Sayfa Yükleniyor...
Mineraller ve vitaminler arasındaki metabolik ilişki; hem sağlıklı yaşam hem de sportif performans açısından oldukça önem taşımaktadır. Dengeli ve sağlıklı beslenmeyle alınan mineraller ve vitaminler insan vücudunun tüm metabolik işlevlerinde önemli görevler görmektedir. Özellikle sporcu sağlığı ve sportif performans açısından, kalsiyum minerali ve D vitaminin, fiziksel aktivitelerdeki kas iskelet sistemi üzerindeki fizyolojik etkileri incelenmektedir.
Yaklaşık olarak son 2 yıldır dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 pandemisi günlük hayatın farklı alanlarında önemli değişimlere yol açmıştır. Tüm dünyada görülen Korona virüs vaka sayısındaki artışın önüne geçmek için sosyal hayatı etkileyebilecek bazı önlemlerin alınması kaçınılmazdı. Ve bu pandemiyle mücadele yöntemlerinin getirdiği toplumsal sınırlamalar ve kısıtlamalar, bireylerin yaşam biçimlerini ve sosyal alışkanlıklarını önemli ölçüde etkilerken, sosyal yaşam tarzlarında ortaya çıkan bu beklenmedik değişimler de bireylerin sos yo-psikolojik yapılarını olumsuz etkilemektedir.
Metabolik sendrom, diyabet, yüksek tansiyon (hipertansiyon) ve obezitenin bir arada bulunduğu, halk sağlığı için ciddi bir tehlike olarak kabul edilen tıbbi terimdir. Metabolik sendrom, özellikle koroner ( kalp damarları) kalp hastalığı, inme ( felç) ve kan damarlarını olumsuz etkileyen ve birçok sağlık sorunlara yol açabilen bir sağlık problemi olarak önlenmesi ve tedavi edilmesi gerekli olan bir sağlık problemidir. Bu sendromda tek başına diyabet, yüksek tansiyon, obezite bulunabileceği gibi bu üç olumsuz faktörden birkaçı da bir arada bulunarak, kalp ve damar sağlığı için ciddi bir yaşamsal tehlike ortaya çıkarabilir, ancak üçünün bir arada olması özellikle tehlikelidir. Yapılan araştırmalarda, metabolik sendromun 50 yaş ve üzeri 3 yetişkinden 1'inde görülmesi de, bu problemin çok yaygın bir sağlık sorunu olduğunun bir göstergesidir.
Vejetaryen beslenme, son yirmi yılda dünya çapında milyonlarca insan için bir yaşam biçimi haline gelen; kırmızı etin hiç tüketilmediği ancak balık, tavuk, süt, süt ürünleri ve yumurtanın ise bireysel tercihe bağlı olarak tüketildiği, bitki temelli besinler içeren bir diet yöntemidir. Son yıllarda dünyada çeşitli bölgelerinde, çok sayıda insanın benimsediği bir yaşam tarzı olan vejeteryanlık, sağlıklı yaşam üzerinde faydaları nedeniyle, sağlıklı bir beslenme yöntemi olarak spor dünyasında da kabul görmeye başlamıştır. Vejetaryen beslenme tarzının, sporcu sağlığı ve performansı açısından da faydalı olup olmayacağı konusundaki bilimsel tartışmalar son yıllarda oldukça sık gündeme gelmektedir.
Korona pandemisinin tüm dünyayı etkisi altına almasıyla birlikte; sağlıklı yaşam için sağlıklı beslenmenin gerekliliği çok daha fazla önemsenmeye başlamıştır. Canlıların sağlıklı büyümeleri, gelişmeleri ve yaşamlarını sürdürebilmeleri için yeterli ve dengeli beslenmenin son derece önemli olduğu netleşirken, tüketilen bazı ürünlerin sağlık açısından faydalarını keşfedebilmek için, bu ürünler üzerinde bilimsel araştırmalar da derinleştirilmiştir.
Obezite, sağlıklı yaşam açısından ciddi ve kronik sorunlara neden olabilen, genetik ve çevre ile etkileşim halindeki olan, insan vücudundaki yağ dokusu miktarı aşırı seviyeye ulaşmasıyla ortaya çıkan metabolik bir sağlık sorunudur. Obezitenin ortaya çıkması birkaç faktöre bağlıdır ve tıbbi tedavi gerektirir. Obezitede en önemli risk faktörlerin; genetik eğilim, fiziksel aktivitede azalma, sağlıksız yeme alışkanlıkları, yaş ve cinsiyet olduğu söylenebilir. Obezitenin engellenmesi adına yapılan tüm çalışmalara rağmen, yetişkin ve çocukluk çağı obezitesi dünyada özellikle gelişmekte olan ülkelerde hızla artmaktadır.
Sporcu sağlığı ve performansını korumak ve geliştirmek için ağız sağlığının, tüm sporcular için çok önemli bir faktör olarak değerlendirilmektedir. Ağız ve diş sağlığı problemleri; sadece kas ve iskelet sistemini değil ama aynı zamanda, vücudun diğer sistemlerini de olumsuz etkilediği de bilinmektedir. Özellikle, ağız ve diş sağlığının, spor yaralanmaların sıklığını arttırdığına dair yapılan klinik çalışmalar oldukça dikkat çekicidir.
Fiziksel aktivite; sağlıklı yaşam amacıyla yapılabildiği gibi; sportif rekabet içinde; bireysel veya takım olarak çok çeşitli branşlarda yapılmaktadır. Olimpiyatlar başta olmak üzere birçok uluslararası ve ulusal alanda rekabet eden üst düzey sporcuların sergiledikleri üstün performansın fizyolojik boyutları da birçok bilimsel araştırmaya konu olmaktadır.
Beslenme, insanların gelişme, büyüme, sağlıklı ve aktif bir yaşam sürmesi için gerekli olangıda maddelerinigerekli olduğu kadar alması ve vücudunda kullanmasıdır. Beslenme toplumun ve onu oluşturan fertlerin hayatlarını etkileyen önemli bir faktör ve temel bir gereksinim olduğu için sağlıklı bir toplum için sağlıklı bireylerin olması ve dolayısıyla dengeli ve yeterli beslenme şarttır. Yeterli ve dengeli beslenmek, kiloya, cinsiyete, yaşa ve fiziksel aktivite miktarına uygun kaloriyi almakla mümkündür.
Tüm dünyada halk sağlığını tehdit eden koronavirüs pandemisi sürecinde, sağlıklı bir oruç için; yeterli ve dengeli beslenmeye azami dikkat göstermek büyük önem taşımaktadır. Koronavirüs pandemisi sürecinde, immun ( bağışıklık ) sistemini destekleyen beslenme ve egzersiz alışkanlığı gibi sağlıklı bir yaşam tarzıyla, bağışıklık sisteminin güçlü kalmasını sağlamaya çalışmak, bu süreçte özen gösterilmesi gereken kavramların başında gelmektedir.
Beslenme sağlığındaki dengenin bozulmasıyla ortaya çıkan obezite, insanların ve toplumların sağlığını tehdit eden çok önemli bir sorundur ve eğer uygun tedavi yöntemleriyle kontrol edilmezse, birçok ölümcül hastalığa yol açabilmektedir. Düzenli egzersiz ile birlikte doğru beslenme yöntemleri ve fiziksel aktivite alışkanlığı arasında obeziteyi önleme ve tedavi etmeye çok olumlu katkılar sağlayan sıkı bir ilişki vardır. Fiziksel aktivite ve doğru beslenmenin birlikte, bireylerin yaşam kalitesini arttırmak ve obeziteyle ilişkili kronik hastalıkları ( örneğin kardiyovasküler hastalık, tip 2 diyabet, hipertansiyon, metaboliksendrom, karaciğer yağlanması ve kanser) önlemek ve fiziksel sağlığı iyileştirmek daima mümkündür.
Çocukların, büyüme sürecinde fiziksel yapılarını, düzenli fiziksel aktivitelerle daha sağlıklı geliştirebildikleri iyi bilinen bir gerçektir. Sporun fiziksel gelişimde katkılarının yanında, sosyo-psikolojik açıdan da sağlıklı çocuk gelişimine büyük katkısı bulunmaktadır. Çocuklardaki özgüvenin pekişmesi ve hedeflerine ulaşma gücünün artması, mücadele duygusunun geliştirilmesi, öz disiplinin artması ve güçlü sosyal ilişkiler kurma becerilerinin yerleşmesinde spor alışkanlığı oldukça önemli bir faktördür. Bu açıdan bakıldığında, çocukların, fiziksel gelişimi, motor beceri artımı, sosyo-psikolojik açıdan yetkinleşmesinde egzersiz ve fiziksel aktivitelerin önemli katkılar sağlayacağı unutulmamalıdır.
Spor yoğun enerji tüketimi gerektiren bir fiziksel aktivite olduğu için bu yoğun aktivitenin üst düzeyde sürdürülebilmesi, ancak yeterli ve dengeli beslenmeyle birlikte yeterli kalori alımıyla mümkün olacaktır. Ve alınması gerekli olan kalori miktarı da yapılan sportif aktivitenin yoğunluğuyla çok yakından ilgilidir.
Bağışıklık sistemi, insan vücudunun tehlikeli ajanlara karşı korunmasına ve bedenlerine yönelik tüm tehditlere karşı hayatta kalabilmesine yardımcı olan bir savunma sistemidir. Tüm dünyada etkisini gösteren, Kovid-19 salgını bağlamında bağışıklık sistemini iyileştirmek için probiyotik kullanımının potansiyel faydaları son dönemde yoğun şekilde araştırılmaktadır.
Epifiz bezi, beyinde serotonin ve melatonin salgısını gerçekleştiren mercimek tanesi büyüklüğünde bir endokrin (içsalgı) bezidir. Epifiz bezi diğer adıyla pineal bezin tanımlanmasıyla, buradan salgılanan melatonin, üzerinde geniş çaplı araştırmaların yapıldığı bir hormondur. Normal olarak gece salgılanan melatonin, gece saat 02.00 ile 04.00 arasında kanda en yüksek değerlerine ulaşmaktadır. Melatoninin salgılanmasının, mevsimlere farklılık göstermesiyle birlikte, gece uyurken ışığa maruz kalmanın melatonin salgısını baskıladığı da bilinmektedir.
Üst düzey bir sportif performans için, sporcunun yeterli ve dengeli beslenmesi gereklidir. İdeal sportif potansiyele ulaşmak için sadece uygun bir egzersiz programını uygulanarak değil ama aynı zamanda sağlıklı bir diyet programını takip etmek de çok önemlidir. Spor bilim dünyasında pek çok bilimsel çalışmanın gösterdiği gibi, sportif performans açısından başarılı olmak isteyen her sporcu için sağlıklı beslenmekle birlikte düzenli olarak yeterli miktarda su tüketimi de vazgeçilmezdir.
Korona pandemisiyle mücadele içinde olan günümüz dünyasında, insanlar metabolik fonksiyonlarını sağlıklı tutmak ve bağışıklık sistemlerini güçlendirmek için en uygun yöntemler bulmaya özen göstermektedirler. Bu amaç doğrultusunda, yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı büyük önem taşımaktadır. Bu anlamda diğer birçok faydasının yanında bağışıklık sistemini de destekleyen bir önemli beslenme ürünü olan probiyotiklerin tüketilmesi yaygınlaşmaktadır.
Beslenme, insanların gelişme, büyüme, sağlıklı ve aktif olarak yaşaması için gereken maddeleri gerekli olduğu kadar alması ve vücudunda kullanmasıdır. Beslenme dengesinin tam olarak sağlanamadığı durumlarda, istenmeyen kilo kayıpları ya da vücutta aşırı yağ artışının görülmesi söz konusu olmaktadır. Açlık, tokluk ve iştah duyuları, besin alımı ile enerji tüketimi arasında bir denge oluşturacak şekilde beslenme davranışının gerçekleşmesini sağlar. Beslenme ile ilgili merkezler karşılıklı koordineli olarak çalışıp vücut ağırlığının oldukça dar sınırlar içinde sabit tutulmasını sağlar
Fiziksel egzersizin önemi her geçen gün daha da iyi anlaşıldığı için, insanlar sağlık üzerindeki olumlu sonuçları da daha net olarak fark edilmektedir. Bu nedenl fiziksel egzersizin metabolik sonuçları hakkında yürütülen bilimsel çalışmalar, birçok gelişmeyi ortaya çıkarmaktadır. İşte bu yeni araştırmalar sayesinde, irisin hormonun, yeni keşfedilen bir hormon olarak oldukça dikkat çekici fonksiyonlara sahip olduğu gözlenmektedir.
Kilo dengesinin, zayıflık, şişmanlık gibi fiziksel özelliklerin, genetik bir aktarım ile doğuştan gelen bir kavram mı, ya da sonradan oluşan bir durum mu olduğu, önceden beri tartışılmış bir konu olmuştur. Son yıllarda gelişen genetik bilimi, obezite ve kilo dengesini etkileyen genleri tespit ettikçe, vücudun beslenmeye ve egzersiz programına verdiği fizyolojik tepkinin ölçülmesiyle birlikte, kilo kontrolü üzerinde etkili olan birçok faktörün DNA’lara kodlanmış olduğu ve genler tarafından kontrol edildiği gerçekliğini ortaya koymuştur.
Su, vücudun yaklaşık olarak yüzde 70’ini oluşturan ve çok çeşitli metabolik süreçleri kontrol etme yeteneğine sahip temel bir unsurdur. Egzersiz esnasında vücut sıcaklığı ve kas kasılmaları ve birçok metabolik fonksiyon yeterli su tüketimi ile ilgilidir. Bununla birlikte, fiziksel dayanıklılığın daha uzun süre dayanmasını sağlayacak fizyolojik denge de, sporcunun su tüketimiyle ilişkilendirilmektedir.
Sağlıklı yaşam içim kilo dengesi oldukça önem taşımaktadır. Kilo dengesinin sağlanması, yani kilo kontrolünde sağlıklı beslenme kadar, düzenli egzersiz alışkanlığı da çok önemlidir. Egzersiz, en genel tanımıyla, günlük yaşam içersinde kas ve eklemlerimizi kullanarak enerji tüketimi ile gerçekleşen, kalp ve solunum hızını arttıran ve farklı şiddetlerde yorgunlukla sonuçlanan aktiviteler olarak tanımlanabilir. Kilo kontrolünde egzersizin olumlu katkılarının en başta geleni obezite gibi küresel bir sağlık sorununu engellenmesidir.
En genel tanımıyla, obezite, vücutta belirli oranlarda bulunan yağ kütlesi miktarının artması ve bunun sonucunda boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının olması gereken ideal düzeyin üstüne çıkması olarak tanımlandırılır. Obezite, bireysel yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemekle birlikte bulaşıcı olmayan hastalık oranlarının artmasına, sağlıklı yaşam süresinin kısalmasına neden olması açısından tüm dünyada küresel bir sağlık problemi olarak kabul edilmektedir.
Günümüzde çeşitli sağlık sorunlarına uygun tedavileri uygulamak için tıp alanında birçok yeni yöntem keşfedilmektedir. Son yıllarda adından en çok bahsedilen, bu yeni tedavi yöntemlerinden biri de Platelet Rich Plasma ,PRP (Trombositten Zengin Plazma ) uygulamasıdır. PRP, (Trombositten zengin plazma) hastadan alınan kanın santrifüje edilerek, ayrıştırılıp trombositler ve trombositler içindeki büyüme faktörlerinin içindeki doku rejenerasyonunu ( yenilenmesini) artıran moleküllerin hasarlı dokuya aktarılmasıyla açıklanabilir.