dünya, insanoğlunun imtihan edilmek üzere gönderildiği geçici bir mekân; ahiret ise, bu dünya imtihanının sonunda, kulun ebediyen kalacağı cennet veya cehennemle sonuçlanacak ölümsüz bir hayatın yaşanacağı bir yerdir.
İnsan ömrü, su misali yerinde durmadan akar neticede varacağı yere kadar akar da gider.
İnsanı insan yapan ve onu diğer varlıklardan farklı kılan birtakım erdemler vardır. Bu erdemlerden birisi de merhamettir.
Mükemmel bir plana göre yaratılan bu kainatta gayesiz ve görevsiz yaratılmış hiçbir varlık yoktur. Eşref-i mahlûkat olan insanın yaratılışı da şüphesiz gayesiz değildir.
Hayat ve zaman o kadar hızlı akmaktadır ki bizler çoğu zaman bu akıntıya kendimizi kaptırır, sahip olduklarımızla doyuma ulaşmaz, olamadıklarımızla da hayıflanırız.
İnsan, Yüce Allah'ın yarattığı varlıkların en mükemmelidir. "Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yarattık" âyeti, insanın yaratılışındaki bu mükemmelliğe dikkat çekmektedir.
Kainatın yaratıcısı Allahu Teala, kainattaki varlıkları birbiriyle uyumlu ve düzenli bir biçim ve sistem içerisinde yaratmıştır. İnsanların ve bütün canlıların rızıklarını ve çeşitli ihtiyaçlarını aynı düzen ve denge içinde sağlamıştır.
İnsan ömrü, su misali yerinde durmadan akar neticede varacağı yere kadar akar da gider.
Allah'ın, bu âlemde bize bahşettiği en büyük nimet şüphesiz ki imandır. Zira iman, insanı hem fani hem de baki dünyada yani ahirette mutluluğa kavuşturacak olan yegâne zenginliktir.
Kur'an-ı Kerim'in birçok ayetinde, Hz. Peygamber'in hadislerinde ve örnek hayatında temizliğin önemi ve lüzumu üzerinde ısrarla durulmuş, genel anlamda temizlik ve ibadet amaçlı temizlikle ilgili bir takım ilke ve ölçüler getirilmiştir. Hatta temizlik bazı ibadetler için ön şart sayılmıştır.
Kainatın yaratıcısı Allahu Teala, kainattaki varlıkları birbiriyle uyumlu ve düzenli bir biçim ve sistem içerisinde yaratmıştır. İnsanların ve bütün canlıların rızıklarını ve çeşitli ihtiyaçlarını aynı düzen ve denge içinde sağlamıştır.
Ebu Hüreyreden rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Başka hiç bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teala, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:
İsraf, insanın sahip olduğu nimetleri gereksiz ve aşırı tüketmesi, lüzumsuz ve gereksiz harcama yapması anlamına gelir.
Allah, yer yüzünde kendine halife yaptığı akıl, irade, düşünme, okuma, anlama, anlatma, hayrı ve şerri birbirinden ayırt edebilme yetenekleri ile donattığı insanı kendisine ibadet etmesi için yaratmıştır.Bu görevini yerine getirmesinde örnek ve önder olması için peygamberler, rehber olması için de kitaplar göndermiştir.Son olarak da uyarıcı, müjdeci ve rahmet olarak Hazreti Muhammedi, bütün insanlığa rehber olması için de onunla beraber Kuran-ı Kerimi göndermiştir.Ey insanlar! Size rabbinizden yol gösterici bir resul geldi, açık bir nur olan Kuranı size gönderdik.
İslam dini, fertlerin mutluluğu için bir takım prensipler getirdiği gibi, toplumun huzur ve saadetini temin için de uyulması gereken bir çok hükümler koymuştur.
İnsanoğlunun yeryüzüne gönderilişinin amacı ve ilk görevi Allaha iman ve ibadet etmektir. Nitekim Allahu Teaşa Kuran-ı Kerimde bu hususta mealen şöyle buyurmaktadır: Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.
İslâm dinî, insana büyük değer vermiş ona mal, can, namus gibi vazgeçilmez haklar tanımış ve bu hakları da dokunulmaz kabul etmiştir.
Oruç ibadeti, insanın Allaha itaat ve teslimiyetle bağlandığı ve bu sayede azim ve iradesinin güçlendiği bir ibadettir. Oruç, Allahın ihsan ettiği nimet ve faziletleri tercih ederek bedeni arzuları yenmek ve nefsi baskılara tahammül etmek demektir.
Bir Müslüman Ramazan günü oruca niyet etmemiş olsa akşama kadar bir şeyler yiyip içebilir mi?
Oruç için fidye verilmesi, oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlı kimseler ile iyileşme ümidi olmayan hastalar için geçerlidir. Hz. Peygamber ve sahabenin uygulaması, fidyeden bahseden ayetteki oruç tutmakta zorluk çekenler. (Bakara, 2/185) ifadenin yalnızca yukarıda sayılan kimseleri kapsadığını göstermektedir. Buna göre, oruç tutmaya gücü yettiği halde tutmayan veya geçici bir sebeple tutamayan kimseler hakkında fidye hükmü yoktur (Müslim, Sıyâm, 149-150).
Ramazan ayının sıcak günlere rastlaması ile bir kimsenin de çalışmak mecburiyetinde olması, orucu bırakıp ve sonra kaza etmesine cevaz vermez. Müslüman, her işini Allah'ın emrine göre ayarlamak mecburiyetindedir.