Sayfa Yükleniyor...
Yine bir 14 Şubat ve yine yalnızım
Küçük prens halktan birine aşık diye başlık atmış bir gazete. Efendim İngilterenin küçük prensi Harry soylu olmayan bir kıza aşık olmuş. Gerçi İngilterede elini sallasan prense çarpıyor zaten ama başlığı atan arkadaşın belli ki yakından bir prensle tanışmışlığı var ya da öyle bir fantezi kuruyor kafasında!
Erkek: Ablama neden öyle söyledin?
Bu sabah her zamanki saatte, horozlar uykudayken, telefonumun alarmı çaldı. Diğer pek çok günden farklı olarak yüzümde bir gülümseme ile mutlu bir şekilde gözümü açtım. Mutluluğumun güzel ve iyi bir sebebi var ama nazardan koktuğumdan ne kadar ısrar etseniz de yazmayacağım.
Dün kaldığımız yerden bugün devam ediyoruz.
Ne var ne yok nişanlın ne yapıyor? diye sordum karşımda oturan arkadaşıma. Uzun zamandır görüşmemiştik ve Yerindeysen bir çayını içmeye geliyorum deyip birden karşıma çıkmıştı.
Gece yarısını çoktan geçen bir saatte yazıyorum bu yazıyı.
ABDnin Oregon eyaletinde yaşayan Ashles Glawe adlı bir kadın, evinde beslediği piton yılanı kulak piercinginin yer aldığı deliğe sıkışınca acile kaldırılmış.
Alanyaya ikinci gelişim. Ancak bu sefer başka bir gözle bakıyorum buraya. İlimdar Can Çekirdekin kasap dükkanı hangisi olabilir diye okuduğum kitaptaki tasvirlerden dükkanı tahmin etmeye çalışıyorum. Peki acaba çevredeki yüksek dağlardan hangisi Gigi Dağı? Ya İpar gülü o dağların yamacındaki hangi yaylada yetişiyor? Diye merakla etrafa bakıyorum.
Bizi takip eden sadık okuyucularımız müzikle ilgilendiğimi, ud çaldığımı bilir.
Bilgisayarda bir şeyler okuyordum. Bir ara sanki kapı çalınır gibi bir ses duydum.
İyi ki böyle arkadaşlarım var dediğiniz arkadaşlarınız var mı? Benim var.
Sevgili arkadaşlarım, okuyucularım;
Ne yapsam da onu içimden çıkarıp atsam, unutsam? diye sordum.
Kadın: Nerede kaldı bunlar?
Mustafa çileklerde hormon kullanıyor musun? diye sordum.
Valla doktorluğu bırakıp çilek işine girsem daha kârlı diye söyledim yeğenime.
Alanyadaki Atatürk Kapalı Spor Salonunda taekwando maçlarını izlemek için boş bulduğumuz bir yerde oturduk.
Oğlum babası gibi hassas bir çocuk. Nedense birden buraya gülme emojisi koyma isteğim geldi. Sosyal paylaşım sitelerinde yaza yaza böyle bir alışkanlık gelişti sanırım.
"Sensiz bir güne başlamak kötüymüş
Şimdi anladım
Ama zaten ben hep geç anlarım
Sağlık olsun
Ne yapalım
Hani diyor ya futbolcular
Önümüzdeki aşklara bakalım
Şimdi yeniden seveceğiz ikimizde
Yani ihtimal işte
Ya da temenni belki de
Kötü oldum birden
Seni başkasının yanında düşününce
Ne kötü düşünce
Oysa çok yakın geçmişte
Sen "Günaydın canımm" dediğinde
O gün aydın olurdu gerçekten de
Ne cümleymiş be
Şimdi daha iyi anladım sen söylemeyince
Sensizlik kötüymüş gerçekten be
Ne tat ne tuz var uyandığımda gördüğüm güneşte,
Öten kuşlarda, çiçekte ve böcekte
Yediğim yemekte, kavunda, peynirde ve meyde
Bunu sen de bil istedim işte
Başka bir anlam arama yani bu şiirde
Şair içinden geçenleri yazmış işte öylesine"
demiş şair Osman Rüstem bir şiirinde. Üzüldüğümde bu şiir aklıma gelir nedense. Ne çok sevmiş demek ki. Nasıl üzülmüş, neler yapmış ya da kim bilir neler yaşamış gidenin ardından belki de.
"Yaşamak?
Yaşamak mı diyorsun sen buna
Beynim çoktan öldü, kalp son vuruşlarda
Sadece uyumak istiyorum
Çünkü sen varsın orada, rüyalarımda" diye anlatmış bu durumu başka bir şiirinde. Osman Rüstemin yerinde olmak istemezdim kesinlikle. Çok zor, çok ağır bir yük. Her anında, yaptığın her şeyde o aklına geliyor düşünsene.
Uyandım bu gün. Seninle çok alakasız bir yerde. Bu şiir aklıma geldi. Çok üzüldüm Osman Rüstem'e sonra da kendime.
Eski bir milletvekilinin oğlunun düğününde 15 kilo altın toplanmış.