Sayfa Yükleniyor...
Bir reklamda seyrettim. Adamın biri ev taşıyacak, büyük marketlerden birine giriyor, boş koli var mı? diyor, güler yüzlü kasiyer çocuk hemen iki koli getiriyor, Bunlar yeter mi diyor. Adam mutlu, büyük market çalışanı mutlu, herkes mutlu, müzik başlıyor...
Çevrenizde iyilik ve iyi insanlar olsun diye bir yazı yazmış, eğer böyle insanlar çevrenizde fazlaysa sizinde mutlu olma olasılığınız yükselir diye devam etmiştik.
Sabah işe gelmek için uzun bir yol kat ediyorum.
Bazen bir şarkı, bazen bir fotoğraf, bazen bir haber alır sizi bir yerlere götürür. Hayallere dalarsınız. Genelde özlem duyduğunuz, geçmişte yaşadığınız bir şey olur bu.
Hayatımızdaki güzel şeylerin değerini biliyor muyuz?
Kadınlar ve Taciz Meselesi konusunda yazı yazarken bir Tıbbi Mümessil arkadaşım içeri girdi. Öğlen yemeğini beraber yemeyi düşünüyorduk Sen biraz otur ben son düzeltmeleri yapıyorum, yazıyı göndereyim, sonra çıkarız dedim.
Abi ya çok güzel yazıyorsun. Yazıyı adeta yaşıyorum, oradayım sanki. Acaba sonra ne olacak diye merak ediyorum. Sonra bir bakmışım ki bitmiş dedi.
Bu gün gazetede videolu bir haber gördüm.
Arda Turan, Sinem Kobal ve Kenan İmirzalıoğlu ile karşılaşınca neler oldu? diye başlık atmış gazetenin internet sayfası.
Bunun yaşlılığı da var. Ben ölürken yanımda olacak, elimi hiç bırakmayacak bir eş istedim. Çünkü zaman gelip geçer, sende yaşlandığında yalnızca gözünün içine aşkla bakan biri olur umarım dedi bana.
Yozgattan Ankaraya göçen dört çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğuydu.
Sevdiğini kaybetmek nasıl bir şey bilir misin? dedi.
Yaklaşık 20 yıl önce kasım ayında, havanın buz gibi soğuk olduğu bir Hollanda akşamında dışarı çıkmıştım. Orada özellikle kasım ayından mart sonuna kadar olan dönemde dışarıda 10 dakikadan fazla dolaşmak mümkün değil. Yürürken soğuğun yavaş yavaş paçalardan yukarı, bel bölgesine doğru çıktığını hissediyorsunuz. Bir an önce ısınma isteği diğer tüm isteklerin önüne geçiyor. Öyle ki yanımızdan geçen güzel kadınlar kesinlikle ilginizi çekmiyor bile. Isınmak için bir kafe-bara girdim.
Bisiklet sürmeyi seviyorum. Bazen sabahları sahil çok kalabalık olmadan deniz kenarından yavaş yavaş denizin kokusunu içime çekerek İnciraltındaki kent ormanına doğru sürüyorum. Bazen de akşamüstü işten geldikten sonra yola çıkıyorum.
Cumartesi günü oğlum ile beraber sokakta yürüyorduk.
Bazen ufak bir şey beni ağlatabiliyor. Evet, şaşırdınız biliyorum. Bende şaşırıyorum kendime. Ama gerçek bu ve bu konuda benim yapabileceğim bir şey de yok.
Son yıllarda insanlar daha sağlıklı ve zinde bir vücuda kavuşmak ya da sağlığını korumak için çeşitli sportif faaliyetler yapmaya başladılar. Bunda benim gibi doktorların hastalarla tartışma pahasına önerdiği kilo vermen lazım, spor yapman lazım tarzı önerilerin de etkisi vardır. Gerçi 1.60 boyu ile 100 kilo olmuş, kilonun zayıflamış kemiklere yaptığı baskıdan ortaya çıkan belindeki ağrıyı Böğreklerim ağrıyor doktor oğlum diye böbreğe bağlayan teyzeyi, temiz çıkan bin tane tahlilden sonra bile o ağrının kilodan kaynaklandığına inandırmak imkansız. Verilen klasik cevap; Çocuğum bunlar kilo değil gaz, gaz. Karnım şiş benim oluyor. Allah evdekilere yardımcı olsun. Doğal gaz sızıntısı içinde sersem gibi dolaşıyorlardır diyorum kendi kendime.
Mahallemizin bakkalı Muhittin abi ile ilgili yazı yazdıktan sonra mahallede ünlü olduk. Muhittin abi sağ olsun yazıyı çerçeveleyip veresiyemiz yoktur yazısının yanına, peşin satan zengin bakkal ile veresiye satan fakir bakkal resminin altına asmış. Alışverişe giden herkesin dikkatini çekiyor tabi. Beni gören herkes de Denizcim benimle ilgili de bir yazı yaz be canım diyor.
Bugün annemin bir köşeye kaldırdığı ama o köşeye yağmur suyu ve rutubet geldiği için birbirine yapışan ve artık pek de kullanılamayacak olan eşyalarımı, kullanılabilecek durumda olanlar ve atılacak olanlar diye iki gruba ayırdım. Eşyalarım derken giyecek bir şeyler değil. Notlar, yazılar ve bazen de fotoğraflar.