Sayfa Yükleniyor...
Dün bir tanıdığımızın vefatı için camide toplandık. Musalla taşına konulan tabutun önünde onu sevenler son vazifelerini yapmak, ona söyleyecekleri son sözleri söylemek için oradaydılar.
Sabahları mutlu uyanıyorum. İnsan bu ülkede mutlu uyanır mı? diyorsunuz. Oluyor işte. Yani en azından o sabah sersemliğinde, henüz gerçeklerle karşılaşmadığım sürelerde mutluyum. Kalkmadan önce yatakta biraz düşünüyorum. Rüya görmüşsem, rüyamı hatırlamaya çalışıyorum. Tıpkı dün sabah yaptığım gibi
Bugün de içimden bu geldi. Bazen yazmak değil de ağlamak istediğim günlerden biri. Çok büyük bir yük var üzerimde. Bağırmak istiyorum sanki. Yeter artık yeter, bu ölümler, ağlayan anneler, babalar, evlatlar, tabutlar, ne için? Neden ki? Yani çok mu zor sadece insan olmak? Zor demek ki!
Dün Facebookta sayfamda yaşadığım bir olayı paylaştım.
Yazdıkların üzücü şeyler, biraz da gülmek, eğlenmek istiyoruz. Eskiden böyle şeyler de yazardın arada diye bir mesaj atmış arkadaşım.
Söyle bakalım kim bu kadar canını yaktı? diye sordu.
Kadın: Ben seninle konuşmak istiyorum.
Biri: Bu ülke güzel bir gün görmeyecek bence.
Kadınlar neden şiddet gösteren erkekleri sever başlıklı yazımız kadın okurlarımızı arasında şiddetli bir deprem oluşturdu.
15 Şubat 2016 Yer Bozyaka saat 17.30 civarı
Sevgililer günü geçti, çok şükür.
Bugün bilgisayarın başına oturmuş Sevgililer Günü ile ilgili bir yazı yazacaktım.
14 Şubat yani bugün Sevgililer Günü.
Kadın: Hayaaatım. Hafta sonu ne yapacağız?
Abi sen kadınları anlarsın. Onun için Bana yardımcı olsa olsa Deniz abi olur dedim. Sana geldim dedi. Güldüm. Kadınları kim anlamış ki ben anlayayım dedim. Abi ne bileyim bir sürü yazılar yazıyorsun ya onlarla ilgili dedi. Yazı yazmak başka gerçekler başka. Mesela yazarken kafanda birini yaratırsın, onu konuşturursun. Ama gerçek hayatta yarattığın o kişi senin düşündüklerini yapmayabilir dedim. Aman be abi. Valla geldiğime geleceğime pişman ettin iki dakikada. Yardım etmek istemiyorsan istemiyorum de. Bende gideyim dedi. Sinir yapma hemen. Gerçi kadınlar sinirli erkeklerde hoşlanır bak dedim. Abi kaldır ayağını dedi.
Bu sabah poliklinikte hastalarımı bitirmiş günlük haberlere göz atıyordum.
Ünlü oyuncu, 4 yıl önce iş adamı sevgilisi ile muhteşem bir törenle evlenmişti. Nedense ünlü oyuncular da hep iş adamları ile evleniyorlar. Sanırsın ki evlilik değil şirket kuruyorlar. Bir kere de bir fabrika işçisi ya da laborant, tezgahtar, ışıkçı ya da kabzımal ile evlenen bir ünlü oyuncu haberi okursam, o gün yazmayı bırakacağım.
Geçenlerde ilişkiler konusunda bahtsız ve şansız bir arkadaşım keyifle yanıma geldi.
Abi sen nasıl atlattın? dedim.
Sabah komşu villaların arasında kalan narenciye bahçemden çalışma arkadaşlarım için mandalina topladım.
Baba: Ben senin o adamla evliliğini onaylamıyorum.
Dünyanın ilk metrosu 1863 yılında yapılan Londra metrosudur. Yani 153 yıl önce hizmete girmiştir. Türkiyede ise 12 yıl sonra yani 1875te Karaköy-Beyoğlu arasında ilk metro hizmete girmiştir. Dünyanın bütün büyük şehirleri ulaşım planlarını metrolar üzerine kurarken biz çeşitli sebeplerden dolayı bu işlerde geri kaldık. İzmir metrosunun temelleri 1993 yılında o zamanki çılgın başkan Yüksel Çakmur zamanında atıldı. Metro Üçyol-Bornova arasında 2000 yılında tam kapasiteyle çalışmaya başladı. Yani 16 yıl önce, ilk metronun kurulmasından 137 yıl sonra. Efendim nereden çıktı bu kadar faydasız bilgi?
Bu sabah bir toplantıya gitmem gerekiyordu. Takım elbise ve kravat toplantıların olmazsa olmazı. Ancak oldum olası ikisini de sevmem. Kravatı her taktığımda sanki nefes alamıyorum gibi geliyor bunu icad edenin diyorum. Sahi kravatı kim icat etti? Nerden çıktı bu kravat?